[Livei Nyawodz & Mabi Chüimimuta] Küllerinden Doğuş

#1
Güneş parlıyor, çayırlar kuşlar ve kelebeklerle canlanıyor. Eve dönüş için harika bir gün, özellikle de ormanın kenarındaki küçük bir köyde huzur ve sessizliğin olduğu ve gitmiş olmanızı kimsenin umursamayacağı veya soru sormayacağı eski bir çiftlik söz konusu olduğunda. Sonunda ailenle tanışmak için sabırsızlanan aşkınla el ele tutuşuyorsun, Friks ile. Elinizde kremalı kekler ve peynirle çiftliğe doğru yürüyorsunuz ve bunca günden sonra herkesi tekrar görmeyi dört gözle bekliyorsunuz. Kapıya yaklaştığında, ayrıldığından beri burada çok iş yapıldığını görüyorsun; tarlanın etrafına yeni çitler yapılmış, ahırın biraz onarıma ihtiyacı var gibi görünüyor ve hatta yepyeni bir tavuk kümesi bile var! Baban ön kapıda harıl harıl çalışıyor, bir şeyleri yerine oturtuyor. Tulumunu giyiyor ve dışarıda yaptığı onca ağır iş yüzünden terliyor. Yanında duran başka bir adam var ve siz onların alanına girerken ikisi de dönüp yukarı bakıyorlar. Baban hemen sana doğru koşuyor ve sana sımsıkı sarılıyor. Annen evin penceresinden seni görüyor ve hemen verandaya çıkıyor, derin bir nefes alıyor ve genişçe gülümsüyor.

"Eve hoş geldin canım kızım!" sevinçten ağlıyor. "Senin için çok endişelendik." Baban onun omzuna hafifçe vuruyor ve sonra sana dönüyor. "Ve seni çok özledik." diyor. "Ama artık güvende olduğunu biliyorum, çok rahatladım." Yüzü sıcaktan kızarmış ve elinin tersiyle alnını siliyor. Birbirinize kocaman sarılıp öpüyorsunuz, bu annenin yüzünün kızarmasına neden oluyor. Sen onu sıcak bir şekilde kucakladığında gözleri mutlu bir şekilde parlıyor. Sonra baban da onu sıkıca sarıyor.

Annen yemek dolu tabakları getirirken siz masanın yanındaki sıraya oturuyorsunuz. "Bunu ikiniz için yaptım." diyor gururla. "Kızılağaç soslu bifteği ne kadar sevdiğini unutmadım kız!" Hevesle başını sallıyor ve iştahla içeri giriyorsun. Annenin eli değmiş yemekleri o kadar özlemişsin ki. Yemek yedikten sonra, içeri girmeden önce etrafı toplamaya yardım ediyorsun. Oturduğunuzda annen, sen yokken olan her şeyi ona anlatmanı istiyor. Ama tereddüt ediyorsun çünkü henüz bunun hakkında konuşmak istemiyorsun. Onları bu kadar uzun süre yalnız bıraktığın için hala kendini suçlu hissediyorsun. Ayrıca, gerçekten de eve gelmenin bir nedeni var. Baban anlıyor ama. "Hadi." diye ısrar ediyor nazikçe. "Sorun ne? Her şeyi duymak istiyoruz."

Sanırım onlara anlatmanın zamanı geldi...
Aniden, Friks bağırıyor.
"Ben... Ben kızınızı seviyorum efendim! Onunla evlenmek istiyorum!"
Off Topic
Esenlikler dilerim, bu konuda GM olarak ben, yani Barisu ile ilerleyeceksiniz. Pasiflik süresi 7 gündür.

Re: [Livei Nyawodz & Mabi Chüimimuta] Küllerinden Doğuş

#2
Gedhilfe'ye döndükten sonra ilk iş ailesini ziyaret etmekti. Onları o kadar uzun zamandır görmemişti ki! Ülkeden ayrıldığından bile haberleri yoktu. Muhtemelen sezmişlerdi bir şeylerin yolunda olmadığını ancak ilk kez ona güvenmeyi seçmişlerdi. Livei bundan ötürü minnettardı. Çiftliğe gitmek söz konusu olduğunda içi hep bir huzurla dolardı. Bunun hava durumuyla bir ilgisi yoktu. İnekler, tavuk sesleri, ördekler, dışkı kokusuna karışmış çiçek kokuları, sessizlik, dinginlik... Hayatında en çok aradığı ve özlem duyduğu şeyler bunlardı. İnsan büyüdüğü ortamı arıyordu gerçekten. Buraya daha öncesinde Mavi ve Eidhæn ile gelmişti ancak Friks ilk kez görecekti. Ona büyüdüğü sokakları ve evi göstermek, ailesiyle tanıştırmak için sabırsızlanıyordu. Sahi, o da Friks'in ailesiyle tanışacak mıydı? Mafya olduklarını biliyordu ancak Friks onlarla hala iletişimde miydi bilmiyordu.

Bir elinde kremalı kek ve peynir dolu olan sepet, diğer eli Friks'te birlikte çiftliğin huzurlu ortamına adım attılar. Livei gittiğinden beri çok uzun bir zaman geçmemesine rağmen buralarda epey değişiklik yapıldığını fark etmişti. Yeni çitler, yeni kümesler... Genç kızın ilk dikkatini çeken figür babası oldu. Ön bahçede bir şeyleri kazmakla uğraşıyordu. Bu sene ne ekiyorlardı acaba? Livei'nin çocukluğundan beri hatırladığı sarı tulumunu giymiş, alnından dökülen terleri siliyordu. Başında da genişçe bir şapka vardı. Güzel, kendini güneşten korumayı öğrenmişti sonunda. Yanında genç kızın tanımadığı başka bir adam daha vardı. İş mi konuşuyorlardı yoksa yeni bir komşu muydu? Genç kız ona yaklaşınca el salladı ve babasının gözlerindeki şaşkınlığı okumak öyle kolaydı ki. Ancak o şaşkınlık kısa sürede yerini özlem ve mutluluk dolu gözlere bırakmıştı. Babası koşa koşa gelerek kızına sımsıkı sarıldı. Livei babasının toprak kokusunu ciğerlerine derin derin çekti. Çok özlemişti onları.

Annesi de onu görmüş olacaktı ki hemen dışarı çıkıp verandaya gelmişti. "Hoş buldum anne, baba... Sizi çok özledim!" Ağlayan annesine eşlik etmemek için kendisini çok zor tutuyordu. Babasının güvende olduğunu söylemesi üzerine boğazına bir yumru oturdu. Değillerdi, kimse değildi. Ailesini ve tüm sevdiklerini almak için geliyorlardı. Bu güzel çiftliği, bu toprak kokusunu, bu huzurlu doğayı bir daha asla içine çekemeyebilirdi. Bu, onun son seferi olabilirdi. Ailesiyle son kucaklaşması olabilirdi. Hayır... Hayır, buna izin vermeyecekti. Gerekirse son kalan Dünyalıyı öldürene kadar durmayacaktı. O merhametsiz pislikler geldikleri bok çukuruna geri döneceklerdi. Livei babasından sonra annesine de dönüp kocaman sarıldı ve bir süre hasret giderdiler. Sahi, bu kargaşada Friks'i onlara tanıştırmayı unutmuştu. "Ah sizi tanıştırmadım, bu Friks. Ah... Şey... Friks bunlar benim annem ve babam." Sevgilisi olduğunu utancından söyleyemedi.

