Zindan

#1
Şu konunun devamı niteliğinde yazıyorum

Himota'dan tam şu an, şimdi siktir olup gitmek istiyorum. Öfkemi içimde tutamıyor olmam gayet de sarhoşluğun ilk aşamalarında olduğumu gösteriyordu. Gururum var mıydı benim ya? Yıllardır leş bir yıkık olarak yaşadıktan sonra Livei'ye olan aşkıma laf gelince nasıl kafayı yedim böyle? Ne demek Livei'yi sevme sebebim sadece onu sikmek istemem ulan? Bir yandan da deliriyorum. Kız da bunu düşünmüş olabilir mi yani? Evet onu tanıdıktan sonra sadece bir kaç saat sonra öpmüştüm. Sonra da yatağa... HASSKTİR YA! Ellerimi kapattım yüzüme ve sokakta yanımdan geçen Himota'lıların bana bakmasını umursamadım. Bir ülkeden daha önce hiç bu kadar nefret etmemiştim. Djurat'tan bile! Düşünebiliyor musunuz? Şu an bilmediğim siksok bir ülkede Livei'nin yavşayan bir orospu çocuğu olduğumu düşündüğüne emin bir şekilde kendi kendimi yiyorum. Bolcheb'e giden ilk otobüsle buradan ayrılmak istesem de biraz baş dönmesi yaşadığım için sokağın tekinde yıkıldım kaldım bir süre. Kafamı yaslandığım binaya dayayıp gökyüzüne baktım.

Konserde Livei ile tanıştığımda o kadar kendime dönüktüm ki onun güzelliğinin tadını çıkaramamıştım. Zaten hayatım boyunca insanları tanıdıkça daha çok yakınlaşmışımdır. İlk başta Livei, konserde sorun çıkaran bir kızdı sadece gözümde. Sonrasında ise kanım ısınmıştı. Çok arkadaşlık kuran biri değilimdir ancak Livei o kadar sıcakkanlıydı ki duvarlarımı delip geçebilmişti. Peki ya sonra? Sonra neden ona karşı böyle şeyler hissetmiştim? Ben biliyorum ya. ÖYLE İYİ BİLİYORUM Kİ!

Kafamı öne doğru eğdim ve sertçe duvara vurdum.

Tamamen ilgisi yüzünden. Bana karşı o kadar iyi... O kadar sevecen... O kadar ilgiliydi ki! Mal gibi aşık olmuştum işte. Tamamen benim psikolojik olarak zayıflığımdan kaynaklanan bir şeydi bu. Livei onu taciz ettiğimi, tecavüz etmeye kalktığımı düşünüyordur şu an çok eminim. Djurat'taki sapık polis memurundan bahsediyordur herkese. Yok hayır! Livei... Benim Livei'm öyle bir şey yapmaz. Ne kadar tanıyorum ki onu ama? Belki de hayalimde kurduğum Livei'ye aşığım. Beni sevecek, olduğum gibi kabul edecek, kollarında cenneti bulacağım...

Tekrar vurdum kafamı.

Sarıldığımız... Elleri vücudumda gezdiği... Dudaklarını öptüğüm... Tüm anılar beynimde tek tek canlanıyor içimdeki duygu şelalesini daha da coşturuyordu. Hayır. Daha önceki kız arkadaşımda böyle hissetmemiştim. Livei farklıydı. Livei'yi gerçekten seviyordum. Rodi'nin de amına koyayım! Elag'ın da amına koyayım! Himota ve Djurat'ın da!

Oturduğum yerden kalktım. Hala başım dönüyordu. Himotaca konuşan bir kaç insan gördüm yolda. Yönümü değiştirdim yanlarına gitmemek için. Otobüslerin nerede olduğunu birine sordum. Yol tarifini doğru düzgün aldıktan sonra sallana sallana ilerledim. Sonunda otobüslerin olduğu yere gelince ise zaten sik gibi olan günüm daha da rezilleşti. Artık yolda giderken ne kadar zaman kaybettiysem Djurat'a giden otobüslerin sonuncusu da kalkmıştı.

"Ha siktir lan oradan!" diye atarı koydum bana bu haberi veren Himota'lıya. Artık kanımdaki alkol iyice etkilediği için hiçbir şekilde kontrolüm yoktu duygularım üstünde. "Ne demek otobüs yok ya! Ülkeme dönmek istiyorum! Bu sidik kokulu leşhanede 1 dakika daha kalmak istemiyorum!"

