Kaçak Kirazlar

#1
Image



Günümüzden 17 yıl önce, güneşli bir sabah

Uzun bembeyaz saçları artık neredeyse kan kırmızı kocaman gözlerinin önüne düşen ve etrafı görmesini engelleyen küçük kız heyecanla koşturuyordu tahta tabanlı evinin içerisinde. Özgür ruhu küçük bedeninin içine sığmıyordu. O kadar heyecanlıydı ki adım attığı yere bakmıyordu. Evin nazlı kedisi Sis'in kuyruğuna basıp bacağına okkalı bir tırmık yedikten sonra ağlayarak annesine koşmuştu. "Sis benden nefret ediyor!" Annesi bir yandan kahkaha atıyor, bir yandan da enerjik kızının saçlarını tepeden toplamaya çalışıyordu. "Önüne bakmazsan öyle olur. Şu saçlarını da bırakmıyorsun keseyim." Küçük kız çığlık atarak uzaklaştı annesinden. "Olmaz!" Annesinin kahkaha atan ifadesi yavaşça buruk bir gülümsemeye yerini bıraktı. "Saçlarına kına yakalım, tamam mı?" Küçük kız somurttu. Kendi saçlarını seviyordu. Annesinin onları neden kırmızıya boyamak istediğini anlamıyordu. Herkesin saçı kırmızı renkteydi zaten. Herkes gibi olmak istemiyordu o. Yine de her ne olursa olsun annesinin yüzündeki o acı ifadeyi görmeye katlanamıyordu. Usulca başını salladı ve annesinin önündeki sandalyeye oturdu.

Beş yaşındaki Livei, köyde geçen her gününü farklı bir macera yaşamaya adamış bir afacandı. Köydeki herkes tarafından seviliyordu ancak yaramazlıkları bazen çevresini usandırabiliyordu. "Bugün Dora gelecek, unutma sakın." Yeni kına yakılmış saçlarını tutam tutam alıp koklarken sevinçle haykırdı. "Dora!" Dushalı bir ailenin en küçük kızı olan Dora, Livei'nin en yakın arkadaşıydı. Sürekli birlikte vakit geçirirler ve her yeni günü yeni bir macera yaşamaya adarlardı. Ne yazık ki Dora ciğerlerini üşütmüştü ve bu yüzden ikili, bir haftalığına birbirlerinden ayrılmak zorunda kalmışlardı. Livei için oldukça sancılı geçen bu hafta, ona sabretmenin ne büyük bir erdem olduğunu öğretmişti. Dora'nın gelişini pencereden fark eden küçük kız, ayak tabanları poposuna vururcasına koşturarak kapıyı açtı ve arkadaşına sımsıkı sarıldı. "Dora seni çok özledim!"

Livei'nin babası evde değildi. Livei onun nerede olduğunu bilmiyordu. Annesi bir şey söylememişti ancak etrafta boğucu bir hava olduğunu hissediyordu. Annesi ona bir şey belli etmemeye çalışsa da küçük kız iyi bir gözlemciydi, annesi de doğduğundan beridir ona en yakın olan kişiydi. Onun ne zaman gerçekten gülümsediğini ve ne zaman zoraki gülümsediğini anlayabilecek kapasiteye sahipti. Bir şeylerin yolunda olmadığını hissediyordu ancak Dora'nın şu anda yanında olması onun için öyle büyük bir mutluluk kaynağıydı ki fark ettiği her detayı istemsizce görmezden geliyordu. Bugün ne yazık ki dışarı çıkamayacak ve ineklerle oynayamayacaklardı çünkü Dora'nın hastalığı yeniden nüks edebilirdi. Ondan bir hafta daha ayrı kalmayı kesinlikle göze alamayan Livei, bunu teklif dahi etmiyordu. Sahip olduğu bütün oyuncaklarını salona getirmişti. Bugün ellerindeki imkanlarla yetineceklerdi ve bir oyun dünyası kuracaklardı.