İçeri geçip küçük masanın etrafında yerlerine oturdular. Friks daha öncesinde Mavi'nin oturduğu yere oturmuştu hiç fark etmeden. Gerçekten de en yakın arkadaş oldukları belliydi. Annesi kızılağaç soslu biftek yapmıştı. "Canımsın annem ya, ellerine sağlık!" dedi sevinçle yumulmadan önce. Annesinin ev yapımı yemeklerinden daha mutluluk veren çok az şey vardı. Bu ellerin sonsuza dek yemek yapıp mutluluk saçmaya devam etmesi için canını verirdi. Verecekti de gerekirse. Yemekler kısa sürede yendikten sonra mutfağı ve etrafı topladılar ve iş oturup sohbet etmeye geldi. Annesi ona olan biten her şeyi anlatmasını istemişti. Anlatamazdı. Onları üzmek istemiyordu. Kaygılandırmak istemiyordu. Yaptığı şeyi bilseler... Vicdanları rahat bir şekilde burada oturamazlardı. Hatta daha kötüsü, onunla gelmeyi isteyebilirlerdi. Livei bakışlarını kaçırarak kem küm etmeye başladı. Onların keyiflerine bakıp bütün zorlukları kendisine bırakmalarını istiyordu.

Ayrıca, çiftliğe özellikle ilk iş olarak gelmesinin ve yanında Friks'i getirmesinin bir sebebi vardı. Ne kadar zamanı kaldığını bilmiyordu bu yüzden bu işin geç kalınmadan konuşulmasını istiyordu. Bilmelerini istiyordu. Zaman artık onun için çok kıymetliydi. Geride hiçbir pişmanlık bırakmadan yaşaması gerektiğini öğrenmişti. Babası anlamış olacaktı ki ona takılmaya başlamıştı. "Şey..." O esnada Friks bağırarak söze girdi. Livei aniden heyecanlanarak elini kolunu nereye koyacağını bilemedi. "Ah... Şey... Şey..." Önce annesine ve sonra babasına baktı. Ardından kıpkırmızı olmuş yüzüyle Friks'in yanına gidip elini tuttu. "Evet... Biz... Birbirimizi seviyoruz. Evlenmek istiyoruz. Tabi, izninizle." dedi gözlerine bakmaya utanarak.
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz & Mabi Chüimimuta] Küllerinden Doğuş

#3
Tüm gözlerin üzerinde olduğunu fark ettiğinde yanaklarının utançtan kızardığını hissetmeye başlıyorsun. Kalbin hızla atıyor ve kendi nabzınızın sesini kulaklarında duyabiliyorsun. Oda dönmeye başlıyor ve dengeni kaybedecekmişsin gibi hissediyorsun. Aniden, bir baş dönmesi dalgasının üzerini kapladığını hissediyorsun ve geriye doğru tökezliyorsun. Dengeni sağlamaya çalışıyorsun ama bacakların zayıflıyor ve görüşün bulanıklaşmaya başlıyor. Bu duygunun geçeceğini umarak gözlerini kapatıyorsun ama bunun yerine yoğunlaşıyor. Dur bakalım orada, sakin ol kız! O kadar da abartacak bir şey yok. En iyisi sen daha iyi hissedene kadar biraz geçmişe gidelim ve buraya nasıl geldiğinizi daha detaylı bir şekilde açıklayalım.

Bir Gün Önce

Ata binmeyeli uzun zaman oldu, ama bu sefer binmek zorundasın çünkü arabalar çok fazla ses çıkarıyor ve kimsenin dikkatini çekmemeniz gerekiyor. Tabii ki, Friks'in sürekli bağırması, Bok ve Shisha'nın gülüp tartışması yeterince dikkat dağıtıyor. Güneş tepede ve hava sıcak ve nemli. Manzara sonsuza kadar devam ediyor gibi görünüyor ve bir hata yaptıklarını, bunun doğru yol olmadığını düşünmeye devam ediyorsun ancak hızla yaklaştığını anlıyorsun. Uzakta kaleler ve aralarından geçen bir yol görüyorsun. Ayrıca Gedhilfe'yi gösteren işaretler de görüyorsun, bu da doğru yolda olduğunuzu gösteriyor. Kale uzaktan güzel görünüyor. Sadece bir kulesi olmadığını, bunun yerine çok sayıda pencere ve kapısı olan iki uzun yuvarlak kulesi olduğunu fark ediyorsun. Dış duvar kalın ve taştan yapılmış. Duvarın üzerinde bayrak direği olan küçük bir kule ve kapalı olan büyük bir kapı var. Himota'nın Babiran şehri ile Gedhilfe'nin Dyeifbop şehrinin sınırından girdiğiniz için aynı günde daha önce hiç görmediğin iki şehri görmüş oldun. Yaklaştıkça daha fazla gardiyan görmeye başlıyorsun. Thrao dizginleri tutarak yanında yürürken atı süren de Isam. Atların toynakları sert zeminde yüksek sesle şakırdıyor. Tüm gürültünün arasında kendi konuşmalarını nasıl duyabildiklerini merak ediyorsun. Bok ve Shisha yolun ortasında at arabasını durduruyor ve sizden ayrılıyorlar.

Kapıya yaklaştığınızda, sıkı bir şekilde korunduğunu görüyorsunuz. Askerler duvarlara sıralanmış durumda. Çoğu mızrak veya ok ve yay taşıyor. Diğerleri kılıç taşıyor. O kadar çok var ki, bakarak saymaya vaktin olmuyor. Derin bir nefes alıyor ve kendini hazırlıyorsun. Yavaş yavaş askerlere yaklaşıyorsun. Isam duruyor ve el sallıyor. Gardiyan aşağı iniyor ve kimlikleriniz soruyor. Pasaportunu ona veriyorsun ve geri vermeden önce dikkatlice kontrol ediyor. Size bir metal dedektöründen geçmeniz gerektiğini ve ardından girişinize izin verileceğini söylüyor. İçeri girer girmez, sizi sandalyelerle dolu bir odaya götüren başka bir asker tarafından karşılanıyorsunuz. Birkaç dakika sonra Isam geliyor ve yanınıza oturuyor. Ona ne olduğunu soruyorsun. "Bize inanmadılar." diye açıklıyor. "Onlara yardım etmek için burada olduğumuzu söyledik ve şüphe ve güvensizlikle karşılandık." Friks Isam'ın sözünü kesiyor. "Bir yolunu bulacağım, tamam mı?" diye bağırıyor. Sesi tüm odada yankılanıyor. Herkes ona bakmak için döner. "Bir şeyler bulacağım!" tekrar bağırıyor. Hemen ardından ise Isam'a şaşkınlıkla bakıyor. "Ne oldu senin sesine?" Isam da şaşırıyor. "Ne olmuş?" Friks ise "Daha bir renkli geldin." diye cevap veriyor. Isam içini çekiyor ve başını sallıyor. "Yapabileceğimiz başka bir şey yoktu." diye yanıtlıyor. Thrao kolunu sana doluyor. "Merak etme." diye kulağına fısıldıyor. "Her şey yoluna girecek." Gülümsüyorsun. Her şeyin yoluna girip girmeyeceğini bilmiyorsun ama burada güvende olduğunu biliyorsun. Friks odadan çıkıyor ve Isam'a dönüyorsun. Küçük konuşmanız sırasında Friks geri dönüyor ve hemen "Tamam, içeri girebiliriz." diyor. Isam ve Thrao şaşırıyor. Thrao "Bok ve Shisha girmeyi başardı mı?" diye soruyor. Friks, başını sallayarak "Sanırım kendi yöntemleri var." diye yanıt veriyor. Thrao'ya bakıyorsun ve onun endişeli olduğunu görüyorsun. Her şeyini kaybetmiş ve nereye gideceğini bilemez bir hali var. Kollarını ona doluyorsun. Thrao sana dönüyor ve "Sanırım önce yaşlı adamı ziyaret edeceğim. Sorun olur mu?" Onaylıyorsun ve Thrao kalkıp gidiyor. Isam sana gülümsüyor. "Biliyor musun, sizinle geldiğim için mutluyum." diyor. "Çünkü ailem bir araba kazasında öldü. Ve bir daha yeni arkadaşlarla tanışacağımı hiç düşünmemiştim. Bu yüzden, teşekkürler." Ona gülümsüyorsun.

