Re: [Livei Nyawodz - Ana Kurgu] Bir Çift Kral

#21
Bok, kararını kabul ediyor ve planlarını gözden geçiriyor. "Tamam, Hiperya'ya gidelim. Oraya sızmak çok ama çok zor olacak. Hae ile iletişime geçeceğim, onun da yardımıyla gerekli cihazları bulabiliriz." diyor kararlı bir şekilde. Bok ve sen, Hiperya'ya gitmek için hazırlıklara başlıyorsunuz. Hae ile iletişime geçtiğinizde, size Hiperya'da, yakalanmanızın zor olacağı, gizli ve güvenli bir yerde buluşmayı öneriyor. Bu öneriyi kabul ediyor ve Hiperya'ya doğru yola çıkıyorsunuz. Hae'in belirttiği buluşma noktasına Bok ile ışınlanarak varıyorsunuz. Hae, buluşma için sizi Hiperya'nın dışında, Afrika'nın en batı noktasında bulunan gizli bir iskeleye yönlendiriyor. İskenin ardından Hiperya'ya deniz yoluyla geçiş olduğunu belirtiyor. Hae ile bu iskelede buluştuğunuzda, Hae durumun zorluğunu vurguluyor. "Bu iş hiç kolay olmayacak." diyor ciddi bir ifadeyle. "Hiperya'ya sızmak zaten zor bir iş, ama bu teknolojiyi ele geçirmek daha da zor olacak. En iyi planımızı yapmalıyız ve her an her şeye hazır olmalıyız." Hemen ardından Bok söze giriyor ve "Peki deniz yoluyla nereye kadar gideceğiz? Işınlansak daha kolay olmaz mı?" diye soruyor. Hae ise "Oğlum, adamlar bu gücün aynısına sahip olmana yarayan saatleri icat eden adamlar, bu güç her kullanıldığında anlık tespit eden cihazlara sahipler. Hiperya'ya girmenin en güvenli yolu hiçbir teknoloji kullanmadan girmek. O bile tehlikeli de, yine de denememiz gerek." diyerek durumun ciddiyetini anlatıyor. Tam olarak nasıl, nereden gideceğinizi anlatmaya başlıyor.

"Hiperya'ya ulaşmak için, Afrika'nın batı sahillerinden başlayıp deniz yoluyla doğuya doğru ilerleyeceğiz. Öncelikle Gine Körfezi'ni dolaşacağız, ardından Atlantik Okyanusu'nun güney kenarından ilerleyerek Hiperya'nın güneybatı sahillerine varacağız. Bu rota, radarlardan kaçınmak ve Hiperya'nın güvenlik sistemlerini aşmak için en uygun yol. Yolculuk sırasında herhangi bir teknoloji kullanmamalıyız; bu, yakalanma riskimizi en aza indirecek. Varış noktamızda, Hiperya'ya en az radar gözetimi olan bir bölgeden sızacağız." Hae'in planı, riskleri azaltmayı amaçlıyor ve Hiperya'ya gizli bir şekilde giriş yapmayı mümkün kılıyor. Planlarınızı uygulamak için gizli bir tekneyle deniz yolculuğuna çıkıyorsunuz. Yolculuk sırasında, deniz üzerinde hafif bir sis oluşuyor, bu da seyahatinizi daha gizemli ve tehlikeli hale getiriyor. Teknede ilerlerken, aranızda çeşitli konular hakkında konuşuyorsunuz; geçmişteki anılar, gelecek planları ve yaşanan olaylar hakkında fikir alışverişinde bulunuyorsunuz. Bu sırada, ilerledikçe, bir geminin silüeti belirginleşmeye başlıyor. Önce uzaktan görünen bu gemi, gittikçe teknenize yaklaşıyor. Bu gemi çok büyük değil, ama size doğru yaklaştıkça boyutunun tehlikeli bir boyutta olduğunu anlıyorsunuz. Geminin yaklaşmasıyla beraber, ne yapmanız gerektiği konusunda bir karar vermeniz gerekiyor. Bok ve Hae, hızla durumu değerlendiriyor ve en iyi eylem planını belirlemeye çalışıyorlar. Bir anda gemi olduğu yerde duruyor ve gemiden bir kadın kafasını çıkarıp size doğru bakıyor. Kadın, beyaz tenli, sarışın ve mavi gözlü. Arkasından bir adam daha geliyor, o ise koyu tenli, uzun boylu. Bir tane daha kadın geliyor, çekik gözlü. Bir sürü farklı insanın olduğu bu gemiden size doğru bir anda bir halat uzatılıyor. Önce şüpheleniyor ve tereddüt ediyorsunuz ama Hae meraklandığı için halata tutunuyor ve çıkmaya başlıyor. Hemen ardından Bok, sonrasında da sen geliyorsun.