"Beyefendi yok diyorum! Sabah 8'de en yakın sefer."

"Ya ne demek yooookk!" Ellerimi kafama götürüp saçlarımı çektim. "İstemiyorum ya! İstemiyorum! Burada kalmak istemiyorum!"

"Daha fazla uzatırsanız güvenliği çağıracağım."

"Çağırmazsan ananı sikeyim!"

5 dakika sonra yaka paça gardan dışarı çıkarılıyordum. "Bırakın lan beni!" nidası attım bu gece ikinci kere. Sonra da tepinip adamların elinden kurtuldum. Kurtulmam ile elime elementimi biriktirmem bir oldu. Elimi silah gibi yapıp "Geri çekilin!" diye bağırdım. "Geri çekilin sıkarım. Anam avradım olsun ki dağıtırım kafanızı!" Parmağım açık mavi bir şekilde parladığı için karşımdakiler de görebiliyordu kurşunu. Geri çekildiler dediğim gibi. Biri telsizle Himota polisinden yardım istedi. Umursamadım. Neden kurşun biriktirdiğimi bile bilmiyordum elimde. Bildiğim tek şey Himota'dan nefret ettiğim, siktirip gitmek istediğim, aşırı alkollü, mutsuz ve sinirli olduğumdu.

"Yanıma yaklaşırsanız mermi yağdırırım buraya zehirlenip ölsem bile sikimde değil!"
Yan Çar/Podosḧi Øfinuafeme


Buraya kısa saçlı bok imzası gelecek
► Show Spoiler

Re: Zindan

#2
Bir gün daha gecenin bir yarısı telsiz anonsunun peşindeydim. Yarın yine sabahın köründe kalkıp işe gideceğim. Kafamı dinlemek için birkaç saatim vardı yine. Polisliği seviyordum tabi ama bazen bu koşturmaca beni fazlasıyla yoruyordu. Bir miktar rahatıma düşkün olduğumdan dolayı olacak ki diken üstünde dinlenmelerden verim alamıyordum. İşin kötüsü de bu tempoya çoktan alışmış olmam gerekiyordu. Belki de beni yoran iş temposu değil de hayat döngüsüydü. Hayatımda polislik dışında bir aksiyon da yoktu çünkü. Artık kendimi düzgün bir yola sokarak bir düzen oturtmam gerekiyor gibi hissediyordum. Bu zamana kadar içime kapanık bir hayat yaşamıştım. Fakat son zamanlarda karşıma çıkan insanlar, kendimi başkalarından uzaklaştırmamam gerektiğini göstermişti bana. Neyse… Bu düşüncelerin yine nereye gideceği belliydi. Son zamanlarda kafamı bulandırmaktan başka bir şey yapmıyordum ama harekete geçme konusunda cesaretimi toplayamıyordu. Hiçbir konuda…

“Bırakın lan beni!”

Sıradan bir sokak kavgası olduğunu sanmıştım fakat olay yerine geldiğimde sağa sola tehdit savuran bir element kullanıcısıyla karşılaşmıştım. Şu polis çağrılarında daha detaylı bilgi verilse keşke. Neyse belki de adam anonstan sonra çığırından çıkmıştır. Umarım adam polisin geldiğini görünce daha da saçmalamaz. Sakin bir şekilde müdahale ederek yatıştırmayı denemek en iyisi olacaktır şimdilik. Bakalım dertleri neymiş.

“Polis..! Herkes sakin olsun. Dostum sen de sakinleş lütfen. Bu hareketlerinin kimseye yardımı olmayacak. Kimseye zarar gelsin istemeyiz. Sakinleşip neden bu kadar sinirlendiğini anlatırsan bir çözüm bulabilirim belki. Bak, tamamen silahsızım sadece konuşup anlaşmak istiyorum.” Diyerek ellerimi hafif kaldırarak güvenli olduğumu gösterecektim. Sarhoş olduğu her halinden belliydi. Umarım söyledikelrimi idrak edebilir ve sakinleşir diye umut ediyordum bir yandan. Ayrıca bir Himotalıya da benzemiyordu. Olayın otobüs terminalinde olması da bunu destekliyordu. İnsanlar son zamanlarda azınlıklar konusunda iyice hassaslaşmışken bir polis olarak burada yanlış bir şey yaparak başıma iş almak da istemiyordum açıkçası.
Image
► Show Spoiler

