[Ana Kurgu] Pakt Bölükleri

#1
Off Topic
Livei Nyawodz, Meinsu Selsei, Sai Nopaodan, Tegin Hentanodan, Hera Memuga, Hae Tumi ve Figa Ranushe şimdilik bu konuda yer alacaklardır.

Ayin ile kutsanmış varlıklarınız kısa süre içerisinde başkent Yata'nın kuzeyine varıyorlar. Hepiniz talimatlara göre hızla araçlardan inip siperlere doğru koşar adım ilerliyorsunuz. Son çatışma sizden önce başlamış bile. Seslerden anlayabiliyorsunuz. Sizi çoktan orada olan üstler ve astlar karşılıyor. Hükümet Binası'nın kuzeyinde olduğunuzu fark ediyorsunuz. Henüz Hedefe yaklaşılamamış fakat birkaç atışma gerçekleşmiş. Şimdiden yaralılar olsa da ölüm yok ve üstünlük sizde gözüküyor. Astlardan biri elinde çetele ile karşınıza geçiyor. "Hoş geldiniz, dostlar! Prosedür gereği adınızı, soyadınızı ve nereden geldiğinizi kayıt etmem gerek. Hemen başlayalım, zirâ fazla vaktimiz yok." Asta istediği bilgileri veriyorsunuz. Ast hızla çeteleye geçirdikten hemen sonra Muhafızlardan biri geliyor. Önce çeteleyi inceliyor, ardından astını başıyla onaylayıp yolluyor ve size dönüp emir vermeye başlıyor. "Beni iyi dinleyin, delikanlılar! Savaşın son demindeyiz. Ya Hükümet Binası'nı alırız ya da Hükümet Binasını alırız. Bunun başka bir yolu veya çıkışı yok. Öncelikle önümüzdeki üç yolu da temizlememiz gerekiyor. Sizi tanımıyorum ama siz birbirinizi tanıyorsunuzdur. Takımlara ayrılıp ilk görevinizi yerine getirdikten sonra yolların sonunda bizi bekleyeceksiniz. Aşamalı bir şekilde ilerleyeceğiz."

Bölüklerinizin ilerlemesi için yolu açmanız gerekiyor. Dikkatli olun, düşman bölgesindeyiz. Her an nereden ne çıkacağı belli olmaz. Birbirinize güvenip birbiriniz ile uyumlu hareket edin. Her şeyi paylaşın ve hiçbir yükü tek başınıza üstlenmeyin. Kahraman olmaya kalkmayın sakın!
Off Topic
Bu konunun GM'i Hiperyus olarak sizlerle birlikteyim. Pasiflik süresi 168 saattir. (7 gün)

Re: [Ana Kurgu] Pakt Bölükleri

#2
Hatırlamıyorum... Buraya geldiğim zamanı hatırlıyorum ama öncesini hatırlamıyorum. Sanki o an, herkesin gerçek yüzünü gördüğüm o andan sonrası silinmiş gibi. Sinirleniyordum, beni kırdıkları için... Sinirleniyordum beni kullandıkları için. Duygularımı, güvenimi kullandıkları için. Kime güveneceğimi, kimi seveceğimi, kime yakın olacağımı tekrardan sorguluyorum. Siperlere doğru adımlarım ilerliyor, vücudum fiziksel olarak oraya gidiyor ama zihnim, ruhum orada değil. Tek düşünebildiğim, neden o anımın yok olduğu. Son çatışma başlamış, sesler kulaklarıma kadar geliyor ama beynimin içinde dönen tek bir cümle var. "Beni içeri al." Hasta mı oluyorum? Annem gibi, hasta mı oluyorum? Hayır böyle bir şey olmamalı. Ani bir anı kaybına yol açacağını sanmıyorum. Öyle bir hastalığa kapılmam bile benim için mümkün değil. Ben hasta olursam anneme kim bakacak? Ben kime güveneceğim? Annemi tekrardan hatırlayamazsam, ben nasıl yaşayacağım?

Astlardan biri çetele ile karşımıza geçiyor. Hareketlerini izliyorum. Beyaz saçlı, tanıdık bir yüzü seçebiliyorum aramızda. Meinsu... Sanki kalbimin kırıkları bir cam parçasıymış gibi batıyor bu sırada kalbimin etrafına. Saplanıyor, her seferinde daha derinden saplanıyor. Meinsu'ya güvenebilir miyim? Yoksa o da benim güvenimi kullanacak, benim iyiliğimi suistimal edecek birisi mi? Bilmiyorum. Hiçbir sorunun cevabını veremiyorum. Bu sırada, ağzımdan oldukça soğuk bir şekilde kelimeler dökülüyor karşımdaki asta doğru, "Hae Tumi, Dusha." Kısa kesiyorum konuşmamı, zira konuşmak için yeterli gücü bulamıyorum kendimde. Meinsu'nun dışında, tanımadığım bir sürü yüz olduğunu fark ediyorum. Hiçbirini görmemişim şuana kadar. Güvenebilir miyim? Sırf aynı taraftayız diye, onlara güvenebilir miyim? Sanmıyorum.