Gemiye tırmandığınız anda önünüze ilk gördüğünüz sarışın kadın çıkıyor ve "Siz nereden geldiniz? Neden Hiperya'ya doğru gidiyorsunuz?" diye soruyor. Hae şaşırıyor ve "Ben anlamadım." diyor. Sen ve Bok ise direkt anlıyorsunuz, çeviri cihazlarınız hala yanınızda. Bok, cebinden bir cihaz daha çıkarıyor ve Hae'ye uzatıyor. Sonra da kadına dönüp konuşmaya başlıyor. "Sizi ilgilendirmez, ama bizi siz karşıladığınız için siz aynı soruyu cevaplayabilirsiniz." diyor. Kadın ise yere bakıyor ve "Bizler Hiperya'ya sızmaya çalışıyoruz. Mülteciyiz. Artık kimseyi almıyorlar, aramızda bir sürü hasta ve aç insan var. Hiperya'ya girebilirsek en azından hastanelerden ve barınma haklarından yararlanabiliriz." diyor. Artık söylenilenleri anlayan Hae ise "E tamam da kimlik sistemi yok mu Hiperya'da? Nasıl kimliğiniz olmadan yararlanacaksınız?" diye soruyor. Kadın arka cebinden bir kimlik çıkarıyor ve "Hiperya teknolojisi ile uyumlu sahte kimlikler yapılabiliyor. Her ne kadar bir servete mal olsa da işe yaradığı sürece sorun yok." diyor. Kadın sizi baştan aşağı süzüyor ve "Ne amaçladığınızı bilmiyorum ama biz en gizli yolu biliyoruz. İsterseniz bize katılabilirsiniz. Sizin de yardıma ihtiyacınız var gibi görünüyor." diyor. Hae ise size dönüyor ve çok kısık bir sesle "Yardıma ihtiyacımız var gibi...?" diyor ve Bok'un kıkırdamasına sebep oluyor. Bok da onay almak için Hae'ye bakıyor ve Hae kadına dönüp "Seve seve size katılırız. Bizim de amacımız kaçak bir şekilde Hiperya'ya sızabilmek." diyor. Böylece geminin bir parçası oluyorsunuz.

Gemide yaklaşık 25-30 kişi var, her biri farklı etnik kökenlere sahip ve bazıları gerçekten çok kötü durumda. İçlerinden biri, sıska, orta yaşlı ve kolunda bir sürü dövme olan bir adam sana doğru yaklaşıyor ve "Siz nerelisiniz? Saçlarınız boya sanırım." diye soruyor. Sen daha söze giremeden "Rusya'nın durumu çok kötü. İki haftada 15 kilo verdim, ne yapacağımı bilmiyorum. Tanrım, lütfen Hiperya'da bir sorun çıkmasın." diye kendi kendine konuşuyor. O sırada Bok ve Hae de sarışın kız ile konuşuyorlar. Geminin kapalı bir alanı var, o alanın içinde çoğunluk yatıyor ve uyuyor. Sen ve adam ise bu alanın kapısına çok yakın bir yerde oturuyorsunuz.

Re: [Livei Nyawodz - Ana Kurgu] Bir Çift Kral

#22
Böylece Hiperya'ya sızma planı oy birliğiyle kabul edilmişti. Oy veren iki kişi olduğu için bu pek de zor olmamıştı. Bok, Hae ile iletişime geçeceğini söylemiş ve bunun zorlu bir görev olacağını belirtmişti. Livei de zor olacağının farkındaydı ama denemek istiyordu. Tüm hayatlarını mahveden o lanet olasıca ülkeyi görmeliydi. Bok kendisini ve Livei'yi Hae'nin belirlediği buluşma noktasına ışınlamıştı kısa süre sonra. Burası bir iskeleydi. Afrika adındaki bir yerin batı noktasında olduklarını ve buradan Hiperya'ya deniz yoluyla ulaşım olabileceğini belirtmişti. Bok ışınlanarak gitmelerinin daha kolay olacağını belirtse de Hae bu fikre karşı çıkmıştı. Teknoloji kullanımını tespit eden cihazları olduğunu söylemişti. "Teknik olarak Bok herhangi bir teknoloji kullanmıyor ama pekala senin dediğin olsun." dedi Livei biraz gergin bir ses tonuyla. Deney güçlerini tespit edip edemeyeceklerini bilmiyorlardı ve bunu riske atmak da gereksizdi. O yüzden daha güvenli ama zor olan yolu tercih edeceklerdi, deniz yoluyla ulaşımı.