Re: Zindan

#3
"İndir elini ruh hastası! İnsanları korkutuyorsun!" Güvenlik görevlilerinden biri bana böyle bağırınca çevreme bakındım. Bir kadın çocuğunu önüne katmış koşuyor, gardan uzaklaşmaya çalışıyordu. Tekrar döndüm üniformalı adamlara "Otobüsler yok zaten siktirsinler gitsinler!" dedim hırsla. Başım dönüyordu ve düzgün düşünmemi engelliyordu. "Ya gece gece ne olay çıkardın amına koyayım ya." dedi bir görevli, diğeri de "Djuratlı bu adam. Orada hep böyle bunlar. Sürekli kavga ediyorlar." diye bilgilendirdi onu. Evet, ülkem şiddeti ile meşhurdu. Benim gibi sessiz sakin bir adam bile bir kaç kere kavga etmek zorunda kalmıştı. Burada yaşadığım şey aynı değildi ama. Djurat'ta, saçının siyah olduğunu gören ırkını soruyor Qardakh dersen saldırıyordu. Himota'da ise, alkol bile satmayan barlarda insanları karşılarına alıp gururlarını kırıyorlardı belli ki. Adamın dediğini duyunca ben daha da delirdim. Djurat'ı sever miyim? Hayır. Yine de Himota'dan iyi ulan memleketim. "En azından karımızı dövmüyoruz!" diye bağırdım buna. Himotalılar bildiğim kadarı ile sevdikleri kadınla düello yapıyorlar. Barbar orospu çocukları. Ulan siz nasıl Djurat'a laf yapabilirsiniz?! Biz medeni, demokratik bir kuzey ülkesiyiz.

Himota polisinin buraya ulaşması aşırı kısa sürdü. Gelmese içimde biriktirdiğim tüm ırkçılığımı kusacaktım karşımdaki adamlara. Adam bana doğru koşarken iyice geri çekilip parmağımı hareket eden her şeye çeviriyordum. Her zaman içimde sakladığım insanlara olan güvensizliğim ve nefretim gün yüzüne çıkmıştı. Siyah saçlı bir polisti bu yanımıza gelen. Benim yaşlarımda olduğu belliydi. Klasik Himota buğday tenine sahipti. Üstündeki üniformadan nefret ettim anında. Himota ile ilgili olan her şeyden nefret etmiştim. O yaklaşınca elimi çevirdim ona doğru. Polis çocuk herkese sakin olmasını söyleyince atıştığım iki görevli geriye çekildiler. Himotalı polis bana da sakinleşmemi söyleyince "Yok ya!" dedim ve bir kaç adım geri attım o bana doğru yaklaşmaya devam ettiği için. Yaptığım atarın kimseye yardımı olmayacağını, kimseye zarar vermemi istemediğini söyledi. Ellerini kaldırdı karşımda. Kaşlarımı çattım ben de. Silahsız olduğunu söyledi. Konuşarak anlaşmak istiyordu.

"Polissin sen." diye herkesin bildiği bir şeyi dile getirdim. Yani aslında amacım, karşımdakinin polis olduğunu ve bu yüzden element kullanabileceğini söylemekti ancak alkol sadece bu kadarını dile getirmeme izin vermişti. Kafamdaki dönme duygusu dikkatimi adamın üstüne yoğunlaştırmamı zorlaştırıyordu. Çok büyük ihtimalle şu an buradan kurşunu ateşlesem ıskalardım. Yine de bir Himota polisine kurşun atmak mı? Ayık olsam başka bir ülkede ciddi bir sorun çıkarmaktan ölesiye korkardım herhalde. Şu anda sadece ülkeme, evime dönmek istiyordum.

"Şu ülkede konuşarak anlaşacağım kimse yok benim."
diye cevapladım polisin dediğini. Ulan normalde kimse ile sohbet edip dertleşmem, bir kere kendimi açayım demişim Himota'lı orospu çocukları ağzıma sıçmış. Çok kötü hissediyorum kendimi. "Bolcheb'e otobüs arıyorum. Defolup gideceğim buradan. Şu ikisi beni zorla dışarı çıkartmaya çalıştı. O sırada da taciz ettiler! Bu yüzden çektim kurşunu. Irz düşmanlarının hakkı mermidir!" diye çok ciddi bir şekilde yalan söyledim. Zaten normal yaşantımda kendimden en az şekilde bahsetmek adına sürekli yalan söylediğim için oldukça basit bir şekilde çıkmıştı ağzımdan bu cümleler.