İçimden bir ses, bir şeyler söylemek istiyor gibi. Onu bastırıyorum. İstemeden, bilmeden bastırıyorum onu. Yük gibi oturmaya başlıyor içime. Kemiriyor ruhumu. Soğuk ellerimin avuçlarını yüzüme dayıyorum birkaç saniyeliğine. Astımın sözünü dinlerken, derin nefesler alıyorum gözlerimi kapayıp. Üzerimden bu yükü atmalıyım. En azından, şimdilik bu durumdan kendimi çıkarmalıyım. Geriye döndüğümde, annemin dizlerine başımı yasladıktan sonra her şeyi düşünebilirim. Belki, kendimi odama kapatıp ağlayabilirim. Annemin beni üzgün görmesini istemiyorum. Eğer beni üzgün görürse, çok kısa bir süre bile olsa üzüleceğini biliyorum. Onu üzmeye hakkım yok. Geyikleri izlemeye gidebilirim. Geyikler, gözlerimin önünden geçiyor. Sakinleşmeye başlıyorum, yavaş yavaş sakinleşiyorum...

Hera'ya ve Figa'ya doğru dönüyorum sakince. Şuanda en iyi iletişim kurabileceğim kişilerin onlar olduğunu biliyorum. "Yolu temizleyelim." Sade bir cümle çıkıyor ağzımdan. Daha fazlası gelmiyor, boğazımın içinde düğümleniyor. Gözlerine bakmaktan kaçınıyorum, yola doğru bakınıyorum. Hangi yola gideceğim konusunda bir fikrim yok.
Image

"Sende babanı görüyorum, Hae."
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] Pakt Bölükleri

#3
Ayine katıldıktan sonra başkent Yata’nın kuzeyine gittik. Daha önce bilgisini aldığımız son savaşı burada yapacağız. Vardığımız zaman birazcık geciktiğimizi fark ettim. Çünkü beklediğimiz savaş çoktan başlamıştı. Hatta dostlarımız bize gerek kalmadan üstünlüğü ele geçirmeye bile başlamışlar. Umarım bu üstünlüğü doğru kullanarak savaşı kısa sürede bitirebiliriz ve yine umarım ki herkesin sürekli üstüne basa basa vurguladığı gibi bu savaş gerçekten de son savaşımız olur. Aslında yaralanmadığım için benlik çok fazla sıkıntı yok ama hem ortağım Sai’nin göğsünden yaralanması hem de savaşın uzamasının bize vereceği dezavantajlar yüzünden en kısa sürede bu işi bitirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Şu ana kadar gördüğüm kadarıyla savaş ne kadar uzun sürerse masum halkta o kadar yıpranıp acı çekecek. Hayatları günlük gülistanlıkken bir anda böyle kaotik şeyler yaşamak zorunda kalan sivillerin bu duruma uzun süre dayanabileceklerine inanmıyorum. Er ya da geç umutsuzluğa kapılıp aptalca şeyler yapmaya başlayacaklar. Bu olaylar başlamadan önce bizim bu savaşı bitirip yeniden düzeni geri getirmemiz gerekiyor.

İsimlerimizi almaya gelen kişiyi Sai’ye havale ettikten sonra yaptığı açıklamaları dinledim. Temizlememiz gereken üç rota hakkında bilgi verilmediği için şimdilik hangi rotayı seçtiğimizin pek de bir önemi yok. Önemli olan bu rotaya kiminle birlikte gideceğimiz. İlk görevde olduğu gibi yine Sai ile birlikte gitmeyi planlıyorum. Aramıza katılan yeni Dushalı arkadaşlar ve önceki görevde beraber olduğumuz Gedhilfelilerin de beraber gideceklerini düşünüyorum. Savaş meydanında neler olacak hiç belli olmaz. Böyle bir ortamda da tanımadığım birileriyle birlikte olmak yerine yaralanmış olsa da eski ortağımla olmayı tercih ederim. Zaten Dushalı arkadaşlardan biri bizden önce davranarak kendi arkadaşlarını yanına aldığından bende sakince Sai’nin yanına giderek hangi rotayı seçeceğini beklemeye başlayacağım.
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] Pakt Bölükleri

#4
Bu iş bittiğinde beynimden son yaşadıklarımı silmem gerekecek sanırım. Darbecilerle boğuşmalar, göğsüme kılıç yemeler, vücudumuzu güçle dolduran ayinler… Tabi böyle şeyleri rüyamda bile kolay kolay göremezdim. Biraz önce öleceğimi düşünürken şimdi yeniden savaşmak için yeni bir cepheye doğru yol alıyordum ve görünen o ki yaşadıklarımız en zor kısmı değildi.

Gideceğimiz yere vardığımızda hızla pozisyon almış etrafı gözetleme fırsatı yakalamıştım. Olayla biz gelmeden başlamış, çok fazla ilerlenmemiş olsa da üstünlük bizde görünüyordu. Yanımıza gelerek ismimiz sorana “Sai Nopaodan..” dedikten sonra gözüm Tegin’e ilişiyordu. Sanırım yine konuşmaya niyeti yoktu. Derin bir nefes alarak “… ve Tegin Hentanodan. Himota.” dedikten sonra verilecek görevleri beklemeye başlamıştım. Zira buradan izlemeye geldiğimizi düşünmüyorduk hiçbirimiz. Zaten çok geçmeden de bir muhafız gelip konuşmasını yapmaya başlamıştı.