Ülkeye güvenli bir şekilde girdikten sonra, Isam'ın yardımıyla hemen bir araba kiralıyor, başkent, memleketin Æfgrenst'e gidiyorsunuz. Çiftliklerin ve tarlaların yanından geçiyorsunuz. Huzurlu ve sessiz. Şehir sınırlarına geldiğinizde, tıpkı bıraktığın gibi, canlı ve kalabalık olduğunu fark ediyorsun. Hepsi bayraklar ve çiçeklerle süslenmiş birkaç restoran ve mağazanın yanından geçiyorsunuz. Bir benzin istasyonunda duruyorsunuz. Benzini ödemek için sırada beklerken camdan dışarı bakıyorsun. Yiyecek, giysi ve diğer şeyleri satın alan insanları görüyorsun. Birden kendini bunalmış hissediyorsun. Burası senin evin! Büyüdüğün yer burası! Ama artık buraya ait olup olmadığından emin değilsin. Gittiğinden beri aileni görmedin. Ailen muhtemelen senin için deli gibi endişeleniyor. Ne yapmalısın? Onları aramalı mısın yoksa bu sadece daha fazla soruna mı yol açar? Ödemeyi bitirdikten sonra benzin istasyonundan çıkıp kasabaya gidiyorsunuz. Kiralık aracınızı pazar meydanının yakınına park ediyorsunuz. Merkeze doğru yürüyorsunuz ve etrafa bakıyorsunuz. Merkez insanlarla dolu. Genç çiftler banklarda oturmuş keyif yapıyorlar. Aileler, heykel ve anıtların önünde fotoğraf çektiriyor. İnsanlar gülüyor, konuşuyor ve külah dondurma yiyor. Hareket halindeyken yiyecek bir şeyler almaya karar veriyorsunuz ve meydanın ortasındaki bir banka oturuyorsunuz. Geçen insanlara bakıyorsun. Bazıları mutlu, bazıları üzgün, bazıları kızgın, bazıları neşeli görünüyor. Meydanda koşan çocukları izliyorsun. Birbirleriyle ebelemece oynuyorlar ve birbirlerini yakaladıklarında gülüyorlar. Kahkahaları havayı dolduruyor. Isam ayağa kalkıyor ve "Ben Bok'u bir kontrol edeyim. Yarın hep birlikte buluşalım, olur mu?" diyor. Fikrini kabul ediyorsun. Isam'ın meydandan uzaklaşıp kalabalığın arasında kaybolmasını izliyorsun. Thrao da ayağa kalkıyor ve "Bizimkleri kontrol edeceğim Friks, geliyor musun?" diye soruyor. Friks "Önce bir işim var kardeşim, sonrasında orada olurum." diyor. Thrao başını sallıyor ve meydanı terk ediyor. Friks'le tek başına kalıyorsun ve sana aileni ziyaret etmeden önce bir şeyler alman gerektiğini söylüyor. Kabul ediyorsun ve ikiniz de pazarda dolaşıp taze ürünler arıyorsunuz.

Şimdi

Bir anda kendine geliyorsun ve Friks'in ayağa kalktığını görüyorsun. "Kızınızla tanışalı neredeyse bir yıl oluyor. O hayatımda gördüğüm en zeki, en nazik, en iyi kalpli insan. Hayatımın devamını onunla geçirmek istiyorum. Bunun için izninizi istiyorum." Baban da ayağa kalkıyor ve önce annene dönüyor, annen başını sallayınca Friks'e dönüyor ve "Evlat, kızım kendi kararlarını kendi verebilecek olgunlukta bir kadındır." diyor. "En azından böyle olduğunu söylemezsem annesi siz gittikten sonra bacaklarımı kırar." diyor ve gülüyor. "Eğer kızımız mutluysa bize de sizi mutlu etmek düşer. Şimdiden hayırlı olsun!" diyor. Annen ayağa kalkıyor, ikinizi de sırayla yanaklarınızdan öpüyor ve sımsıkı sarılıyor. Baban da annenin ardından aynısını yapıyor. Bu mutlu günün ardından Friks ile vedalaşıyorsun, sen annen ve babanla kalıyorsun, Friks de Thrao ile buluşmak için yola çıkıyor. Yarın sen de gidecek ve ikinci aileni, uzun zamandır görmediğin arkadaşlarını göreceksin. Hazır olsan iyi edersin!

On Saat Sonra

Elinde bir çiçek, patronun evinin kapısında bekliyorsun. Nadiren kendisi açsa da, kapıyı açanın o olacağını umuyorsun. Elinde bir demet kırmızı gül tutuyorsun. Derin bir nefes alıyor ve kapıyı çalıyorsun. Kapıya yaklaşan ayak sesleri duyuyorsun ve kapı açılıyor. Kapının arkasında duranın patron değil, çok özlediğin garip bir yol arkadaşın olduğunu görünce gülümsüyorsun. Bu Huld! Huld, görülmesi nadir bir manzara olsa da seni gördüğünde gülümsüyor. "Livei! Döndün! İyi olmana çok sevindim. Sen yokken her gün evini kontrol ettim." Sana sımsıkı sarılıyor ve sen de sarılmaya karşılık veriyorsun. Geri çekiliyor ve elinden gül buketini alıyor. Yakından inceliyor. "Vay be! Bunlar çok güzel. Patron bunu görmeli." Başını sallıyorsun ve utangaç bir şekilde gülümsüyorsun. "Bu kadar sabah erkenden gelmeni beklemiyordum." diyor seni koridordan aşağı götürürken. Odaya doğru bağırıyor. "O DÖNDÜ!" Hemen Eidhæn ve Shira'nın koridordan sana doğru koştuğunu görüyorsun. Eidhæn kucağına atlıyor ve sana sımsıkı sarılıyor. Yere kapaklanmana sebep oluyor ve kontrolsüz bir şekilde gülmeye başlıyorsun. Eidhæn sana sarılıp ağlıyor. Seni gördüğüne gerçekten sevindiğini söyleyebiliyorsun. Sıradaki kişi Shira. Sana doğru koşuyor ve kollarını boynuna atıyor. "Özledik seni." diyor. Hepiniz evin içinde yürümeye devam ediyorsunuz. Herkes seni selamlıyor ve seninle mutlu bir şekilde konuşuyor. İçeri girerken grubun tatlı kızı Neist'i de görüyorsun. O da sana sarılıyor ve biraz gözyaşı döküyor. Sonra yanağına kocaman bir öpücük konduruyor ve uzaklaşıyor. Sonunda herkesin oturduğu mutfak masasına varıyorsun. Çiçekleri tutarak onların önünde duruyorsun. Patron hala orada değil ama ailenin geri kalanı seni sıcak bir şekilde karşılıyor. Sakinleştirici, tanıdık bir ses duyuyorsun. Sonunda geldi.

