#35
by GM - Ingenium
Yaşamınızda ilk defa gerçek bir savaş alanında acı gerçekleri tecrübe ediyorsunuz. Kişinin canının ne kadar kolay sökülüp atılabileceğini tekrar tekrar görüyorsunuz. Ölmenin ne kadar kolay olduğunu görüyorsunuz. Yaşamın ne kadar aciz olduğunu hissediyorsunuz. Belki de ilk defa ölme korkusu iliklerinize kadar işliyor. Umutsuzluk bilincinizi çoktan kavramış her geçen saniye daha da sıkıyor. Pakt birlikleri patır patır düşüyorlar. Kimilerinin kızıl saçları toza ve toprağa karışıyor. Oracıkta yitip gidiyorlar. Kimilerinin kara saçları kana bulanıyor ve yavaşça sönüyorlar. Kimilerinin esmer teni artık kırmızı. Kimilerinin beyaz teni kapkara. Önünüzdeki kalkanlılar olmasa kaç kere gebermiş olacağınız içinizi yiyip bitiriyor. Ne yazık ki onlar da hızlıca ölüyorlar. Zaten ezici üstünlüğü olan düşman karşısında gittikçe daha da zayıf düşüyorsunuz. Gözleriniz feri bile çoktan gitmiş. Bilinçsizce yutkunuyor, nefes alıp veriyor ve hızla göz kırpıyorsunuz. Farkına varsanız ne yutkunabilirsiniz, ne nefes alabilirsiniz, ne nefes verebilirsiniz ne de gözlerinizi kapatabilirsiniz. Bedeniniz ve aklınız kitlenmediği için Frum ve Ser'e yakarsanız yeridir. Gerçekleştirebileceğiniz bütün eylemler hızla gözünüzün önünden geçerken anlıyorsunuz ki hiçbir işe yaramayacaklar. Pakt kaybediyor ve düşmanın zaferini durdurabilecek güç hiçkimsede yok.
Shisha Shoge: Emirlerine uyan askerlerin Pakt birliklerini amansız bir kuvvetle ayaklar altına aldığını görüyorsunuz. İlk hattı yarıp geçtikleri yetmemiş gibi ikinci hattı da doğduklarına pişman ediyorlar. Durdurulamaz bir güç olmuş, kendilerini Pakt'ı silmeye adıyorlar. Aldıkları yaraları, kaybettikleri kanı ve canlarını zerre umursamadan kesintisiz saldırıya devam ediyorlar. Bir avcı gibi en uygunu avı arıyorsun. Her ne kadar gördüğün her av anında avlanıyor olsa da damağına lâyık bir av bulabiliyorsun. Hattın en ucunda duran bir Himotalı. Yandan yandan düşmanları oka tutuyor ama yüzünde umutsuzluk, dehşet ve korku var. Attığı okların bir işe yaradığına inancı sıfır. Yine de durmuyor. Dikkati hazin sonun üstünde.
Sai Nopaodan: Arkasında saklandığın kalkanlılara kaç tane can borçluğu olduğunu sayacak aklı bırakmayan düşmanların isteseler seni yakandan tutup aralarına çekerek cehennemi yaşatacağı zihninin en karanlık köşesinden durmadan zıplayıp sana hazin sonunu tekrar tekrar hatırlatıyor. Asla kurtulamayacağın bir kâbus gibi. Kalkanlıların arkasında bıçağınla sarkan uzuvlara darbeler indirsen de nafile, hiçbir işe yaramadığını biliyorsun. Her göz kırptığında birinin acı içinde can verdiğini duyuyorsun. Çok iyi biliyorsun ki, elini ileri uzattığın an canını kaptıracaksın. Durmadan kalkanlıların arasından ve yanlarından sayısız el sana uzanıp seni kavramaya çalışıyor. Sanki yüzlerce koldan oluşan bir başkalaşım var karşıda. Hayâl gücün sana düşman kesiliyor ve senle oyunlar oynuyor. Uzakçı olmadığın gerçeği sana tokat atıp "İşe yaramazsın!" diye bağırırken geriye sadece sezyum elementini kullanmak kalıyor. O da nereye kadar? Bir orduyu kül etmeye yeter mi? Hayır. Önündeki düşmanları eritmeye yeter mi? Yetse ne yazar? Daha fazlası kesinlikle gelecek ama başka ne yapabilirsin ki?