Üç yola nasıl dağılacağımızı tahmin etmek için falcı olmaya falan gerek yoktu. Bu aşamada herkes güvendiği kişilerle ilerlemek isteyecekti. Aklımı kurcalayan tek şey Tegin’i yakın dövüşe girerken pek görmemiştim. Benim de durumum belliydi. Kendimi ne kadar iyi hissetsem de hala yaralıydım ve kendimi çok zorlamamam gerekiyordu. Bu nedenle normalden daha dikkatli olmak gerecekti. Tegin de benim yanıma geldiğinde seçimini yapmış gibi görünüyordu. Tabi ki yine ağzından hiçbir şey dökülmüyordu. Yolumuzu seçme işi de bana kalmıştı haliyle. Eminim ki en doğru seçimi yaparak ikimiz de ölüme götürebilirdim ama yapacak bir şey yoktu. Ortadaki yolu gözüme kestirip hareketlendikten sonra Gedhilfeli ve Dushalılara dönerek “Yolun sonunda görüşürüz. Tek parça halinde gelmeye çalışın.” diyecektim.
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] Pakt Bölükleri

#5
Sesler doldu kulağına. Cennetten olabildiğince uzak, cehennemin esamesi dahi okunmuyordu. Havayı kokladı ve gözleriyle sindirdi tüm kaosu. Dişleri, gösterdiği hınzır gülümsemeden belli olabiliyordu. Mutluluk, sevinç, hüzün ve korku... Hiçbirini yaşamıyordu. Yaşayamazdı. Girdiği savaştan galip ayrılmış, savaşa olan nefreti sayesinde sevinç, kıvanç ve coşkuyu hiç yaşayamamıştı. Aksine, avlanmak üzere olan bir kuzu kadar tedirgindi. Bakın o vahşi kaplana... Bakın o savaşın kudretli hanımına! Neden coşku yoktu üzerinde? Neden timsal-i aşkın huzuruna eremiyordu? Dövüş hep böyle değil miydi onun için? Mücadele eder, kazanır ve ezip geçerdi. Hayatının şu dönemine kadar bunu yapmıştı. Vuku bulan istisnai olaylar, beyninin kuytularında buharlı makineler çalışmasına neden oluyordu. Tüm o gürültünün ardından, bir de beyninin gürültüsünü çekemezdi.

Derin bir nefes aldı. İnsanları öldürmek, onları yenmek, onlardan üstün olmak... Hiç birini önemsemedi. Şu ana kadar önemsemediği gibi. Gösteriş, şov veya ışıklı bir gösteri... Hiç biri onu motive edemezdi. Doğrunun yolundan gitmek için atıyordu adımlarını. Dostları yanındaydı. Onları koruyabilmiş olduğu için zaten Poshota'ya etmediği dua kalmamıştı. Ancak artık durum değişiyordu. Dua etmeye devam mı edecekti? Büyük ihtimalle evet. Ancak fazlası, kalbinin pompaladığı kanın her bir zerresinde mevcuttu. Savaşacaktı. Doğru bildiği şey için, güneş kadar kesin; ay kadar ışık dolu hakikatın yolunda savaşacaktı. Buna mecburdu.

Adını ve soyadını söyledi kararlılıkla. Ardından Hae'ye döndü. Hissettiği tedirginliği atamamasının nedeni de buydu. Kurcalamadı, üstüne gitmedi. Gitmeyi de düşünmüyordu. Onun gücünün yetemeyeceği şeyler vardı. Ama bu endişeyi de üzerine yapışmıştı çıkaramadığı bir pelerin gibi. Gözlerini uzun süredir diktiği arkadaşına bakarak konuşmaya başladı.

"İyi olduğuna emin misin?" dedi. Yutkunmak, konuşmak ve nefes almak dahi zor geliyordu. Az önceki tedirginlik ve coşkusuzluğun telaşı yerini heyecana bırakmıştı bile. Ne kadar olacağını kestirdiği olayları iple çekmese dahi, içindeki kaplan onu hazırlıyordu buna. O da bunun bir gereklilik olduğunun farkındaydı. Devam etti fazla beklemeden. "Topla kendini. Arkanda olacağım." dedi ve diğer arkadaşı Figa'ya döndü. Ona gülümseyebilirdi. Neticede Hae'nin şu an girdiği garip ruh haline kıyasla, çok daha neşeli ve mizah kabiliyetine sahip biriydi.

