Daha yeni yeni kendini tanımaya başlamışken annesinden şu sözleri duydu: "Düş kurmak güzel olsa da gerçekleşmeyebilir. Ama sen genede vazgeçme küçüğüm." Karanlıkta görünmeyecek derecede kaybolmuş olan küçük elleri annesinin gözlerine gitti, "Ne diyorsun sen anne anlamıyorum. Aman neyse, tamam, denerim." dedi, annesinin gözlerindeki ıslaklığı silerken. Elleri yumru şeklini aldı; bakışları, sesi gibi katılaştı: "Koskocaman kadın oldun ama sen hala ağlaklık yapıyorsun! Seni avvvvvvy'ye söylerim!" dedi, sesi buz gibiydi. Annesi, "Küçüğüm, seni çok ama çok çok çok seviyorum." dedi, küçük kızı sarıp sarmalarken. Bir çıtırtı sesi geldi sobadan; bu, evdeki sobaya atılmış olan sonuncu cılız çıranın sesiydi. Çıranın sesini duymuşçasına pencerenin pervazına tünemiş olan bir kuş yerini terk edip, göğe doğru hızla havalandı. Bu, bir kargaydı: Tüyleri gecenin karanlığına karışırken, uzun uzun öttü; sanki gecenin üstüne çöken karabasanları kovmak istercesine.
"Eğer seni sevmemin seni bütün kötülüklerden koruyacak olduğu bilseydim, seni şimdikinden daha fazla sevmeyi Tanrı Poshota'dan dilerdim. Ve bedelini de ne şekilde olursa olsun öyle öderdim."
Küçük kız, annesinin koynunda uykuya çoktan dalmıştı. Annesi ise yanı başında onun için dualar ediyordu. Kızını sıkı sıkıya sarmalayıp, yüzünü okşarken kulağına şu sözleri fısıldadı: "Dualarım seninle. Tanrı Poshota daima seninle olsun."
"Küçüğüm.
Görüyorum, o kocaman kalbinin içinde yanan alevi.
Söndürme onu.
Söndürtme onu."
Kapı üç kez vurulmak suretiyle çalındı. Yerdeki mum o sırada söndü... Elektrik kesintisinin olması ve de mumun da bir anda sönmesinden ötürü kadın tedirgin bir biçimde yerinde durdu. Ağzını bıçak açmıyordu, nefesini kesti. Bir süre kadar yerinde öylece bekledi. Sonra cılız bir ses duyuldu: "B-b-ben köşedeki manav. K-kalan elmaları getirdim hanımefendi. Kapıyı açar mısınız?" Kızının üzerini iyicene örttü. Sağ ayağından güç alarak ayaklandı; sol ayağı topallıyordu. Mahcup bir edayla kapıya yöneldi, kapıyı hafifçe araladı. Bodur bir adam bir elinde tuttuğu gece lambası, diğer elinde tuttuğu bir poşet elma ile ona doğru hınzır bir gülümsemeyle bakıyordu; gözleri orman gibiydi, koyu yeşil gözlerinde anlaşılması güç bir kötülük seziliyordu. "Efendim, çok teşekkürler. Kapıya bırakın. Birazdan alırım, müsait değilim şimdi." Bodur adamın gülümsemesi kadının sözleriyle beraber yerini somurtuya bıraktı. "Eşinizi görürseniz söyleyin borcunu ödesin. Elmaları da vermekten vazgeçtim." Gece lambasının yaydığı ışık evin görüş açısından kaybolunca, "Sürtük!" diye bir ses yankılandı sokakta. Kadın, ay ışığının tek bir odada toplanmış olduğu odaya doğru yürüdü. Bu oda, yatak odasıydı. Eski bir yatak dışında odada yer alan tek şey annesinden kalma el örmesi bir halıydı. Halı o kadar eskiydi ki, üzerinde bir zamanlar hayaller kurduğu desenler sökülmüş ve rengi iyiden iyiye solmuştu. Yatağın altına istiflemiş olduğu defterini çıkardı: Bugüne dair ne yaşadıysa yazmaya başladı.
".....lmalar kıpkırmızıydı. Figam utanınca onlar kadar kırmızılaşır, hatta kara üzümlerin içi gibi olurdu yanakları... o bir poşet elmayı alsam Figam sabah çok çok çok mutlu olurdu. Öyle mutlu olurdu ki beni gün boyu öpüp dururdu. O beni nedense hiç öpmez. Belki de... Hayır. Doğru olanı yaptım! O elmaları kendimi vererek aldığımı öğrenseydi eğer benden nefret ederdi. O zaman kahrolurdum. Onu öyle seviyorum ki o benim kızım olduğu için sevinçten pazara çıkasım geliyorken onun benden nefret etmesi... Buna dayanamam..."
Defterin ön tarafını kapayıp, arka tarafını açtı. Oraya şiirlerini yazardı. Maddi durumlarından ötürü defterinin ön kısmını günlük, arka kısmını ise şiirleri için kullanıyordu. Günlüğünü ve şiirlerini o kadar kısa tutmaya çalışıyordu ki gün boyu yaşamış olduğu önemli olayları bile üstünkörü yazıp, geçiyordu.
"Keşke yağmur bu ülkeye değil de bana yağsaydı.
Öyle bir yağsaydı ki bana yağmur kadın denilseydi.
Adım efsaneler gibi kulaktan kulağa yayılsaydı.
Ağladığım zamanlar "Yağmur kadın o! Ondan." diye söylenseydi.
Keşke gökkuşağı benim için doğsaydı.
Bir el o...."
Kapı sesini tekrardan duydu. Derin bir iç çekerek defterini kapattı. Yatağı kaldırıp, altına defterini koydu ve oraya önceden saklamış olduğu mumlardan birisini aldı. Mutfağa doğru yöneldi. Buzdolabının raflarında elleri alelacele kibrit aradı. Birkaç yoklayış sonrasında hemencecik buluverdi; usulca kibrit çöpünü çaktı. Mumun yaymış olduğu aydınlıkla buzdolabının neredeyse bomboş oluşuna hüzünle baktı. Birkaç mum orada da vardı; onun dışında konserve bezelyeler, yarım paket yağ, margarin, birkaç kiloluk şeker ve tuz. Hızla buzdolabını kapayıp, lavabodaki bulaşıkların arasındaki bıçağı kaptı. Mumun ışığı odayı kaplarken, küçük kızın odasında sönen mumun geride bırakmış olduğu mum altlığını almak üzere oraya doğru yöneldi.
Annem
#1► Show Spoiler