Hae onlara gitmeleri gereken rotayı açıkladıktan sonra hep birlikte ufak bir tekneyle yola koyulmuşlardı. Hiperya'ya radar kontrolü en az bölgeden giriş yapacaklardı. Tekne ilerlerken Livei daha önce Bok'a açıklamadığı garip beden dışı deneyiminden bahsetti. Şapkalı'yı veya onun anılarını gördüğünden ancak bunu sanki başka birinin bedeninden görüyormuş gibi hissettiğinden bahsetti. Bok ve Hae ile bir süre bu durumun ve planlarının üzerine konuştular. Ne yapacakları, amaçlarının ne olduğu da belirlenmeliydi. Bu şekilde sisli denizin üzerinde sessiz sakin bir yolculuk yaparken gözlerine onlara yaklaşmakta olan bir bir cisim çarptı. Cisim git gide daha büyüdü ve karşılarında inanılmaz büyük bir gemi olduğunu anladılar. Gemi onları fark ettiğinde ilerlemeyi durdurmuştu. Livei işlerinin bittiğini düşündü o anda. Hepsini yakalayıp öldüreceklerdi, yolun sonuna gelmişlerdi. Sarışın bir kadının kafasını görmüşlerdi. Hemen ardından daha uzun boylu bir adam. Derken başka başka meraklı kafalar uzanıp onları kolaçan etmeye başlamıştı. Gemiden onların teknesine doğru bir halat atıldığını fark ettiler. Önce Hae, sonra Bok ve en son da Livei halata tutunarak gemiye çıktılar.

Gemiye çıktıkları anda sarışın kadın onlara kim olduklarını ve neden Hiperya'ya gidiyor olduklarını sormuştu. Dünya dilini anlamayan Hae'ye Bok bir çeviri cihazı uzattı. Adamın cebinde fazladan çeviri cihazı mı vardı? Nereden yürütmüştü onu öyle? Bok onlara aynı soruyu sorduğunda kadın mülteci olduklarını, Hiperya'ya daha iyi yaşam koşulları için sızmaya çalıştıklarını söylemişti. Bu onlar için muhteşem bir fırsattı. Mülteci kılığında oraya sızdıklarında kimse onlardan şüphelenmezdi. Hae kimlik sistemini nasıl aşacaklarını sorduğunda kadın sahte kimlik üretebildiklerini söylemişti. Livei böyle bir sistem olduğunu bilmiyordu. Hatta aralarında Dünya'ya dair en az şey bilen kişi kendisiydi. Bu yüzden susup hiç müdahale etmemesinin en iyisi olacağına karar verdi. Kadın onlarla birlikte yolculuk edebileceklerini, daha güvenli bir şekilde sızabileceklerini söylediğinde derin bir oh çekti. Yine dört ayaklarının üzerine düşmüşlerdi!