Bir güvenlik görevlisi söylediğimi duyduğu anda "Oha!" diye bağırdı polisin arkasından. Diğeri de "Yalan söylüyor memur bey!" dedi polise. Sonra da bana dönüp "Yalan söylemesene sikik! Nereni taciz edeceğiz senin?"

Polisten tekrar güvenlik görevlilerine çevirdim parmağımı. "Sen demedin mi kız gibi çocuksun diye?" Diğerine çevirdim parmağımı bu sefer de "Sen de götümü ellemeye kalkmadın mı ha? Namussuz Himotalı!"

"YA BU NASIL BİR İFTİRADIR!" diye bağırmaya başladı biri. Diğeri de polis çocuğa dönüp "Yok öyle bir şey memur bey!" diye kendisini savunmaya başladı.

Tekrar parmağımı polis çocuğa çevirdim. "Djurat'ta polis memuruyum ben de. Bu olay Himota'da çözülmez yani. Bana Bolcheb'e araç sağlarsanız sizi Pakt İnsan Hakları Mahkemesine şikayet etmem. Konu burada kapanır."
Yan Çar/Podosḧi Øfinuafeme


Buraya kısa saçlı bok imzası gelecek
► Show Spoiler

Re: Zindan

#4
Anlaşılan kimsenin sakinleşmeye niyeti yoktu. Tabi Himota’da böyle şeyler normaldi ama bu herifler sürekli birbirlerini suçlarken düzgün bir iletişim kurmak mümkün değildi. Adam, silahsız olduğuma inanmadığını ifade etmek istercesine polis olduğumu belirtmişti. Sonrasında ise bağırış çağırışlarına devam etti. Onlar bağırıp çağırırken ben bir yandan etrafı gözetlemeye başladım. Belki gözüme kestirdiğim birine dönerek bir şeyler öğrenebilirdim diye umut ediyordum. Yakınımda olaylara hiç müdahale etmeye bir genç dikkatimi çekti ve hemen konudan tutarak “Neler olup bittiğini gördün mü? Kavganın neden çıktığını biliyor musun yani?” diye sordum. “Ben de ilk önce bağrışmalar duydum. Daha sonra adamı yaka paça dışarı attılar. Sanırım Djurat’a gitmek istiyormuş fakat son otobüsü kaçırmış. Bu yüzden de olay çıkarmış. Tüm bildiğim bu kadar memur bey.” cevabından sonra “Tamam, teşekkür ederim.” diyerek olaya geri döndüm. Geldiğimden beri kafa sikmekten başka bir şey yapmıyorlardı. Şu kadarcık olayı bile açıklayamadan sadece birbirlerine ağız dolusu sövüp duruyorlardı. Djuratlı sarhoş olduğu için mantıklı hareket etmesini bekleyemezdim tabi ama güvenlik görevlilerinin biraz daha sakin yaklaşmaları gerekiyor gibiydi. Ateşe benzin dökmekten farksızdı yaptıkları. Böyle giderse kontrol edilemez bir kaosa dönüşecekti ve destek çağırarak zor kullanmak zorunda kalacaktım. Bunun olmasını da istemiyordum.

En azından derdini öğrenebilmiştim ki kavga sırasında o da bundan bahsetmişti bu sırada. Tabi sonrasında söyledikleri başka bir tartışma açmıştı. İşler iyice boka sarıyor gibi görünüyordu. Taciz iddialarını keskin bir şekilde reddetmişti herkes. Gerçi zaten adam deminden beri Himotalıları aklına gelen her şeyle suçlamıştı. Haklı olduğu taraflar da vardı tabi ki bu ülkenin insanlarının pisliklerini temizlemek isteyen biri olarak bunu inkar edemezdim. Yine de sonuçta ben de bir Himotalıydım ve söyledikleri sözler körlemesine saldırmaktan farksızdı. Taciz tartışmalarına da bir son vermek adına güvenlik görevlilerine dönerek hem elimle hem kafamla sakin olmaları yönünde bir hareket yaptım. Önceliğim bu adamı kontrol altına almaktı. Eğer işin içinde gerçekten öyle bir durum varsa zaten gerekeni sonra da yapabilirdim.