Yanındaki diğer müttefiklere baktı. Himotalıları çok rahat seçebiliyordu. Himotalıları seviyordu, nedensizce. Kıta içinde belki de sempati duyduğu tek kıtaydı. Diğerlerine baktı... Garip olan ise bakamadıkları, göremedikleriydi. Djuratlı kılçık çocuk ve Shisha yoktu. En son onlara telsizle ulaşmaya çalışmıştı fakat konuşmaları pek kısa sürmüştü. Aklına majör notalarla bezenmiş, karanlık ve kan dolu kötü bir piyesin dram dolu sahnelerinden fırlamış parçalar doluyordu. Kalbini hüzünle kaplamamaya çalıştı. Bu mesleği seçtiği zaman, hayır... Bu hayatı seçtiğinde bunların olacağını biliyordu. Yanında savaşan kimsenin ölmesine izin vermeyecekti. Dahası... Kimseyi kaybetmeyecekti. Fepo'nun hatırası onunlaydı. Onunla buluşacağı gün gelmeden bir acı daha yaşamayacaktı. Muhafız görevlerini tane tane açıkladığı an çekti kargısını sırtından. Öyle bir sıktı ki, o sağlam ölüm silahı elinde tuzla buz olacakmış gibi hissetti. Dayadı birazdan acıyı ve kanı tadacak olan Tihami topraklarına enstrümanını. Bekledi.. Bekledi... Av vaktiydi!

Hae ve Figa ile birlikte yürüyecekti. Fakat daha önceki tecrübelerinden yola çıkarak zorlanabileceklerinin de farkındaydı. Bu nedenle hem Gedhilfeli kızlara, hem de Himotalı çocuklara gözüyle işaret etti. Ardından kargısını bir tam tur çevirerek omzuna dayadı. Hae'nin peşinden gidecek, onlara dedikleri gibi yolu açacaktı. Bir konuda üzgündü. Üzgünlüğü ise yüzüne vuran gülümsemeden pek anlaşılamayacak kıvamdaydı. Bir sineğin can çekişmesini izleyen minik ve cahil bir çocuk gibiydi belki de o an için. Kanı akmaya başlamıştı bir kere. Artık duramazdı. Kendini durduramazdı. Durdurmayı denemezdi bile! Biliyordu çünkü...

Bu sefer kaplan sadece kükremeyecekti. Atılacaktı, tüm garabeti, düşmanlığı ve makûs geceyi yıkmak için. Atılacaktı, Poshota'nın kudreti uğruna...

"Gidelim."
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] Pakt Bölükleri

#6
"Cesaret korkusuz olmak değildir, cesaret korktuğun halde korkunun üzerine gitmektir."

Savaş alanına gidilen zamanda aklından türlü türlü şeyler geçen ve yaşadıklarının ağırlığını atlattığını düşünen Mei kendi içinde olabilecek durumları düşündü. Kendisi ölebilirdi, savaş kaybedilebilirdi ya da kazanılabilirdi. Ancak bunların dışında aklına bir tane ihtimal vardı ve bu onu çok korkutuyordu.
Mei biraz streslendiğinden Livei'nin yakınına yaklaştı, başlarda etrafındaki kişileri inceleyecek ya da düşünecek durumda değil gibiydi. Tek istediği arkadaşını sağ sağlim buradan çıkarabilmekti. Kendisi önemli değildi ve asla olmayacaktı, bu dersi zor yoldan almıştı ve unutmayı düşünmüyordu. Derin bir nefes aldıktan sonra kendine geldi.

Çetele ile karşısında duran adama baktı, onlardan önce birkaç kişi daha isimlerini yazdırmıştı.
"Meinsu Selsei."
İsmini söyledikten sonra kenara çekildi. Orada bulunan kişilere teker teker baktı, aralarında tehlikeli görünen biri varsa diye kontrol ederken Hae'yi gördü. Göz göze gelmekten kaçınır şekilde kafasını çevirdi, duygu gösterecek durumda değildi. Ancak içinden "Lütfen ben gelene kadar hayatta kal." cümlesini geçirdi ve gözlerini kapattı. Diğerlerine baktığında tanıdığı başka biri yoktu, ama Hae'nin yanında bulunan kişiler olduğunca güvenilir kişilere benziyordu, Hae'ye bir zarar gelirse kimlere hesap soracağını aklına kazıdı. Himotalıları daha önce gördüğünden onların Hae ile beraber Dusha vatandaşı olduklarını anlamıştı.
Livei'nin yakınından ayrılmayacak şekilde kendini konumlandırdıktan sonra gelen muhafızın dediklerini dinledi. Yakın zamanda yaşadıklarından sonra ölüm korkusu onu etkilemiyordu, muhafızın dedikleri ise onu hiç harekete geçmeye teşvik etmemişti. Onu teşvik eden tek şey kendi fikriydi ve bunu savunacaktı.

...
"Birbirimizi ne olursa olsun kollayacağız değil mi?"
Küçük kızın sorusuna karşılık verdi.
"Ne olursa olsun."
...

"İlerlesek iyi olur, seni koruyacağım. Ne olursa olsun."
Image
"Artık kendimi geride tutmayacağım."
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] Pakt Bölükleri

#7
Avvvvvvvvy. Koşuşturmacaya tamamım da? Nedir bu mal kaçırma telaşına sebebiyet veren hüküm? Sürüye uy. Çeneni kapa. Şşşşşt. Böyle diyorum kendi kendime. Uslu bi' kız olup, belki de dalyan köftelik komiserimizin gözüne girebilirim. Ama teşkilatta pasiflik kabul edilebilir bi' şey mi? Hayır. Soruların cevabını biiyorum ve bu bana acııııı. Hayır. Hayır. Neyse avvvvvvy. Tenekeleştik iyice. Aklıma dalyan köftelik komiserimiz gelince böyle oluyorum. Saçmalıyorum, gözlerim dalıp, gidiyor dalyan köftelik komiserimizin kası..... Öhmmm. Şey, yaaaani. Hoş adam. Ayyy. Fenalaştım.