"Livei şu tabağı alır mısın hayatım? Kiraz koydum Dora ile birlikte yersiniz." Annesinin meleksi sesini duyduğu gibi ayağa fırlamış ve koşturarak mutfağa yönelmişti küçük kız. Annesi tıpkı Livei'nin gözleri gibi kan kırmızı kocaman eriklerle dolu bir tabak hazırlamıştı ikiliye. Livei meyveleri çok severdi. Onun için bu tabağı seyretmek, en güzel manzarayı seyretmekle eş değer zevkteydi. Küçücük bedenine ağır gelen tabağı kucaklayıp ağır ağır salona doğru ilerlemeye başladı. Yolu yarılamıştı ki dengesini kaybetti ve minik bedeni öne doğru büküldü. Bir avuç kiraz yuvarlanarak sağ taraftaki odanın kapısının altından içeriye girdiler. Livei tabağı yere koyup kollarını dinlendirdi. Kaçak kirazlar babasının çalışma odasına doğru ilerlemişlerdi. Livei oraya daha önce sadece birkaç kere girmişti. Babası tarafından bu odaya girmesi yasaklanmıştı. Burada babasının, Livei'nin henüz aklının ermediği önemli evrakları ve işleri mevcuttu. Tüm bu önemli eşyalarının, küçük kızının yaramazlığına kurban gitmesini istemiyordu. Şimdi ise Livei kapının önünde duruyor ve elindeki iki seçeneği değerlendiriyordu. Ya azar işitmek pahasına içeri girecekti ya da kirazlardan vazgeçecekti.

Livei her zaman seçeneklerini değerlendirme konusunda yetenekli bir kız olmuştu. Duruma objektif olarak bakmaya çalışır ve analiz ederdi. Hiç kimse fark etmeden odaya girip kirazları alabilirdi. Böylece hem azar işitmeyecekti hem de kirazlarından vazgeçmiş olmayacaktı. Annesinin mutfakta olduğundan emin olduğu bir anda kapıyı hafifçe araladı ve parmak uçlarına basarak içeri girdi. Kirazların nereye doğru yuvarlandıklarından emin değildi. Babasının çalışma masasının altına doğru ilerledi. İşte oradaydılar. Eliyle uzanıp onları yakalamaya çalıştı. Avucuna topladığı kirazları alıp geri geri çıkacakken minik poposu bir kitap yığınına çarptı. Etrafa dağılan kitapları fark ettiğinde ise artık her şey için çok geçti. Başından aşağı dökülen kaynar suları hissediyordu. Hepsini eski düzenine yerleştirmek zorundaydı. En yakınına düşen kitabı alıp kaldıracakken üzerinde babasının el yazısı olduğunu fark etti. Okumayı henüz bilmiyordu ancak babasının o güzel el yazısını nerede görse tanırdı.

Merakına yenik düşerek kitabı yavaşça araladı. Oldukça sık ve küçük yazıları olan bir kitaptı. İçinde birkaç resim vardı. Eski görünen sararmış fotoğraflardı. Sayfaları heyecanla çevirip resimleri incelerken Dora'nın yanında olduğunu fark etti. Küçük kız uzun süredir gelmediği için en yakın arkadaşı da onu aramaya çıkmıştı. Parmağını dudaklarına götürüp Dora'ya sessiz olması gerektiğini işaret ederken Dora'nın haykışırı ile irkildi. "Hey bu resimdeki annen değil mi?" Livei şaşkınlıkla gözlerini fotoğrafa çevirirken kapının önünden gelen gür ve soğuk sesi işitti. "Ne yaptığını zannediyorsun sen?!" Livei korkuyla kucağındaki kitabı yere fırlattı. "Özür di-" Kapının önünde duran ve gözlerinde Livei'nin daha önce hiç görmediği bir öfkeyle kendisine bakan kişi babasından başkası değildi. Hışımla küçük kıza doğru ilerledi ve onun yanağına en yakın arkadaşının gözleri önünde tokat attı. Atılan tokatın sesi bütün odada yankılanmıştı. Arka tarafta kendisine endişe ile bakan ama sessiz kalan annesinin silüetini seçebiliyordu. Hayatında ilk kez birisinden dayak yemişti. Gururu kırılmıştı, incinmişti, hayret içerisindeydi, hüsran doluydu. Gözlerine dolan yaşları durdurmayı başaramadı. Babasının kollarından kurtulduğu gibi kendisini evden dışarı attı ve çiftlikten ayrılarak köyün sokaklarında koşmaya başladı.