Adamın tehditkar sözlerinin ardından benim de sinirimin yükseldiğini hissetmiştim. Normal şartlarda “Sikerim paktını da mahkemeni de!” diyerek ağzını burnunu eline vermem gerekirdi ama durduk yere diplomatik bir sıkıntıyla karşılaşmak da istemiyordum. Bu yüzden hafif sinirli bir şekilde konuşmaya başladım sözlerinin ardından. “Tehditlerini kendine sakla Djuratlı. Hala benim toprağımdasın. Bak… Sana daha açıklayıcı olayım. Sarhoşsun ve bu şekilde sana yardımcı olmayacağımı sen de çok iyi biliyorsun. Bu işi iki şekilde çözebiliriz. Birincisi, sakinleşerek uzlaşma yoluna gideceksin. Birbirinizden şikayetçi olmadığınız durumda sen ayıldıktan sonra karakola gideriz. Böylece bir polis memuru olduğun için sana buradan gidebilmen için bir araç ayarlama durumumuz olabilir. İkinci olarak tehditlerini artırarak beni sinirlendirmeye devam edebilirsin. Ben de seni burada paketleyerek o güzel götünü içeri tıkarım. Orada ellemekten daha da fazlasını yaparlar sen de bilirsin. Oyunun kuralını sen koy. Nasıl yapalım?”
Image
► Show Spoiler

Re: Zindan

#5
Himota'lı çocuk resmen beni biraz daha sinirlendirmek istiyordu! Djurat'lı olarak nitelendirilmek hep garip gelmiştir. Tabi daha demin Djurat polis memuru olduğumu ben söyledim. Yine de... Djurat'ı diğer ülkelerden daha çok sevmem çok garip geliyor bana. Ülkemden nefret ettiğimi düşünüyorum her gün. Ancak ülkeden dışarı çıkınca tekrar geri dönmek istiyorum sürekli. Hiçbir yeri sevmiyorum sanırım ben. Sadece tek bir yerde olmak istiyorum. O da Livei'min yanı.

Himota polisi beni rahatsız etmek için bir şeyler söyledi sözlerini bitirirken. Beni daha da sinirlendirecek şeylerdi bunlar ama bunları söylemeden önce Djurat'a gitmem konusunda mantıklı bir plan sunduğu için fazla ciddiye alamadım söylediklerini. Gerçekten Himota'dan ne kadar çabuk gidersem o kadar memnun olacaktım. Bu heriflerden şikayetçi olmayacaktım yani. Söylediklerim iftiraydı zaten. Başka ülke polis memuruyum diye bir sorun çıkmasını istemeyeceklerinden bana geri dönmezdi herhalde. Bunları pek düşünecek kafada olmasam da "Tamam." dedim karşımda duran Himota'lı polise.

Elim hala ona doğru işaret ettiği için "Şimdi elimi indireceğim. Ancak kurşunu yok etmeyeceğim. Bir anda üstüme atlarsan, kolumu yakalarsan, kafa kola falan alırsan şakam yok cidden kurşun saçarım." dedim. Sonra da elimi indirdim hafif hafif. "Sizin nezarethanelerde neler oluyor bilmiyorum ama bizimkilerde taciz olmuyor memur bey." Ne demek seni içeri tıkarım da götünü ellemez sikerler falan. İyice sapıttı bu Himota'lılar. Tamam Djurat'ta herkes birbirine saldırıyor, baya şiddet dolu bir ülkeyiz ama taciz tecavüz olaylarını en son Dusha'da gördüm ben. Himota'nın da öyle olduğunu bilmiyordum. Her gün yeni şey öğreniyorsun bu hayatta.

Karşımdaki adamdan garip hareketler alıp almayacağımı kontrol etmeye karar verdim. Hala başım dönüyordu. "Biraz su içersem sakinleşebilirim sanırım." diye öneride bulundum. Ayılınca götüreceğini söylemişti. Hemen götürse ne olacaktı sanki. Karakolda mal mal hareketler yaparım diye düşünüyordu sanırım. Vallahi yapmazdım. Araç ayarlarlarsa çıkar gider dönmezdim geri zaten. Tek bir sorun vardı bu planda. Araç ayarlarsa arabayı kullanamazdım. Hem izin verilmezdi, hem izin verilse bile ben kabul etmezdim öyle bir dikkatsizliği.