"Geri döndün demek!"

Arkana dönüyor ve patron Lujein'i görüyorsun, elinde bir bastonla ayakta duruyor ve sana doğru gülümsüyor. Her zamankinden farklı görünüyor; saçları daha kısa ve gözleri çökük. Ona bakarken ağlamamak için kendini tutmaya çalışıyorsun. Beyaz gömlek ve siyah pantolon giyiyor. Yüzü daha ince görünüyor ve gözlerinin altında torbalar var. Her zaman sağlıklıydı ama son zamanlarda zor zamanlar geçirmiş olmalı. Yine de yakında iyileşeceğini biliyorsun, çünkü o tanıdığın en güçlü insan. Bastonu bir kenara bırakıyor ve tutman için elini uzatıyor. Kaybolmuş bir çocuk gibi elini tutup sıkıca sıkıyorsun. Patron hiçbir şey söylemiyor, sadece sana sevgiyle bakıyor. Kendini toparlamaya çalışıyorsun. Şu anda ailenin önünde ağlamak istemiyorsun. Burnunu çekiyor ve gözlerinden akan yaşları siliyorsun. Dikkatlice incelediği çiçekleri önüne koyuyorsun. Tekrar sana bakıyor ve fısıldıyor. "Canım kızım..." Patron elini sıkıca tutuyor.

"Tekrar aramıza hoş geldin."

Re: [Livei Nyawodz & Mabi Chüimimuta] Küllerinden Doğuş

#4
Gedhilfe'ye olan yolculuğun pek kolay olduğunu söylenemezdi. Arabalar fazla dikkat çekeceğinden ötürü at arabasıyla ilerlemeye karar vermişlerdi. Ancak yol boyunca Friks, Shisha ve Bok üçlüsü o kadar çok gürültü çıkarıp şaklabanlık yapmıştı ki arabayla gitseler daha iyi olacağını düşünmüştü Livei ister istemez. Bir süre nereye gittiklerini bilmez vaziyette ilerledikten sonra uzaktan görünen görkemli kulelerle birlikte Gedhilfe kendini belli etmişti. Sınır kapısı korumalarla doluydu ve içeri girmelerine izin vereceklermiş gibi görünmüyordu. Livei pasaportunu onlara kontrol ettirmişti ancak sandalyelerle dolu bir odada beklenmeye alınmışlardı. Belki Gedhilfeliler içeri girebilirlerdi ancak diğerleri ne yapacaktı bilmiyordu.

Isam yanlarına gelip sonucun olumsuz olduğunu bildirince yüzü düştü. Onca yolu reddedilmek için mi gelmişlerdi? Hayatının geri kalanını ülkesinden uzakta mülteci gibi geçirmek istemiyordu. Friks bir fikri olduğunu oldukça yüksek sesle belirterek gitmişti. Livei ona güveniyordu, arkası kuvvetliydi. Adamın ailesi Gedhilfenin en büyük mafya ailelerinden değil miydi sonuçta? Hükümetin en büyük yardımcılarıydı onlar. Belki bir torpil yapılabilirdi. O esnada Thrao'nun koluna sarıldığını hissetti. Her şeyin yoluna gireceğini söylüyordu. Başını genç adamın omzuna yasladı ve onaylar şekilde başını salladı. En azından Gedhilfe'ye yakındılar, sadece bir sınır gerideydiler. Bir şekilde girmeyi başaracaklardı. Kısa süre sonra Friks gelmiş ve içeri girebileceklerini söylemişti. "Yaşa be Friks!" Thrao bile şaşırmıştı bunu yapabilmesine. En büyük sorun Bok ve Shisha'nın nasıl gireceğiydi ancak onların "kendi yöntemleri" vardı. Tabi ki de vardı, hem de ne yöntemler ne yöntemler!

Thrao ilk önce patronu ziyaret etmek istediğini söylediğinde onu onayladı. Adam onun babası gibiydi sonuçta, tabi ki ilk onu ziyaret edecekti. Isam kendisine dönüp onlarla geldiği için mutlu olduğunu söylemişti. Ailesiyle ilgili üzücü hikayesini de paylaşmıştı kısaca. "Bunu duyduğuma çok üzüldüm Isam. Ama eğer istersen yeni ailen biz olabiliriz. Tabi gerçeğinin yerini dolduramayız ama burada hep bir yerin olduğunu bil." Tüm yardımları için ona minnettardı. Adamın sosyal açıdan biraz tuhaf olduğunu düşünüyordu ancak tabi neler yaşadığını bilemezdi. Ülkeye giriş yaptıktan sonra ilk iş araba kiralamışlar ve başkente doğru yola çıkmışlardı. Livei ailesini görmek istiyordu. Bunu Friks'e de söylemişti. Onları ziyaret etmesi şarttı. O kadar uzun zamandır onlara bir haber vermemişti ki annesi endişelenmekten hastalanmış bile olabilirdi! Bunun olmasını istemezdi tabi. O yüzden bir an önce iyi olduğunu bilmeleri gerekiyordu. Friks de ziyarete onunla birlikte gelmeyi kabul etmişti. Isam, Bok ile buluşacağını söyleyerek yanlarından ayrılmıştı. Mavi de ekiple buluşacağını söylemişti. "Biz önce bir çiftliği ziyaret edeceğiz, sonra yanınıza geliriz." dedi Thrao'ya Friks'in muğlak açıklamasından sonra. Sonrasında Friks ile birlikte markette dolanıp hediyelik bir şeyler baktılar.

Ve işte şimdi buradaydılar. Ailesinin vereceği tepkiyi beklerken adeta bayılacakmış gibi heyecanlanmıştı. Friks ayağa kalkıp onun hayatında tanıdığı en zeki, en nazik, en iyi kalpli insan olduğunu söylediğinde adeta kalbinin sevgiyle erdiğini hissetti. Bu adam onu çok ama çok mutlu ediyordu. Bok hayal bile edemezdi, hah! "Friks de benim tanıdığım en güvenilir, en dürüst, en saygılı insan!" dedi ona atıf yaparak. Yüzü kıpkırmızı olmuştu ancak yüzünde silemediği şapşal bir gülümseme vardı. Babası annesiyle bir bakıştıktan sonra Livei'nin kendi kararlarını verebilecek olgunlukta olduğunu söylemişti. Onun mutluluğunu arzuladıklarını söyleyerek tebrik etmişlerdi. Öpüşüp sarıldıktan sonra Livei mutluluktan neredeyse ağlayacaktı. Nihayet bu iş de aklından çıkmıştı. Ardından Friks ile vedalaşmıştı ve ailesiyle yalnız başına biraz oturup konuşmaya karar vermişti. Onlara işlerin yoğun olduğunu, bir süre kendisinden haber alamazlarsa endişelenmemeleri gerektiğini ancak ilk fırsatta yanlarına uğrayacağını söyledi. Hatta bunun sözünü verdi.