Karşılama sonrasında etrafıma bakındım: Ekürilerim ve diğerleri. Ekürilerim neyse de bu yabancılar çok fazla ayak altında dolaşmaya başladılar gibime geliyo'. Sadece biz Dushalılar bu olaylara el atıp, sorunları çözüme ulaştırmamız gerekirdi. En müthiş, en bitirim ve en kaypak çocuklar bizde. Ve bu nedenle bu olayları nihayete erdirme işi tam bize göreydi. Bi' katakulliyle VUV.

Adımı isteyen memura, "Figa Ranushe, Dusha avvvvvvy.Senin adın ne?" diyerek sorgular gözlerle baktım. Tamam, iş gereği bu tür prosedürleri anlayışla ve bilhassa... Hasss. Muhafız... Ne haşmetli birisiii. Figa, ayran gönüllü oldun sen de iyice?! Sonra zilli derler, AMANN.

Hae'nin konuşmasıyla beraber ona baktım. Normalde böyle atılgan birisi değildi. Neler oluyordu avvvvvvy?! Hera'ya baktım. O da biraz endişeli gibiydi. Ya da ben kuruntu yaptım. "Şey, evet. Temizleyelim. Ama gene bizi bırakıp, kaçarsan seni sopalarım." dedim ve Hera'ya "Bu mala çok güveniyorsun. Leyla oldum deme bana sakın!" diyerek paşamı kavradım. Ardından, bi' ses duydum. Bizi umursadığını söyleyen sözlere kulak kesildim. Boşta kalan elimi havada ileriye doğru atarak, "Boş versene be avvvvvvvy." dedim. Diğer elemanlara güvenmiyordum çünkü bugün yanımda olan yarın karşımda da olabilirdi. O yüzden pek fazla yüz, göz olmaya gerek yok. Ama gene de buradakileri hafızama kazımam iyi olur gibime geliyor. Hae ve Hera ile beraber ilerleyecektim. İlerlerken de, "Şey, avvvvvvy: Aklıma takıldı da tavuklar mı yoksa horozlar mı önde yürür?" diyecek ve paşamı omzuma atarak ilerlemeye devam edecektim. Gene bizi satarsan seni bu sefer ağır sopalayacağım puşt. Harbiden hangisi önde yürür?
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] Pakt Bölükleri

#8
Savaşa devam etme kararını yeniden gözden geçirecek bir vakte sahip olamamıştı. Hızla araçlara bindirilmiş ve Yata'nın kuzeyine doğru ilerlemeye başlamışlardı. Gidecekleri yere vardıkları anda da siperlere doğru uçarcasına koşmuşlardı. Kim bilebilirdi ki keskin bir nişancının onları hedef almayacağını? Yakın zamanda bir çatışma gerçekleştiği de ortamın havasından belli oluyordu. Yaralılar mevcuttu. Neyse ki durumu çok kötü olan kimse yoktu. Ölen de yoktu. Genç kızın aklına hastane odasında hayatını kaybetmeden önce Gedhilfeli vatandaşın sözleri geldi. "...polisliğin ne kadar önemli olduğunu fark ettim. Kıtanın bize gerçekten ihtiyacı olduğunu gördüm. İnsanların bizlere ne kadar minnettar olduğunu gördüm. Tıpkı şu an gibi. Şu an bu ülkedeki herkesin bize ihtiyacı var. Her bir yaşamın kurtarılmaya ve korunmaya ihtiyacı var. Bu kâbusa son verecek birilerine ihtiyaç var. O kişiler bizden başkası değil. Sadece bizler gerekeni yapabilecek kişileriz." Genç kız istemsizce iç çekti ve kıyafetinin içine sakladığı kolyeyi ortaya çıkarıp onu bir süre okşadı.

Adlarının kayıt altına alınması gerekiyordu. Muhtemelen kimlerin savaşa dahil olduğundan emin olmalıydılar. Aynı zamanda şehitlerin kimliklerini tanımak için de yardımcı olacaktı onlara. Sıra kendisine gelene kadar bekledi. Meinsu hemen yanındaydı. Kolyeyi yeniden kıyafetinin içine sıkıştırdı. Kaybolmasını istemiyordu. Meinsu'nun hemen ardından kayıt sırası ona geldi. "Livei Nyawodz." dedi kendisinden beklemediği kadar sakin ve ciddi bir ses tonuyla. Bu aşama tamamlandıktan sonra muhafızlardan birisi geldi ve onlara planı anlattı. Hükümet Binası'nın alınması için takımlara ayrılacaklar ve görevlerini yerine getireceklerdi. Meinsu'nun yanına yaklaşıp beyaz saçlı narin kızın ellerini tuttu. Elleri soğuktu ve zayıftı. Onu koruyacaktı. Ona hiçbir zarar gelmesine izin vermeyecekti. Bunu dile getirecek kuvveti kendinde bulamasa da arkadaşının elini hafifçe sıkıp gevşeterek mesajını verdi.