Demin iftira attığım güvenlik görevlileri hareketlenince bir kaç adım geri çekilip "Sadece memur bey yaklaşsın yanıma. Siz işinize bakın!" diye tısladım bunlara. Adamlar Himota'lı memura baktılar izin ister gibi. Ne için izin istiyorlardı bilmiyordum. Yanıma birden fazla Himota'lının yaklaşmasını istemiyordum sadece. Djurat'lıların Qardakh'lara besledikleri nefreti hiç anlayamamıştım küçüklükten beri ama çok emindim ki, Himota'lılara hissettiklerimin bir benzeri olmalıydı hisleri.
Yan Çar/Podosḧi Øfinuafeme


Buraya kısa saçlı bok imzası gelecek
► Show Spoiler

Re: Zindan

#6
Sözlerimden sonra bu kadar çabuk yatışmasını beklemiyordum ama sanırım konuşmam işe yaramıştı. Bir an önce buradan gitme isteğini kullanarak daha fazla olay çıkarmadan onu sakinleştirebilmiştim biraz da olsa. Şimdi sırada güzelce konuşarak derdini öğrenip onu buradan istediği şekilde göndermeye gelmişti ve bu benim en kötü olduğum alandı. Keşke yanımda insan ilişkileri iyi olan biri olsaydı da bu işi ona kilitleyebilseydim. Gerçi bir süredir partnerim Tegin olduğu için onun olduğu yerde konuşma işleri yine bana kalıyordu ama yine de tam alışamamıştım bu duruma. Çünkü onun kadar olmasa da ben de görev dışında diyalog kurmayı pek sevmiyordum açıkçası.

Sakinleşirken bile hala tehditler savurmasına rağmen uzlaşma yoluna gideceğini gösterdiğinden dolayı ben de ses tonumu daha yapıcı bir şekilde ayarlamaya karar verdim. “Nezaretleri bilirsin. Hırsız, katil, tecavüzcü… Her çeşit suçlu bulunuyor. Ne olacağının garantisini veremem.” diyerek hafifçe gülümsedikten sonra “Djurat’ta işler nasıl oluyor bilmiyorum ama ben sözümü tutarım. Sen bana yardımcı olursan ben de sana yardımcı olacağım.” Tabi ki üzerine çökmek gibi bir niyetim yoktu. Durumu ne kadar zorlaştırırsam o kadar uzayacaktı çünkü. Anlaşıp bir an önce işi çözdükten sonra evime gitmek istiyordum artık.

Bu sırada adamın yaklaşmamalarını söylemesiyle güvenlik görevlilerinden biri “BİZE İFTİRA ATTI. CEZASIZ MI KALACAK?” diye çıkıştı bana dönerek. Şimdi bir de onları sakinleştirmem gerekiyordu. Sarhoş olmadıkları için bu daha kolay olabilirdi tabi. Elimle haklı olduğunu işaret ettikten sonra adamın anına gittim. “Tabi istersen şikayetçi olabilirsin ama böyle bir durumda en fazla sınır dışı edilecektir. Siz de bütün gece karakolda prosedürlerle uğraşırsınız. Buradaki işinizi aksatmanız da cabası. Adam belli ki zaten buradan gitmek istiyor. Şikayetçi olmadığınıza dair bir ifade verin ki siz de boş yere uğraşmayın diye çabalıyorum.” diyerek sakinleştirme yoluna gittim ki adamın “Pekala memur bey.” diyerek bir adım geri atmasıyla işe yaradığını gördüm. “Artık işinizin başına dönebilirsiniz gerisini ben hallederim.”

Djuratlı elemana yakındaki masalardan birine oturmasını işaret ettim. “Şöyle otur. Ben içecek bir şey alıp geliyorum. Sakın kaçmaya falan kalkma.” Kaçsa nereye kaçacaktı ki sanki? Benimki de laf işte. Polisçilik oynuyorum. İki kahve alıp adamın yanına döndüm. Evet benden su istemişti fakat ayılmasında kahve daha etkili olurdu ve bu işten daha erken kurtulurdum. Bardağı önüne koyduktan sonra “Az önce biraz sert konuşmuş olabilirim. Sen de bilirsin bazen gözdağı vermek gerekir. Meslek alışkanlığı..” diyerek sandalyeye yaslandım. “Sana Himota güzellemesi yapmayacağım fakat pek hoşlanmadığın sonucunu çıkarmak zor olmadı. Peki sen neden buradasın? Nedir bu insanlarla ilgili sorun çıkaracak kadar alıp veremediğin?”
Image
► Show Spoiler