İnin ve cinin top attığı, pek samimi olmadığı bir komşusunun arka bahçesindeki izbe çalılığa geldiğinde ayağına takılan taş ile yere kapaklandı. Yattığı yerde ağlamaya devam ediyordu ve yakın zamanda durdurabilecek gibi değildi. Hıçkırıklarının arasından soluklanmaya çalıştıkça daha da çok ağlamak istiyordu. Uzaklardan ona seslenildiğini işitiyordu kulakları. Muhtemelen annesi ve babası onu aramaya çıkmışlardı. "Üzgün müsün?" Kendisini inceleyen bebek mavisi bir çift göz ile burun buruna geldi Livei. "Sen de kimsin?" Karşısında oldukça yıpranmış, çuvala benzeyen kıyafetlere bürünmüş bir kız duruyordu. Hemen hemen kendi yaşlarındaydı, belki birkaç yaş büyük olabilirdi. Saçları tıpkı kendi saçları gibi uzun ve karmakarışıktı. O güzel gözlerini kapatacak kadar uzamışlardı. Yüzünde oldukça ürkütücü bir gülümseme vardı kızın. "Üzgünsen arkadaşın olabilirim." Livei göz yaşlarını çamurla kaplanmış koluna sildi. "Arkadaşım mı olacaksın?" Kızıl saçlı kız ona elini uzattı. "Ben senin bir parçanım. Arkadaş olmamamızın imkanı yok." Livei ona uzatılan eli tuttu ve kendini yavaşça ayağa kaldırdı. "Tüm acılarını dindirip sana ömür boyu yol gösterebilirim. Bende her şeyin bilgisi mevcut. Ama bir şartım var." Livei heyecanla başını salladı. "En çok beni seveceksin. Hayır, bana tapacaksın. Beni herkesten daha çok sevmek zorundasın çünkü ben istediğin her şey olabilirim." Livei'ye yaklaştı ve ona sarıldı. "Bak, acıların şimdiden azalmadı mı?" Livei kendini geriye doğru çekti. "Dora'dan bile daha çok mu? Hatta anne ve babamdan?"

"Kiminle konuşuyorsun?" Dora'nın sesiyle kendisine geldi küçük kız. Başını arkaya çevirdiğinde koşmaktan soluk soluğa kalmış olan koyu tenli Dushalı kızı fark etti. "Her yerde seni arıyorduk. Neden bu kadar uzaklaştın? Hadi dönelim." Dora sevgi dolu bir gülümseme ile küçük kızın ellerini tuttu. Elleri az evvelki tuhaf kızın aksine küçücük, yumuşak ve sıcacıktı. Livei tekrar ağlayacak gibi oldu. "Bu kız benimle arkadaş olmak istiyor Dora." Eliyle ona gülümseyen tuhaf giyimli kızı işaret etti. "Hangi kız?" Livei şaşkınlıkla Dora'ya baktı. Dora onun işaret ettiği yere baksa bile hiçbir şey görmüyor gibiydi. Livei gözlerini kıza çevirdi. Kızın yüzündeki şeytani gülümseme yerini tamamen ifadesiz, donuk bir yüze bırakmıştı. "Orada işte, görmüyor musun?" Dora arkadaşının dağılan saçlarını düzeltip yüzüne bulaşan çamuru temizledi. "Kafanı vurdun galiba. Hadi dönelim." Onu sürükleyen bu bedene karşı koyamadan Dushalı arkadaşının elini tutarak eve doğru ilerlemeye başladı Livei. Kafasını çevirip arkasına döndüğünde artık orada kimse yoktu. Acaba Livei onu tekrar görebilecek miydi?

Return to “Heithost Köyü”

cron