Gemide epeyce bir yolcu vardı. Livei en az 20 kişi saymıştı ancak bundan daha fazlası olduğuna emindi. İnsanların tipleri birbirinden inanılmaz farklıydı. Her birinin etnik kökeninin Dünya'nın farklı bölgelerinden olduğunu tahmin ediyordu. Her birinin bakışları oldukça yorgundu. Aç, hasta, bakımsız, sefil ve zor durumda görünüyorlardı. Dünya'nın içinde bulunduğu hal düşünüldüğünde neden böyle olduğunu anlamak çok zor değildi. Muhtemelen herkese yetecek gıda yoktu. Livei bir an için Ingenium'un da kaderinin aynı olduğunu hayal edip ürperdi. Hayır, böyle bir şeye asla izin vermeyecekti. Bu masumların canı için üzgündü ancak durum tam tersi olsa onlar da kendi yuvalarını sonuna dek savunurlardı. Kendini böyle avutabilirdi. Düşüncelerine dalmış bir durumdayken vücudu dövmelerle dolu olan, oldukça zayıf ve orta yaşlı bir adam yanına geldi. Nereli olduğunu sorduktan sonra eklemişti. Rusya'nın durumu çok kötüydü. Rusya mı? Livei bu kelimeyi ilk kez duyuyordu. Bir bölge ya da ülke olsa gerekti. Göz ucuyla yardım için Bok ve Hae'ye döndü ancak onların sarışın kadınla sohbet ediyor olduklarını fark etti. Nereli olduğunu söyleyemezdi, Dünya'ya dair hiçbir bilgisi yoktu. Uydurmak fazla riskliydi. İsmini bile veremezdi zira herhangi bir Dünyalı kadın ismi bilmiyordu. Bu durumdan kurtulmanın en iyi yolunun okkalı bir yalan söylemek olduğuna kanaat getirdi. Son günlerde yaşadığı en acı dolu senaryoları aklına getirerek gözlerinden pıtır pıtır yaşların düşmesini sağladı. Sonra elini yüzünü kapattı. "Ah, çok zor durumdayız. Tüm ailemi kaybettim. Annem, babam, kardeşlerim... Hiperya tek umudumuz." Sonra da içli içli ağlamaya başladı. Adamın onu rahat bırakıp daha fazla soru sormamasını umuyordu.
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz - Ana Kurgu] Bir Çift Kral

#23
Adam senin ağladığını görünce hüzünleniyor, bir sigara yakıyor ve yanında bulunan çantasını kucağına alıp içini karıştırmaya başlıyor. İçinden bir tane çikolata çıkarıyor, sana uzatıyor. Acı tatlı bir gülümseme ile "Elimde kalan tarihi geçmemiş tek çikolata. Lütfen tadını çıkar." diyor ve çantasını yerine koyuyor. Yalanının bir parçası olarak ağlarken bu durum seni o kadar duygulandırıyor ki gözyaşların içtenlikle akmaya başlıyor. Hemen ardından Bok yanına geliyor, sana elini uzatıyor ve seni ayağa kaldırıyor. Seninle yürümek istediğini söylüyor ve yoldayken konuşmaya başlıyor. "Birkaç kişiyle konuştum, bunlar iyi insanlar. Hazır onlar bize yardım ediyorlar, biz de onların sızmalarına yardımcı olalım. En azından bizim yüzümüzden ellerine yüzlerine bulaştırmasınlar." Yolculuk sürerken bir yandan da Hae ile konuşma fırsatın oluyor. Hae sana dönüyor ve "Biliyor musun Livei, artık kendimi bir snapshot gibi görmüyorum sanırım. Ben benim, önemli olan da bu. Çok büyük bir hata yaptım, bunun sonucunu da acılı bir şekilde çektim ama en azından tüm bu olaylar sona erdiğinde ailemi görebilirim." diyor. Hemen ardından gözlerinin dolduğunu fark ediyorsun. "Dünya'ya da kızamıyorum, biliyorum saçma geliyor kulağa ama o anda beni ışınlamasalardı ben o patlamada ölecektim. Ama bir yandan da Dünya'dan nefret ediyorum çünkü orada ölen bir sürü insan var ve ölmelerinin sorumlusu olan adam yaşıyor. Bu çok... adaletsiz. Hera Memuga, Figa Ranushe. İsimleri sonsuza dek aklıma kazınmış bir şekilde yaşayacağım." Bok da uzaktan geminin bir köşesine yaslanmış sizi dinliyor. Bok'un da üzgün olduğunu görebiliyorsun. Hae tekrar sana dönüyor ve "Ne uğruna oldu? Hiçbir şey. Tihami'nin bölündüğünü öğrendim maalesef. Halk tekrardan birleşmek için can atıyormuş ama Güney'in lideri Asgama asla böyle bir şeye izin vermez. Bir sürü insan bir hiç uğruna öldü. Benim yüzümden." Bok kısa bir süre sonra yanınıza gelip konuşmayı bölüyor ve "Baya yaklaştık, isterseniz yavaş yavaş hazırlıklara başlayalım, ne dersiniz?" diye soruyor. Siz de onaylıyorsunuz ve Bok ile birlikte planınızı yapmaya başlıyorsunuz.