Re: Zindan

#7
Himota'lılar aralarında bağırışıyor, o bana garip gelen aksanları ile beynimi sikiyorlardı. Sağ elimle yüzümü ovuşturmaya başladım. Başım ağrımıştı. "Amnakodmnbarbarları..." diye tısladım kendi kendime. Yıl olmuş 46. Zırh mı kaldı anasını satayım. Zırhlarını da sikeyim. Hebelehöböle diye konuştukları o garip dili de sikeyim. Polis adam eliyle sanki arabayı sağa çekmemi işaret eder gibi bir hareket yaptı. Mal mal baktım yüzüne. Ne istediğini anlamadığımı fark edince barbarlığı bırakıp konuşarak anlaşmaya karar vermiş olacak ki masaya oturmamı istediğini söyledi. Dediğine uydum ve geçip masaya oturdum. Kaçmaya kalkmamam gerektiğini tembihledi bir de. Nereye kaçıyorsam amına koyayım. "Tamam tamam kaçmam." dedim ve masaya kapandım.Polis adam ne kadar gitti, ben ne kadar o masada kaldım bilmiyorum. Başım dönüyordu ama etrafımı göremediğim için sanki bir platformun üstündeymişim de sürekli bir mekanizma ile beni döndürüyorlarmış gibi hissediyordum.

PAT!

Masaya koyulan bir bardağın sesi ile kafamı kaldırdım. Uyumuşum. Kısa bir süre olacak ki, leş gibi hissediyorum. Masanın karşısındaki sandalyeye yaslanan adama bakmak için kaldırdım kafamı. Az önce biraz sert konuştuğunu ve bunun nedeninin suçlularla öyle konuşulması gerektiği olduğunu söylüyordu. Yüzümü buruşturup tekrar eğdim kafamı ve ellerimle gözlerimi ovuşturmaya başladım. "Bilemiyorum." dedim söylediğine karşın. "Ben çoğunlukla mesafeli bir dil kullanırım." Herkesin tarzı başkadır yani ne söyleyebilirim ki. Önümdeki kahvenin kokusu burnuma geldiğinde ellerimi çektim gözlerimin önünden. Sol elimle kahve bardağını tutup parmağımı etrafında gezdirmeye başladım. Sol elimin parmaklarındaki kurşunun uyuşukluğu artık alışkanlık olmuştu. Şu an alkolden uyuştuğunu biliyordum ama hiç yabancı değildi.

Himota polisi, Himota'dan hoşlanmamamın sebebini sordu. Neydi bu şimdi? Kaşlarımı kaldırdım. Söylediğim şeylere göre bana tavır mı yapacaktı? Başta söylediği cümleler davranışını yumuşatmıştı yumuşatmasına ama bana çok hafiften Djurat'taki iş arkadaşlarımı hatırlatmıştı Tabi bu adam onlar kadar enseye şaplak-göte parmak değildi. Kıvamında denebilirdi. Neden buraya geldiğim sordu polis. "Bolcheb'ten, Gidinpese'ye dosya teslimi yapılacaktı. Bu aralar pek iyi hissetmiyorum. Bizimkiler de fark etmiş olacak ki, tatil de yaparım diye yolladılar buraya. 3 günlük iş gezisi adı altında. Bu sabah geldim. Geldiğime pişman oldum. Zaten leş gibi olan moralimin anasını siktiler." Elimle oynadığım kahvenin dumanlarını üfleyip bir yudum aldım. Yoğun tadı ilk olarak yanaklarımın içindeki bezleri yaktı. Sonra da boğazımdan içeri doğru yoğun bir his bırakarak geçti. "İlk olarak ülkede alkol satmıyorlar. Çiş suyu ve tuzlu yoğurt suyu satıyorlar sadece. Gidinpese'den, başkente gelmek zorunda kaldım. Burada da abarttım içmeyi sanırım." Dirseğimi masaya dayayıp kafamı yasladım. "İçtiğim barda -ki burada bar bulmak da kolay değil- biri gelip beni aşağılayınca kavga çıkardım. Yaka paça atıldım. Ama az buz aşağılamadı. Ağzıma sıçtı bildiğin." Hatırlamak istemiyordum ama... Hatırlamıştım ister istemez. "Orospu çocuğu mu ararsın?" Rodi kafana sıçayım Rodi. "Zaten kötü durumdayım, bir tekme de Himota attı sağolsun. Bizim ülkede terör var, yine de turizm açısından en iyi ülke. Hep merak ederdim niye diye. Diğer ülkelerde böyle davranılıyorsa turistlere tabi." Ben sarhoş olunca sağa sola saldıran bir ruh hastası oluyordum. Belli ki sürekli içimde tuttuğum bir Djurat'lı vardı. Irkçılık yapmak isteyen, kavga çıkarmak isteyen. Ayıldıkça tekrar bastırılmıştı tabi ki. Eski, nazik ve sakin olduğu için ezilen Bok'a geri dönüş başlamıştı. Kafamı kaldırdım Himota'lı polise bakmak için. "Kahve için teşekkürler." dedim. "Şuraya geldiğimden beri ilk barışçıl hareket sanırım." Büyükçe bir yudum daha aldım bardaktan.