Djurat polislerini fark ediyordu çevresinde ancak hiçbirisi Bok değildi. O neredeydi? Şu anda burada olması gerekmiyor muydu? Başına bir şey mi gelmişti? Yoksa ülkesinde mi kalmıştı? Birilerine sormak istedi ancak kimsenin onu tanıyacağını düşünmüyordu. Meinsu'ya sormak istiyordu ancak güzel kız Bok'u görmüş olsaydı kendisine de haber verirdi. Uzun boylu, siyah saçlı herkesi tek tek süzgecinden geçiriyordu. Bazen sırttan ona benzettiği kişiler oluyordu. Kalp atışları hızlanıyordu ve o yöne doğru ilerlemek istiyordu. O kişi önüne döndüğünde ise hayal kırıklığı ile omuzları çöküyordu. Onun sağlıklı olmasını ummak dışında elinden gelen hiçbir şey yoktu. Meinsu'nun ona ilerlemeleri gerektiğini söylemesi ile kendisine geldi. Evet, artık gitmeliydiler. Yolu açmaları gerekiyordu. Arkadaşını başıyla onayladıktan sonra onunla birlikte ilerlemeye başladı.
► Show Spoiler
Image
► Show Spoiler

Re: [Ana Kurgu] Pakt Bölükleri

#9
Hae Tumi, Hera Memuga ve Figa Ranushe: Önünüzdeki üç yoldan sağ taraftaki yola giriyorsunuz. Soğuk rüzgârın uğultusundan başka bir ses duyulmuyor. Gözle görüldüğü kadarı ile terk edilmiş bir sokak. Evlerin ve arabaların zarar görmüş olduğunu fark ediyorsunuz. Siyaha bürünmüş sokakta biri parlak, biri titrek, biri kirlenmiş üç ışık yolu aydınlatıyorsunuz. Her adımınızda çevrenizi kolaçan ediyorsunuz. Belki düşmana dair bir iz vardır; belki hâlâ burada olan birileri vardır. İlerledikçe birkaç dükkâna rastlıyorsunuz. Hepsi yağmalanmış. Altı metre gerinizde önce cam parçalanma seslerini duyuyor, ardından yükselen alevlerin ışığını görüyorsunuz. Dört metre ilerinizdeki arabaların arkalarından ve evlerin içinden dokuz kişilik Asgama Bölüğü çıkıyor. Pusuya düştüğünüzü anlamanız uzun sürmüyor. Ateş, dostlarınızla aranızda bir uçurum görevi görüyor. İki dakika bile sürmeden, her birinizin karşısında üç kişi olacak şekilde, Asgama Bölüğü size doğru yaklaşıyor. Hepsinin elinde tek elli kılıçlardan var.
Hera'nın önündeki üçlü, kargıyı dikkate alarak, üç ayrı yönden saldırmak yerine bir kişi önde iki kişi arka çarprazda saldırıya geçiyorlar. Kargının en ağır silah olmasını ve bu yüzden hareket özgürlüğünü kısıtladığını bildiklerinden amaçları öndeki kişi kılıcı ile kargıyı oyalarken diğer kişinin yanlardan Hera'yı şişlemesi.
Figa'nın önündeki üçlü onun çocuksu dış görünüşünden ve rahat tavrından ötürü onu hafife alıp üstüne çullanmayı seçiyorlar. Üçü de aynı hizada koşup Figa'yı karambole almayı amaçlıyorlar.
Hae'nin önündeki üçlü ise sağdan, soldan ve önden olmak üzere üç farklı yönden saldırmayı hedefliyorlar. Aralarındaki uzaklığa ve beden dillerine bakılacak olunursa. Önce sağdan, sonra soldan, en son da önden saldıracaklar.


Tegin Hentanodan ve Sai Nopaodan: Orta yoldan ilerleme kararı alıyor ve sokağa giriyorsunuz. O kadar kimsesiz ve sessiz bir sokak ki, bırakın adımalrınızı, neredeyse nefesiniz yankılanacak. Durum böyle olunca azar azar nefes alıyor ve adımlarınıza dikkat etmeye başlıyorsunuz. Sokakta adeta in cin top oynuyor. İnler cinleri üç sıfır yenmekte. Rakibin evinde baştan bir gol yiyince tabii, hemen karamsarlaşıp saldılar kendilerini. Dost maçı ya, önemsemiyorlar. Oysaki Doğaüstü Varlıklar Futbol Federasyonu izliyor maçı ki Doğaüstü Varlıklar Turnuvasına kimin katılacağına kara verebilsinler. Cinlerin işi baya zor. İnler pek tanınmasa da gösterdikleri başarı takdire şayan. Siz de bu stresli zamanlarda bir spor karşılaşması görünce bir yandan ilerlemeye devam ediyor, öte yandan maçın durumuna merakla bakıyorsunuz. İnlerin kaptanı süper bir paslaşma ile takımını dördüncü gole götürecek gibi duruyor. Heyecandan eliniz ayağınız titriyor. Pas, orta, kafa, gol? Hadi be! Hakem ofsayt kararı verdi. Sinirden başınıza ağırılar giriyor ve hakeme sövüyorsunuz. Maçın son dakikası zaten. Gol çıkmaz artık. Çıkmıyor da, maç üç sıfır bitiyor. Taraftarlar niye alkışlamıyor diye kara kara düşünürken ancak Tegin bacağından vurulunca Asgama Bölükleri tarafından ne kadar dehşet verici bir tuzağa düşürüldüğünüzü fark ediyorsunuz. Zehirlenmişsiniz!
Sokakta hem karbon elementi karbon monoksit stili hem de kurşun elementi zehirleme stili kullanılmış. Sokak zehirli gazlarla dolu! Yetmiyormuş gibi kimin veya kimlerin size nereden ateş açtığını bilmiyorsunuz. En yakındaki arabanın arkasına siper almaya giderken bir mermi daha bu sefer Sai'nin bacağına saplanıyor. İkinizde iyice zehirlenmiş ve bacaktan vurulmuş durumdasınız. Sokak boyunca adım sesleri yankılanmaya başlıyor. Algılarınızı kullanmakta zorlanıyorsunuz. Tek algılayabildiğiniz adım seslerinin gittikçe yaklaşması ve yaklaştıkça zihninizin karmaşaya sürüklenmesi. Adımları artık fazlasıyla yakından duymaya başlıyorsunuz. Arabanın diğer tarafında olmalılar.