Meinsu Selsei: Kendini adadığın kişi seni acımasız savaş alanında bırakıyor ve arkasına bile bakmadan gidiyor. Terk edilmiş sana sahip çıkmak isteyen silah arkadaşlarını da sen reddediyorsun. Kaçınılmaz son ile aranda ipince bir çizgi varken ne işbirlikçi davranıyorsun ne de düşmana karşı geliyorsun. Aklında koruman gereken insanlar varken dibindekilerin canını önemsemiyorsun. Attığın oklar dilediğin gibi kimseye denk gelmiyor. Ne kadar korkutucu! Zaten üstünlük sahibi düşmana adeta yardm edermişcesine attığın oklar. Attığın her okla cehenneme doğru emin bir adım atıyorsun. Attığın oklar tutsa bile ne değişir ki zaten? Ardı arkası gelmeyen bir düşman seline karşı birkaç tuğla ne görev görebilir ki? Mutlak bozgunu karşına alıp vahşice katledilmeyi beklemeye koyuluyorsun.
Tegin Hentanodan: Beyninin içinde gerçekleşen o kadar düşünce, o kadar fikir, o kadar plan... Sonuç ise bir hiç. Düşmanın kesintisiz saldırıları her silah arkadaşını paramparça ettikçe etrafa attığın her ok yüreğine oturup kalp krizi geçiriyormuşsun gibi hissettiriyor. Bir düşmanın bile attığın oklardan etkilendiğini görmüyorsun. Farkında bile değiller. Olsalar da umursamazlar. Önlerinde yok olmaya yakın bir Pakt varken hem de. Pişmanlık kulağına fısıldıyor. "Keşke o okları düşmana atsaydım. Keşke okları düşmana atsaydım. Keşke okları düşmana atsaydım."
Pakt ilk ve en ağır yenilgisini yaşarken herkesin aklında tek bir soru vardı. "Buraya kadar mıydı?" Her geçen an kalkanlıların kalkanları kırılıyor ve bedenleri deşiliyordu. Düşman onları öldürmeden önce atomik dengesizleşme onları öldürecekti. Üst üste basılan tüplere karşın ölen kalkanlıların ve onların yerini alanların sayısı hızla artıyordu. Kısık bir sesle başlayan ve sonrasında gürleyen bir ses duymaya başladınız. "Hayır, hayır, hayır, hayır!" Öndeki kalkanlılardan birinden geliyordu. "Bir avuç ciğeri beş para etmez vahşi hayvana boyun eğmeyeceğim!" Var gücüyle kalkanına abanmış düşmanları ittirmeye başladı. Önce ileriye doğru zar zor bir adım atıyor, ardından kalkanını sağa sola savurarak düşmanları dağıtmaya çalışıyordu. İki eliylede sımsıkı sarılmıştı kalkanına. Bütün bedenini dayamıştı. Bir başka kalkanlı bağırmaya başladı. "İnsanlar savaş alanında ölür! Gerçek savaşçılar savaş alanında doğar!" Kaslarını yırtmaya çalışırcasına kendi kastı ve bir adım bile ileri gidememesine karşın kalkanıyla beraber onlarca kişiyi havaya kaldırıp yere vurdu. Kasılmaktan ağzından ve burnundan kanlar gelen bir kalkanlı bağırdı. "Yaşayacağım! Hepinizin leşini görene kadar ölmeyeceğim!" Boynuna tüpü bastı ve bütün bedeni ile yüklenirken bir yandan da kör yumruklar savurmaya başladı. Kalkanlıların sözleri herkesin aklında birşeyi açıklığa kavuşturdu. "Kaybettik ve öleceğiz ama bu yaşamak istemediğimiz anlamına gelmiyor. Bu savaşmayacağımız anlamına gelmiyor. Bu ruhumuzdaki vahşi ateşin bizi terk edeceği anlamına gelmiyor." Bazısı derin bir nefes aldı, bazısı sıkıca sarıldı silahına, bazısı ise acı bir gülümseme takındı ve herkes savaş alanını savaş çığlıklarına boğdu. Evet, saldırıları anlamsızdı. Evet, savunmaları yıkılıyordu. Evet, ölüm kaçınılmazdı. Yine de saldırmaya devam ettiler. Yine de savunmaya devam ettiler. Yine de ölmeye devam ettiler. Himotalılar ruhlarını kül edecek ateşe atlarken hep bir ağızdan çok eski bir yakarışta bulunmaya başladılar.