"Yazık, adamlar da işlerini yapmaya çalışıyor. Saçma sapan olay çıkardım. Offf!" Sandalyeme iyice yaslanıp kafamı arkaya attım. Saçlarımı elimle arkaya atıp bir süre durdum öyle. "Bir de taciz ettiler falan dedim. Belki aileleri falan vardır. Ne kötü bir iddia bu! O bardaki orospu çocuğuna güvendim bir de! Neden anlattım ki? Neden güvendim ki? Ne aptalım!" Saçlarımı geri attığım elimle kafama iki üç kere vurdum. Bu şekilde kendi kendime eziyet ettikten sonra tekrar polis adama döndüm. "Neden ayılmamı bekliyoruz ki? Ayılsam bile ne olacak? Verilecek aracı ben kullanmayacağım herhalde. Sen kullanırsın? Ehliyetin vardır." Ne kadar çabuk yola çıkarız o kadar iyi.
Yan Çar/Podosḧi Øfinuafeme


Buraya kısa saçlı bok imzası gelecek
► Show Spoiler

Re: Zindan

#8
Sorum üzerine adam buraya geldiğinden beri yaşadıklarını anlatmaya başlamıştı. Söylediklerinin doğruluğundan şüphe etmem gerekiyordu belki ama üzerinden az önceki agresifliği attığı için doğru olduğunu varsayıyordum. Zaten bu tüp şeylere yabancı da değildim. İnsanların bencilliklerini, karşısındaki insanın duygularını umursamamasını sokakta büyüyen çocuk çok iyi biliyordu. Annesi bir köşede hayat mücadelesi verirken, kimse ona iş vermediği için hırsızlık yaptığı zamanlarda yediği dayakları hatırlıyordu. Kimseden yardım alamadığı için çaresizce annesinin ölümünü izlediği için hala acı çekiyordu. Bir yerlerde hala geceleri ağlıyordu o çocuk. Bu yüzden bu tip olaylara şaşıramıyordum. Ama bunu Himota’ya ya da başka bir ülkeye bağlamıyordum. Tamamen insanların içinin çürümüşlüğüyle alakalı bir durumdu bana göre. Zamanında Djurat’taki azınlıkların aşağılanmasıyla hatta öldürülmesiyle ilgili söylentiler de duymuştum. Gerçek ya da değil. İnsanlar hiçbir desteğe ihtiyaç duymadan başkalarını itibarsızlaştırmayı çok seviyordu. Tıpkı Bizlerin barbar olduğunun söylenmesi gibi.

Adamın teşekkürünün ardından söylediği sözler bana samimi gelmişti. Anlattıklarının bu ülkede başına gelmesine ise hem onun adına hem kendim adına üzülmüştüm. “Söylediklerinde haklı olduğun taraflar olduğunu inkar edemem. Yaşadıkların hoş şeyler değil. Fakat unutma ki gardaki kavgada sorun çıkaran da sendin. Yani orada böyle bir tepkiyle karşılaşman anormal bir durum değil.” Ben kahvemden yavaşça yudumlarken o konuşmasına devam ediyordu. Yaptıklarından pişman gibi görünüyordu. Az önce sağa sola küfür eden, tehditler savuran adam tamamen gitmişti. Yaptıklarının yanlış olduğundan yakınıyordu. Bunun farkında olması bile iyiydi. O bunları söylerken kahvemden son yudumu da kafama dikip bittiğini tasdiklercesine bardağı sallayıp masaya koydum. “Bakalım, sanırım öyle olacak. Seni sınıra kadar götürürüm. Artık oradan Bolcheb’e gitmek sana kalmış.” Himota’dan çıkarma sözü vermiştim ve sözümü tutacaktım. “Kendini iyi hissediyorsan kalkalım. Gitmeden önce güvenlik görevlilerinin ifadelini imzalatmam lazım ama. Belki sen de bir özür dilemek istersin.” diyerek masadan kalktım. Onu zorlamayacaktım tabi ki isterse peşimden gelebilirdi. Benim sadece iki dakikalık bir işim kalmıştı.
Image
► Show Spoiler
Post Reply

Return to “Uluslararası Free RP Bölgesi”

cron