Meinsu Selsei ve Livei Nyawodz: Sol taraftan girdiğiniz sokak tıpkı diğer sokaklar gibi. Terk edilmiş, sessiz ve yağmalanmış. Diğerlerinden farkı ise araba olmaması. Etrafınızı kolaçan ederek ilerliyorsunuz. Arada bir evleri ve dükkânları inceliyorsunuz. Kimse yok. Birkaç evin camında ve dükkânın içinde ceset görüyorsunuz. Kim bilir ne zamandır oradalar? Arada bir rüzgârdan ötürü hareket eden kapı gıcırtıları duyup irkiliyorsunuz. Yolda ilerlemeye devam ederken sol taraftan gelen bir ışık gözünüzü alıyor. Gözleriniz ışığa alıştığından ise hemen önünüzde asılı bir tabela görüyorsunuz. Aniden Tekel. Evet, bu gerçekten ani oldu. Önce birbirinize bakıyorsunuz, sonra da içeriye giriyorsunuz. Girdiğiniz gibi solunuzda kasa bulunuyor. Önünüzde de iki reyon. Tekel o kadar büyük değil ve isteseniz de birbirinizden uzaklaşamazsınız. Bu yüzden, ayrılıp reyonlara girme kararı alıyorsunuz.
Livei reyona girdikten sonra biraz ilerde reyonun sola doğru genişlediğini görüyor. Reyonun genişlediği kısma adımını attığı an kafasına kalın bir çuval geçiriliyor. Çuvalın ağzı ayaklarına varıyor ve hemen iple düğümleniyor. Livei'ı çuvala geçirip omuzlanan iri yarı adam kendi kendine konuşuyor. "Kendime yavru bir ceylan yakaladım! Şimdi bu avımı erkek mağarama götürüp kıvama getireceğim ve sonra hehehehehe!"
Öte yanda Meinsu bulunduğu reyonun sonunda zorunlu sola dönüş olduğunu görüyor ve reyonun sonuna varınca sola göz atıyor. Kimse yok. Biraz bekledikten sonra sola doğru yürüyor. Daha bir saniye geçmeden önüne Asgama Bölüğünden biri çıkıyor. " Hey, en sevdiğim atıştır-" Meinsu'yu gördüğü gibi kendi lafını panikle bağırarak kesiyor ve önce atıştırmalığı suratına sonra fırlatma bıçağını gövdesine atıyor. Atıştırmalık yüzünden görüşü kesilen Meinsu gövdesine bir bıçak yiyor ve hızla geldiği reyona doğru geri çekiliyor. O sırada karşılaştığı eleman ile bir başkasının konuşmasını duyuyor. "Mağara adamı, burada pakttan biri var. Çabuk yanıma gel!" "Biliyorum, arkadaşını yakaladım zaten. Bu gece bana ziyafet var! Neden bir kereliğine adam olup kendi avını kendin avlamıyorsun? Aciz şey seni!" "Senden nefret ediyorum."

Re: [Ana Kurgu] Pakt Bölükleri

#10
Hera'nın iyi olup olmadığımı sorması ve arkamda olduğunu belirtmesi beni biraz daha kendime getiriyor. Olayın ciddiyetinden çıkamıyorum ancak duygularımı tekrardan elde etmeye başlıyorum. Biliyorum, o benim arkadaşım. Beni koruyabileceğini biliyorum. Figa'da güvenmem gereken kişilerden. Peki ya diğerleri? Aynı tarafta olduğumuz ve Domates Mei hariç tanımadığım o kadar kişi? Onlar hakkında bir şey düşünmek istemiyorum şimdilik. Soğuk rüzgar suratıma vururken ilerlemeye devam ediyorum. İçimde bir kararlılık var. Karşıma kim çıkarsa çıksın, orta yolu bulmaya çalışmayacağım. Kendimi bir daha ihanete uğratmayacağım. Terk edilmiş bir sokakta üç kişi ilerliyoruz, evler ve arabalar zarar görmüş. Şiddet, sınırlarını aşmış. Dükkanlar yağmalanmış durumda. İnsanlar, bilinçsiz birer hayvanlardan farksız durumda. Özgürlük için savaşabilmenizi anlayabilirim, ancak hakkıyla bir şeyler kazanmaya çalışan insanların dükkanlarını yağmalamak, arabaları hurdaya çevirmek, hepsi sadece basit zihinli insanların yapacağı şeyler. Sizler bir avuç aptalsınız, başka hiçbir şey değil.