Ertesi gün bir demet gül alarak patronun evinin önüne gitti. Yaşlı adamı sapasağlam görmeyi bekliyordu. Vedaları çok buruk olmuştu, bu yüzden endişeliydi. Kapıyı çaldı ve yaklaşan ayak seslerini dinledi. Kapıyı açan Huld olmuştu ve hayatında ilk kez onu bu kadar mutlu görüyordu. Huld ona sımsıkı sarılmıştı. O kadar sert sıkıyordu ki Livei boğulacak gibi olmuştu. "Teşekkür ederim Huld, seni gördüğüme çok sevindim!" dedi heyecanla. Huld patronun sağlıklı olduğunu söyleyince derin bir oh çekti. Kötü bir haber yoktu. Koridorda ilerlerken odaya doğru döndüğünü bağırarak ilan etmişti herkese. Eidhæn ve Shira koşarak ona doğru geldiler. Eidhæn kucağına öyle bir atlamıştı ki birlikte yere kapaklanmışlardı. Livei kahkahayı bastı. "Görüyorum ki ben yokken epey güçlenmişsin ressam çocuk!" Zavallı çocuk ağlamaktan konuşamıyordu. Shira da yanına gelip sarılmıştı. "Ben de sizleri çok özledim." dedi Livei her ikisine de sıkı sıkı sarılarak. İçeri girerken Neist'i görmüştü. Onunla da hasret giderdikten sonra gözleri patronu aramıştı. Sonra arkasından o tanıdık sesi duydu.

Hemen arkasını döndü ve patronu bastonuyla karşısında dikilirken gördü. Gideli çok zaman olmamıştı ancak adamcağız şimdiden daha çökkün görünüyordu. Hastalanmış olmalıydı ancak Livei bunu atlatacağına inanıyordu. Hele ki şimdi oğlu bildiği Thrao da geri dönmüştü. Kim bilir nasıl şenlenmişti? Adam bastonunu bırakarak elini ona uzatmıştı. Livei elini sımsıkı sardı. "Sizleri çok özledim, hepinizi." dedi herkese tek tek bakarak. "Sen benim ikinci bir babamsın." dedi yaşlı adamın elini alnına götürerek. Neredeyse ağlayacaktı. Boğazına kocaman bir yumru oturmuştu ve gözleri dolmaya başlamıştı. "Tekrar hoş buldum." Keşke güzel haberlerle dönebilseydi. Ancak haberler çok da kötü değildi. Sadece bu zavallı insanlara tüm hayatlarının bir yalan olduğunu söyleyecekti, ne tepki vereceklerini bilmiyordu. Herkesi dahil etmeli miydi? Neist ve Eidhæn de bunu duymalı mıydılar? Thrao ne düşünüyordu bu konuda? Ne zaman konuşacaklardı? Konuyu ne zaman açacaklardı? İlk kim başlayacaktı? Bok, Shisha ve Isam ile ne zaman tanışacaklardı? Daha önemlisi, Mutlak Son'a katılmak isteyecekler miydi? Livei onları böyle bir şeye zorlayamazdı, karar onlarındı. Ancak katılmazlarsa büyük bir hayal kırıklığı hissedeceğini düşünüyordu. Şu anda herkese ihtiyacı vardı. "Dyoch abiler nerede? Ve Dwuth filan... Biz yokken neler oldu? Başınıza çok dert açılmamıştır umarım."
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz & Mabi Chüimimuta] Küllerinden Doğuş

#5
Patron "Dyoch iyi durumda. Bir görev için Himota'ya gitti. Sana gelince... Kayboldun." diyor. Rahat bir nefes alıyor ve başını sallıyorsun. "Devletin gözünde kaybolmak diyorum. Senin için çok zor olacak kızım." Herkes sana bakıyor, bir açıklama bekliyorlar. Konuları ne kadar anlatabileceğini bilmiyorsun, bu yüzden önce patronun konuşmasına izin veriyorsun. "Dwuth'tan bir süredir duymadık. Öldüğünü varsayıyoruz. Onunla birçok kez bağlantı kurmaya çalıştık ama hiç cevap vermedi." Patron hüzünle başını sallıyor. İçin daha çok daralıyor. Dwuth için üzülüyorsun ama Dyoch'un güvende olmasına seviniyorsun. "Bize gelecek olursak, son birkaç haftadır işler sessiz. Ama biri bize kralın bize karşı bir şeyler planladığını söyledi." Shira araya giriyor. "O 'birisi' bizi telefonla aradı. Kimliklerini açıklamadılar. Kızıl Kan'ın bizimle oyun oynadığını düşündük. Gerçek bir tehdit de olabilir." Patron, "Onlarla gizli bir yerde buluşmayı kabul edersek bize planla ilgili bilgi vereceklerini söylediler." diyor. Kim olabileceğini düşünüyorsun. Patrona bakıyorsun. Sana başını sallıyor ve "Her neyse. Sana sormak istiyorum, seni bu kadar erken döndüren ne? Bir şey mi oldu?" diye soruyor. Cevap vermeden önce tereddüt ediyorsun. Her şeyi sırayla açıklaman gerekiyor. Sen konuşmaya başlamadan hemen önce Eidhæn sözünü kesiyor. "Aslında bana bir şey oldu. Geçen hafta bir gölge figürü gördüm. Silindir şapka takıyordu ve uzun saçları vardı." Herkes ona dönüyor. "Olay sırasında kendi evimdeydim ama ailem bunun büyük olasılıkla halüsinasyon olduğunu söylüyor. Ama olmadığına eminim. Çünkü Gölge Adam olduğundan eminim. Aynısını daha önce de görmüştüm." Herkes birbirine bakıyor. Patronun derin düşünceler içinde yavaşça başını salladığını fark ediyorsun. Friks'e dönüyorsun ve Friks'in endişeli bir yüz ifadesi takındığını görüyorsun. Thrao sana dönüyor ve "Livei, bir dakika mutfağa gelebilir misin?" diye soruyor. Onu takip ediyor ve mutfağa gidiyorsun. Thrao sana doğru geliyor ve kulağına fısıldıyor. "Eidhæn anlatacaklarını duymalı mı? Çocuk malum kişiyi görmüş. Ya çok etkilenirse?"

Re: [Livei Nyawodz & Mabi Chüimimuta] Küllerinden Doğuş

#6
Dyoch'un iyi olduğunu öğrendiğinde derin bir nefes aldı. Ne amaçla Himota'ya gittiğini merak etmişti. Kendisi ise kaybolmuştu. "Bir süre daha kayıp olmam gerekecek, en azından her şey bitene dek." dedi endişeli bir ses tonuyla. Dwuth'tan haberleri yoktu. Ulaşma çabaları sonuçsuz kalmıştı. Öldüğünü düşünüyorlardı ancak Livei bunun doğru olmadığını düşünüyordu. "Bence hayatta." dedi sakin bir ses tonuyla Thrao'ya dönerek. Manalı bir şekilde gözlerine baktı. Thrao'nun başına gelen şey onun da başına gelmiş olabilirdi, yetenekli bir element kullanıcısıydı sonuçta. Dünya'nın onları topladığından emindi.

Bunların ardından patron son zamanlarsa pek bir şey olmadığını söylemişti. Sadece kimliğini bilmedikleri gizemli birisi onları aramış ve kralın onlara karşı bir şeyler planladığını söylemişti. Tabi ki de planlıyordu ancak bu kişi kimdi? Ve onlarla bağlantısı neydi? Kızıl Kan'ın oyunu olma ihtimali de yüksekti tabi. "Evet, kesinlikle bir şeyler planladığını söyleyebilirim. Şu anda hiçbirimiz güvende değiliz." dedi başını sallayarak. Belki gizli buluşma yerini kendisi gidip neler olduğunu kolaçan ederdi ancak bu başka bir zamanın planıydı. Şu anda odaklanması gereken başka şeyler vardı. Ayrıca Bok'a danışmadan hareket etmesi çok doğru olmazdı.