Çıktım er meydanına bir elimde kılıç bir elimde kalkan,
Sırtımda ok ve yay, altımda bir kırat.
Doğduğum beşik bura, gömüleceğim mezar bura.
Gelsin güneyden savaşın azgın ateşi,
Gelsin kuzeyden ölümün soğuk pençesi.
Ardımda bıraktım barkımı,
Aldım yanıma kanımı,
Çıktım düşmanın karşısına.
Yüreğimde Himota var, önümde şanım.
Ben ki eli pusat tutan atamın eli pusat tutan çocuğu,
Nerede görülmüş diz çöktüğüm?
Nerede duyulmuş ardımı döndüğüm?
Nerede söylenmiş mağlup edildiğim?
Bütün kudretinizle karşı koyun bana!
Bugün ben ölürsem yarın bin savaşçı doğacak!
Bugün ben yaşarsam yarın bir savaşçı doğacak!
Ben körelmeyen kılıç, kırılmayan kalkan!
Ben kopmayan yay, tükenmeyen ok!
Kutlu Himota'nın kutlu çocuğuyum!
Mutlaklığa karşı yüreklerini ortaya koyanlar iradelerinin son damlasına kadar savaşıp geberirken hiçbir ruhun beklemediği bir mucize gerçekleşiyor. "Hücum! Düşman birlikleri yarılana kadar asla durmayın! Hepsi bugün burada geberecek! Hiçbiri buradan sağ çıkamayacak!" Kulaklarınıza inanamıyorsunuz ama duyuyorsunuz. Gözlerinize inanamıyorsunuz ama görüyorsunuz. Bir anda düşman kuvvetleri atlı birlikler tarafında yerle yeksan ediliyorlar. Hepsi takip edemeyeceğiniz bir hızla öbür tarafı boyluyorlar. Önce ok yağmuruna tutuluyorlar. Ardından mızraklara geçiriliyorlar. Sonra da kılıçlarla kesilip biçiliyorlar. Siz ne olduğunu idrak edemeden düşman kuvvetleri üzerinizdeki baskıyı hızla kaybediyorlar. Sayıları hızla azalmaya başlıyor. Nereden geldiği bilinmeyen bu birlik bütün çatışmanın seyrini değiştirirken aralarından bir atlı karşınıza çıkıyor. "Benim adım Stefaw Dudshes! Atlı birliklerim ve ben sizle beraber savaşmaya ve gebermeye geldik. Beni takip edin! Bu ciğeri beş para etmez aşağılık vatan hainlerine cehennemi tattıracağız! Saldırın!" Bütün Pakt birlikleri onları kurtaran mucizeyle gaza gelip haykırışlarla düşmanı kovalamaya başlıyorlar. Düşman ani saldırının şokundan hâlâ çıkamamış panik içinde oradan oraya koşturmakta, kaçacak yer aramakta. Geldikleri gibi giderlerken yarıp geçtikleri ilk hatla karşılaşıyorlar. Atlı birliklerle sağlamlaştırılmış, burunlarından soluyan, nefret dolu gözlere sahip bir hat onlara doğru insanlık dışı çığlıklarla hücum ediyorlar. Düşman iki hat arasında sıkışıp kalıyor. Fırsat bu fırsat! Elinizden geleni arkanıza koymayın! Düşman sayı üstünlüğünü tutsa da panikten ötürü dağılmış durumda. Düzenleri bozuk ve zihinleri karmaşa içerisinde. Ya şimdi ya da hiç!