Dokuz kişilik Asgama Bölüğü tarafından pusuya düşürüldüğümüzü anlamak çok uzun sürmüyor. Asgama Bölüğü bize yaklaşırken, hepsinin ellerinde kılıç olduğunu görüyorum. Önümdeki üç kişi, sağdan soldan ve ortadan olmak üzere bir anda üzerime çullanmak istiyorlar. Üç kişiye karşı tek başıma ne yapabileceğimi bilmiyorum. Belki Hera ya da Figa gibi fiziksel olarak güçlü olsaydım, hepsine direnebilirdim. Ancak benim yapabileceklerim çok sınırlı. Düşünüyorum, bana bahşedilmiş yeteneği düşünüyorum. Bu bir nimet, aynı zamanda bir lanet. Ellerim polis teşkilatının verdiği dört adet takviye tüpüne gidiyor. Dördünü de, biri işaret parmağım ile orta parmağım arasında, öbürünü orta parmağım ile yüzük parmağım arasında olacak şekilde tutuyorum sıkıca. İçimdeki bu gücü olabildiğince dengesizleştirmeyi başarabilirsem, kendimi öldürebilirim. Ancak nasıl öleceğimi bilmiyorum. Ben en tehlikeli elemente sahip kişilerden biriyim. Ölmeden önce, bir şeyler yapabileceğimi umut ediyorum. Kendi lanetimle bedenimi zehirlerken, onların üstüne bir lanet gibi çökebileceğim ihtimali zihnimde canlanıyor.

Sol elimdeki iki takviye tüpünü tüm hızımla boynumun sol kısmına, sağ elimdekileri ise sağ kısma saplıyorum. Avuç içimle bastırıyorum tüpleri enjekte etmek için. Atom enerjimi en yüksek dengesizliğinde kullanmak için dördünü birden kullanıyorum. Büyük ihtimal, çok büyük kötülüklere yol açacak. Şimdiye kadar arkadaşlarımı bırakıp, dayak yemek zorunda kaldım. Neden? Çünkü güçsüzdüm. Onların yanında olamadım, benden daha güçlü birisini beni aldı götürdü ve ben arkadaşlarıma yardımcı olamadım. Onlar, bana hep yardımcı oldular. Şimdi sırada ben varım. Bunu, Hera ve Figa'nın yolunu açmak için yapacağım, meslektaşlarım için yapacağım, bunu herkes için yapacağım. Sevdiğim insanlar için yapacağım. Hep seveceğim insanlar için yapacağım. Atom enerjim beni öldürmezse bile fiziksel hasar bırakabilir. Ancak dayanmak zorundayım, sevdiğim insanları kurtarana kadar ölmeden dayanmak zorundayım! Sonrasında ölecek olmam önemli değil, onlara ayak bağı olmadan destek çıkmam önemli sadece. Bu yüzden tüpleri bastıktan sonra, uraninit oluşturup sağdaki adama fırlatacağım tüm gücümle. Ardından Yanık stilimi kullanarak, ortadaki adamın yüzüne elimi basmayı deneyeceğim. Ancak kılıç hareketlerine dikkat ederek bunu yapmaya çalışacağım.

Hep beni babama benzettiğimi söylemiştin anne. Güvendiğim insanlar, benim güvenimi hep boşa harcadı. Ama çok iyi arkadaşlar edindim anne. Ben yaşamasam bile, bu yaptığım şeyden sonra onlar yaşayacaktır. Beni hatırlayacak arkadaşlar edindim. Başka bir ülkede bile beni hatırlayacak bir arkadaşım var. Domates Mei diyorum ona, çünkü kızarıp duruyor. Gedhilfe'de olmasına rağmen saçları beyaz anne. Bu yüzden ortama uyum sağlamak için yüzü kızarıyor. Hera var, erkek gibi ama çok iyi birisi. Birde Figa var. Çocuk gibi duruyor ama çok delikanlıdır. Hepsini çok seviyorum, onları her zaman çok seveceğim. Eminim, onlarda beni çok sevecektir. Eğer bana bir şey olursa, onlardan tek isteğim seni mezarıma getirmeleri. Belki babamla beni yan yana görürsen, hatırlayabilirsin anneciğim. Bu belki bir intihar gibi duruyor anneciğim, ama değil. Yapacağım şey, sevdiğim insanlar için küçük bir fedakarlık sadece. Biliyorum, onlar yerimde olsalardı benim için canlarını ortaya atarlardı. Bu yüzden, kendine iyi bak anneciğim, bende babamın yaptığını yapmaya gidiyorum. Senin belki aklında olmayacağım ama, her zaman kalbinin derinliklerinde olacağım. Seni seviyorum...
Image

"Sende babanı görüyorum, Hae."
► Show Spoiler
Locked

Return to “Yata”

cron