Patron ona neler olduğunu sormuştu. Livei sessizleşti. Nereden başlaması gerektiğinden emin değildi. Ancak Eidhæn söze girmiş ve ona hayatında duyduğu en korkunç şeyi söylemişti. Eidhæn'e göstermişti kendisini. O şerefsiz gerçekten ailesine karşı harekete geçiyordu. Livei ölüm kadar soğuk bir ses tonuyla Eidhæn'e sordu. "Sana bir şey söyledi mi? Garip bir şey yaptı mı?" Thrao denemeleri boşa gidince diğerlerini deneyeceklerdi tabi ki. Livei aynı trajedinin tekrarlamasına izin vermeyecekti. Bu aileyi koruması gerekiyordu. Thrao ona dokunarak bir dakika kadar mutfağa gelmesini istemişti. Livei ne soracağını biliyordu, hissetmişti. Tahmin ettiğini gibi ona Eidhæn'in bunları duyup duymaması gerektiğini soruyordu. "Bir dakika öncesine kadar onu korkutmamak için anlatmamayı düşünüyordum ancak ona karşı harekete geçmişler. Ne planladıklarına dair hiçbir fikrimiz yok. Sana olan onun başına gelebilir, hatta belki daha kötüsü. Bilmesi gerekiyor. Saklarsak bunu deneyimleyerek öğrenecek ve kim bilir ne kadar korkacak, kafası karışacak. Sakladığımız için bize kızabilir. Bunun olmasını istemiyorum." dedi üzgün bir ses tonuyla. "Hadi gel, her şeyi sakince anlatalım."

Mutfaktan çıkıp herkesin olduğu odaya geri döndü. Kendine bir sandalye çekip sakince oturdu ve derin bir nefes aldı. "Şimdi size bir şeyler anlatacağım. İlk başta aklımı kaçırdığımı düşünebilirsiniz ancak Friks de Thrao da neler yaşadığımızı biliyor." dedikten sonra ikisine de endişeli gözlerle kısa bir bakış attı. "Nereden başlamam gerektiğini bilmiyorum ancak konuya direkt girmek daha mantıklı olacak. Üzerinde yaşadığımız toprak parçasına gezegen adı veriliyor. Ve bizim bütün hayatımız, kıtamız, gezegenimiz, bildiğimiz her şey yalan. Hepsi sahte. Dünya adı verilen başka gezegenin bir deney projesiyiz. Birer deney ürünüyüz. Bizleri sürekli izleyen ve yaptığımız her şeyi not alan observer adı verilen insanlar var. Bunlar teknolojik açıdan çok gelişmiş tipler. Ben gitmeden önce eve dalan insanları hatırlıyor musunuz? Onların elindeki silahlar Dünya'nın silahlarıydı mesela. Havada uçabilen aletleri bile var. Ve bu insanlar bir şekilde kendi gezegenlerinin sonunu getirmişler. Savaşlar ve teknolojik ilerlemeler yüzünden dünyaları yok olmuş. Bu yüzden son bir umut olarak Ingenium adı verilen bir projeyi başlatmışlar. Bir şirketin projesi olduğu biliniyor. Bizler de bu projenin birer parçasıyız. Bizden tek farkları onların element gücü yok sanıyorum. Ve şu anda aramızdan yetenekli element kullanıcılarını seçip kaçırıyorlar ve deney ürünleri haline getiriyorlar. Süper asker yapma peşindeler. Bu süper askerler onlar için savaşacak ve bizi yok edecek. Böylece onlar için mükemmel hale getirdiğimiz gezegenimize yerleşip burada hüküm sürecekler. Biz Ingenium halkına ise ne olur bilmiyorum. Köle mi oluruz, denek olarak yaşatılmaya devam mı ederiz bilmiyorum. Kobay fareleriyiz kısacası. Ve şu anda Gedhilfe hükümeti ile Güney Tihami hükümeti açık bir şekilde Dünya ile birlikte çalışıyorlar. Onlardan teknoloji getiriyorlar. Burada muhtemelen bir ordu kuruyorlar. Onlara ne vaat edildi bilmiyorum ancak kendi vatandaşlarını resmen sattılar. Ancak biz kaderimizin bu olmaması gerektiğine karar verdik." derin bir nefes aldı. "İlk başta onlarla masaya oturup medeni bir şekilde konuşabileceğimizi düşündüm ancak Thrao'yu ve çok sevdiğim iki arkadaşımı daha kaçırıp denek haline getirdiler. Ve Thrao'yu bana karşı kullandılar. Onu bana öldürtmeye çalıştılar. Thrao'yu öldürseydim davamdan vazgeçecektim çünkü. Bize karşı merhametsizler. Öldürüyorlar, umursamıyorlar. Beyinlerimize girip zihinlerimizle oynuyorlar. Zaman algımızla oynuyorlar. Eidhæn'in gördüğü şey de tam olarak oydu. Onu ben de gördüm, defalarca. Ve tehdit edildim, defalarca. Ancak şuna karar verdim ki bu insanlar merhamet gösterilmeyi hak etmiyorlar. O yüzden her birinin kökünü kurutmaya karar verdik. Gezegenimizi onlardan geri alacağız ve özgürleşeceğiz. Kendimizi kurtaracağız. Onlarla savaşacağız. Bunun için yeni bir oluşum kurduk. Mutlak Son. Bizimle gelecek olan herkese ihtiyacımız var. Bu amaç uğruna savaşacağız ve hiçbirinize sonunun iyi biteceğinin sözünü veremem ancak en azından uğruna çabalamış olacağız. Bize katılmak ister misiniz?" Durakladı. "Ayrıca söylemem gerekiyor ki sizi bize karşı kullanacaklar. Garip şeylerle karşılaşmaya devam edebilirsiniz. Hatta Thrao gibi kaçırabilirsiniz bile. Hiçbirimize acımaları yok." Bunları anlatırken aralardaki boşlukları da doldurmak amacıyla son dönemde başına gelmiş her şeyi detaylıca onlarla paylaştı. Bok, Shisha ve Isam'ı anlattı. Onlara nasıl yardım ettiklerini anlattı. Bütün macerasından bahsetti. İsmini vermeden Max'den bile bahsetti. "Bunları duymak zorunda kaldığınız için çok üzgünüm ancak sizleri korumam gerekiyor ve gerçekleri bilmezseniz sizleri koruyamam diye düşünüyorum. Şu anda bile dinleniyoruz ve söylediğim her şey onların cihazlarını kaydediliyor. Bütün planlarımızı bildikleri haksız ve tek taraflı bir savaş bu kısacası. Adil bir savaş verme şansımız dahi yok ancak elimizdeki bütün kozları zorlayacağız."
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz & Mabi Chüimimuta] Küllerinden Doğuş

#7
Konuşurken karşındaki insanların yüz ifadelerine bakıyor ve kendini görüyorsun. Max gerçekleri sana ve diğerlerine anlatırken sen de aynı tepkileri veriyordun. Şaşkınlık, korku, endişe, öfke... Kısa bir süre içerisinde her şeyi yaşıyorlar. Patron "İnanamıyorum." diyor. Hemen ardından Shira "Bu çok fena oturdu. Ne diyeceğimi bilemiyorum." diyor. Eidhæn ise "Yani bana gelmelerinin bir sebebi vardı... Öldürülecek miyim?" diye soruyor. Shira hemen Eidhæn'e dönüyor ve "Buna izin vermeyeceğiz." diyor. Tekrar sana dönüyor ve "Livei, anlattıklarından yola çıkarak soruyorum. Bu adil olmayan savaşta herhangi bir kozumuz var mı?" diye soruyor. Sen cevap vermeden Thrao araya giriyor. "Bu observerların bizi ve etraflarını kontrol etmek için kullandıkları kol saatleri var. Bu insanlarla irtibata geçmiş bir arkadaş var ekibimizde, Shisha. O bu kol saatlerinden birine sahip. Şimdilik tek kozumuz bu." Friks konuşmaya katılıyor. "Bana soracak olursanız Mutlak Son'a katılmanız daha iyi olur. Yanımızda olursanız sizi koruma şansımız da artar. Öbür türlü sizden uzak kalacağız." İlk cevap veren Huld oluyor. "Katılacağım. Eğer durum buysa elimizden geleni yapmalıyız. Oturup düşünmeye vakit yok." Shira da onaylıyor. "Evet, bu bizden büyük bir problem. Ben de varım." Eidhæn ayağa kalkıyor ve "İşinize ne kadar yarayabilirim bilmiyorum ama elimden geleni yapacağım." diyor. Neist de gülümsüyor ve "Ailemden ayrı kalmam mümkün değil." diyerek teklifi kabul ettiğini belli ediyor. En son Patron kalıyor. "Ben..." Elleri titriyor. "Çok yaşlandım. Size yardımım dokunur mu?" diye soruyor. Thrao yaşlı adamın omzuna hafifçe vuruyor ve "Varlığın bile yeterli, Luj." diyor. Patron gülümsüyor ve "O halde sizinle geleceğim." diyor. O anda kapı çalıyor.

Mabi: Jükum ile arabada gidiyorsun. Arabayı Jükum sürüyor. "Neyse ki ev adresini bulmam çok uzun sürmedi. Gittiğimiz adreste benim için çok önemli olan bir adam var. Bu tarz durumlarda ne yapacağını bilir." Jükum seni Gedhilfe'nin daha sakin, çiftliklerle kaplı bir yerine götürüyor. Büyük bir ev ile karşı karşıya geliyorsunuz. Arabadan indiğinizde Jükum sana dönüyor ve "Umarım şu iki gün boyunca sevgilini mutlu etmişsindir." diyor ve gülümsüyor. Hemen ardından eve doğru ilerliyor ve kapıyı çalıyor. "Luuuuj!" diye sesleniyor. Bir anda kapı açılıyor, karşısında yaşlı bir adam var. Jükum hemen yaşlı adama sarılıyor ve yaşlı adam da "Jükum? Hoş geldin kızım!" diyor. Jükum da "Seni çok özledim Luj." diyor. "Nerelerdeydin, yıllar oldu görüşmeyeli." Luj dediği adam sizi içeri davet ediyor. Girdiğiniz anda içeride bir sürü insan olduğunu görüyorsunuz. Bir anda gözlerin tanıdık bir yüze kayıyor. Bu Livei değil mi?!

Birbirinize bakakalıyorsunuz. Neden bir diğerinizin burada olduğunu sorguluyorsunuz. Eee, hadi. Hasret giderin bakalım!
Off Topic
Mabi Chüimimuta konuya dahil edilmiştir. Yazma sırası yoktur.

Re: [Livei Nyawodz & Mabi Chüimimuta] Küllerinden Doğuş

#8
Livei anlattıkça bakışlarındaki şaşkınlık yerini kısa bir süreliğine inkara, sonra da çaresizlik, korku ve hüsran karışımı duygulara bırakıyordu. Livei nasıl hissettiklerini tahmin edebiliyordu. Kendisi de Max'i dinlerken böyle hissetmişti. Bunu hiçbirine yaşatmak istemese de mecbur kalmıştı. Onları koruyamadığı durumda yaklaşmakta olana hazırlıklı olmalıydılar. Kendilerini koruyacak olgunlukta olmalıydılar. Her şeyden habersiz yaşamak güzel olsa da artık böyle bir lüksleri kalmamıştı. Anlatacakları bittikten sonra ilk söze giren patron olmuştu. Doğal olarak şok içerisindeydi. Shira da ne diyeceğini bilemediğini ifade etmişti. Livei anlayışlı bir şekilde başını salladı. Eidhæn dehşete düşmüş olmalıydı ki onu öldürmeye gelip gelmediklerini sormuştu. Shira'yı destekledi. "Kesinlikle izin vermeyeceğiz, ne olursa olsun." Ardından Shira'nın sorusuna Thrao'nun verdiği yanıtı dinledi. "Saat dışında başka bir kozumuz daha var ancak onu Bok'un izah etmesi daha doğru olur. Ben de henüz tam algılayabilmiş değilim, yanlış yönlendirmek istemiyorum. Elimizde büyük bir teknoloji var diyebilirim."

Friks, Mutlak Son'a katılmalarının daha mantıklı olacağını söylemişti. Livei başıyla bunu onayladı. "Thrao'dan biraz uzak kaldığımızda olanları gördük. Aynı cehennemi tekrar yaşamak istemiyorum." Katılmayı ilk kabul eden Huld olmuştu. Bu durum Livei'yi hiç şaşırtmadı. Onun katılmayı kabul edeceğinden adı gibi emindi. Cevabına karşı ona gülümsedi. Ardından Shira, Eidhæn, Neist ve patron da katılmayı kabul ettiler. Patron çok yaşlı bile olsa aralarında en ileri görüşlü ve bilge olan kendisiydi. Livei her zaman yaşça büyüklerine hürmet ve hayranlık duymuştu. Neşeyle oturduğu yerden ayağa kalktı. "Harika, o halde ekip tamam! Shisha, Bok ve Isam ile de tanışmalısınız. Yalnız önceden uyarmak istiyorum Bok'a karşı biraz hassas olun. Kendisi ağır bir deney atlattığı için travmatik etkileri hala üzerinde. Ancak çok yetenekli bir çocuktur, hayatımı kaç kere kurtardı anlatamam." dedi kollarını göğsünde birleştirerek.

O esnada evin kapısı çalmıştı. Birisini mi bekliyorlardı? Livei gözlerini diğerlerinin üzerinde gezdirdi ancak onlar da kendisi kadar habersiz görünüyorlardı. Patron kapıyı açmak için gitmişti ve açtığı anda sevgi dolu bir şekilde karşılamıştı gördüğü insanı. Livei birkaç adım atıp görmeye çalıştı. Kızıl saçlı, uzun boylu, zarif bir kadındı. Patronun ona Jükum diye seslendiğini duymuştu. İçeri davet edildiler ve odaya girdikleri anda büyük bir kalabalıkla karşılaştılar. Jükum isimli kadının arkasında ise... Bu uzun boylu, yapılı, sarışın Djuratlıyı kesinlikle tanıyordu. "Mabi?!" Hemen ona doğru koştu. En son hatırladığı kadarıyla epey neşeli ve hayatı kafasına takmayan birisiydi ancak Max'den gerçekleri duyduktan sonra öfkelenmiş ve onlarla uçağa binmek yerine kendi yoluna gitmeyi tercih etmişti. Burada yeniden karşılaşmaları büyük tesadüftü. "Seni Gedhilfe'ye hangi rüzgar attı? Hatta... Bırak Gedhilfe'yi, burada ne işin var?!"
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz & Mabi Chüimimuta] Küllerinden Doğuş

#9
Birkaç günlük depresyon. Gerçi buna depresyon denir mi bilmiyorum. Kendimi iyi hissetmiyorum. Boktan bir sorumluluğun altında eziliyormuş hissine kapılıyorum sürekli. İçim, hiç istemediğim kadar öfke dolu. Böyle biri olmadığımı biliyorum, hatta böyle biri olmamak için çok uğraşmıştım. Babam gibi biri olmak istemiyordum. Nihayetinde, sanırım ona dönüşüyorum. Damarlarımda gezen duyguları anlatmam pek mümkün değil. Arkadaşlarıma değer veren bir insanım ve Thomas'ı kaybetmiş olmak, acımasız insanlarla tanışmış olmak öfkemi körüklüyor. Bir katliam istiyorum, hepsinin son gördüğü yüz olmak. Bunları hissediyor olmak, hatta yapacaklarımın farkında olmak beni daha da dibe sürüklüyor. Yine de, bu duygularımın beni güçlendireceğini hissedebiliyorum. Öldüreceğim her insandan sonra, daha da güçlenerek ayağa kalkacağımın bilincindeyim.

Jükum ile arabada giderken bu düşüncelere saptanmış bir şekilde cama kafamı dayamıştım ki, konuşmasıyla kafamı dağıtması bir oldu. Gideceğimiz yerde çok önemli olan bir adam olduğunu, bu tarz durumlarda ne yapacağını bildiğini söylüyordu. Gedhilfe'nin çiftliklerle kaplı köy gibi bir yerine gidiyorduk. Sessiz kaldım, ona bir cevap vermek istemiyordum. Büyük bir evin önünde indiğimizde, iki gün boyunca sevgilimi mutlu etmiş olduğumu umduğunu söylüyordu. "Ben ne kadar mutluysam o kadar etmişimdir." Diyerek konuyu kısa kestim. Eve doğru ilerleyip kapıyı çaldı ve Luj adında birine seslendi. Kapı açıldıktan sonra yaşlı bir adam çıktı, sarıldılar. Adama sadece baktım, ardından Luj içeriye davet etti. İçeride bir sürü insan ve tanıdık bir yüz vardı yanıma doğru gelen. Livei. Onu tanıyordum ancak pek fazla değil. Yine de, eskisi gibi olmasa da sarılarak samimiyetimi gösterdim. Mini boy bir arkadaşa sarılmakta zor oluyor, hep eğilmek zorunda kalıyorum. Eskiden olsaydı, buna dakikalarca gülebilirdim herhalde. Şimdiyse buruk bir şekilde gülümsedim sadece.

Livei'nin sorularına karşılık derin bir nefes aldım. "Buraya aşk için gelmiştim. Frip'le evlenir kaçak bir şekilde yaşarım diyordum. Lakin şimdi burada bulunma sebebimse..." Cebimden maskemi çıkarttım. İçerideki insanların beni çok fazla tanımasına ihtiyacım yoktu. Belki de, kendime böyle bir kişiliğe bürünmüş olmayı yediremiyordum. Ondan dolayı, bu maskeyi takıyordum. Sanki, bu kişiliğimi örtüyormuş gibi, beni rahatlatıyordu. Maskemi tamamen taktıktan sonra, "Bir sevdiğimi kurtarmak ve katliam için buradayım." Açık sözlü olmuştum, Jükum yapacağım her şeyi bildiği halde buraya beni getirdiyse, içeridekilerin bu planıma bir şey diyebileceklerini sanmıyordum. Gerçi deseler de, ben bu planımı gerçekleştireceğim.
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Livei Nyawodz & Mabi Chüimimuta] Küllerinden Doğuş

#10
Sarılmanızın ve Mabi'nin söylediklerinin ardından Jükum söze giriyor. "Luj, sanırım önemli bir şeyi bölüyoruz ama seninle konuşmam lazım. Ne zaman müsait olursun?" Patron ise "Kızım, odada bulunan herkese güvenebilirsin. Söyle, bir sorun yoktur umarım." diye cevap veriyor. Jükum az da olsa rahatlıyor ve konuşmaya başlıyor. "Bir arkadaşımız... kayboldu. Nasıl anlatsam bilmiyorum. Üstünde yaşadığımız şey aslında bir gezegen. Bunu nasıl aç-" Bir anda Thrao Jükum'un sözünü kesiyor. "Buradaki herkes Dünya gezegeninin varlığından haberdar, merak etmeyin. Açıkça anlatabilirsiniz." diyor. Jükum ise bir anda şaşırıyor ve Mabi'ye dönüyor. "Düşündüğüm kadar yalnız değilmişiz. O halde..." diyor ve anlatmaya başlıyor. "Çok sevdiğimiz bir ekip arkadaşımız Dünya tarafından kaçırıldı. Bu arkadaşımız da aslen Dünyalı idi. Dünyadan kaçmıştı ve bize yardım ediyordu. Eski bir observer. Adı Thomas. O bizim için çok fedakarlık yaptı. Aynısını yapmazsak çok ama çok üzülürüm. Sana ihtiyacım var Luj. Bu tarz konularda küçükken hep sana gelirdim ve hep yardım etmenin bir yolunu bulurdun. Senden başka kimsem yok." Patron duygulandığını belli eder bir yüz ifadesiyle "Dünyalı ama bizim tarafımızda öyle mi? Bu onurlu davranışı karşılıksız bırakamayız." diyor. Odadaki ekibine dönüyor. "Evlatlarım, Jükum benim öz kızım gibidir. Lütfen ona iyi bakın ve mücadelenizde onu da kollayın. Anlaşılan yanındaki delikanlıyla da Livei tanışıyor. Anlaşacağınıza eminim." Jükum Livei'ye dönüyor ve "Merhaba, kendimi tanıtmadım kusura bakmayın. Ben Jükum, Parça organizasyonundayım. Dünyanın planlarını suya düşürmeye çalışıyoruz." diyor. Friks söze giriyor ve az önce konuştuklarınızın kısa bir özetini Jükum ve Mabi'ye aktarıyor. Böylece ikili ekibin ne planları olduğunu öğrenmiş oluyor. Jükum Mabi'ye dönüyor ve "Anlaşılan tam olmamız gereken yerdeyiz." diyor. O sırada Livei sırtında bir titreme hissediyor. Bir anda kulaklarında orada olmamasına rağmen Shisha'nın sesini duyuyor. "Lan amına koyduğum, saatle oynamayı bırakırsan deneyeceğim herhalde!" Livei duyduğu şeye anlam veremese de hemen ardından Shisha odanın ortasında beliriyor. Bir anda, göz açıp kapayıncaya kadar herkesin ortasında beliren Shisha'nın ter içinde olduğunu görebiliyorsunuz. "Oha." diyor kısaca. Livei'ye dönüyor ve "Saati kullandım. Hasiktir." diyor. Hemen ardından ayağa kalkıyor ve "Şey, merhaba. Çok ayıp oldu böyle ya." diyor. Bir anda Patron "NOLUYOR YAHU?!" diye bağırıyor. Adam hayatında ilk defa böyle bir şey gördüğü için hızla bir açıklama yapsanız iyi olur.
Locked

Return to “Konutlar”

cron