Üstünden beton bir geçit çekilmiş bir barajın içinden Hiperya'nın kıyı kenti olduğunu düşündüğünüz yere doğru ilerliyorsunuz. İnsanlar yavaş yavaş eşyalarını toplamaya başlıyorlar. Gemiyi kullanan kişi insanlar iskeleye indikten sonra gemiyi döndürüp geri götüreceğini açıklıyor. Mültecilerden biri iskelenin artık kullanılmadığını, o yüzden denetimsiz bir bölge olduğunu söylüyor. İskeleye iyice yaklaştığınızda mavi kıyafetli bir personel görüyorsunuz. Bu personelin elinde daha önce hiç görmediğiniz cinsten bir obje var, Bok silah olduğunu iddia ediyor. Doğal olarak bu personel geminin yaklaştığını görüyor ve gemiye doğru yaklaşıyor. İskelenin en uç noktasına kadar geliyor ve gemiye doğru başını eğip "Kargo ise kuzey tarafındaki iskeleye gitmeniz lazım, burası artık kapandı." diyor. Hemen ardından ilk tanıştığınız mülteci kadın adama üstüne susturucu takılmış bir silah ile ateş ediyor, adam ise vurulmasının şokuyla yere düşüyor ve bayılıyor. Mültecilerden birkaç tanesi koşup iskeleye atlıyorlar ve adamı gemiye taşıyorlar. Adam bacağından vurulduğu için hayati değil ama hala baygın olduğu görülüyor. Birkaç mülteci adamın yarasına pansuman yapıyor, sarıyorlar ve içlerinden biri gemiyi kullanan adama "Bundan sonrası sende." diyor. Siz de bu olayları şaşkınlıkla izliyorsunuz ve eninde sonunda iskeleye adım atıyorsunuz. Artık Hiperya'dasınız.

Öncelikle tanıştığınız mültecilere teşekkür ediyorsunuz, sonra da tanıştığınız kadın Hae'ye bir kağıt parçası uzatıyor. "Numaram, belki ararsın." diyor. Hae ise kızarıyor ve Bok'a dönüyor. Bok kıkırdıyor ve "Belki ararsın oğlum işte, teşekkür etsene." diyor. Hae kadına dönüyor ve "Seve seve ararım. Belki işlerimiz bittikten sonra buluşuruz." diyor. Kadın cilveli bir tavırla "Bakarız." diyor ve yollarınız ayrılıyor. Acaba sen gemide takılırken ne konuştular? Böylelikle üçünüz baş başa kalıyorsunuz. Hae size Hiperya'nın dinamiğini anlatmaya başlıyor. "Düşük rütbeli polis kuvvetleri ve siviller sizi tanımayacaklardır. Observerlar da genellikle sokaklarda gezmezler, o yüzden içinizi az da olsa rahat tutabilirsiniz. Genellikle kelimesini vurgulamam gerekiyor, her an bir aksilik çıkabilir, başımıza bir şey gelebilir. Aman diyeyim. Bana sorarsanız ilk iş bir kıyafet dükkanına gidelim ve şu giydiklerimizi değiştirelim. Buranın moda anlayışı bizden çok farklı, şapka falan da alalım, saçlarımızı da kapatalım. Observerların bizi gördükleri anda tanımamasını sağlayacak her şeyi yapalım. Bok, senin dövmeni kapatmanın bir yolunu bulsak müthiş olur, biliyor musun? Dövmen direkt seni ele veriyor ve her yerde kamera var. Fondötenle falan kapatamaz mıyız? Bilmiyorum, şu an saçmalıyor da olabilirim." Sana dönüyor ve "Birlikte gözükmememiz daha iyi olur. Şöyle yapalım, bakın bu iskelenin hemen yanında bir restoran var. Üçümüz de dağılalım, Bok gitsin dövmesini kapatacak bir şey bulsun, sen git üstüne bir şeyler al, bulabilirsen lens al da albino olduğun anlaşılmasın, saçını da bir şekilde kapatacak bir şey al. Ben de hem bu aradığımız cihazları nerede bulabileceğimiz hakkında biraz araştırma yapayım, hem de etrafta Observer olup olmadığından emin olayım." diyerek planı önünüze seriyor. İkinizin de elini uzatmanızı istiyor ve elinize bantlanmış bir sürü para veriyor. En azından dış görünüşünden para gibi görünüyor. "Bu Hiperya lirası. Artık neredeyse herkes sanal ödeme kullanıyor, o yüzden bu kadar fazla kağıt paranız olduğunu belli etmeyin, hatta kartınızı unutmuş gibi yapın. Tahmin edebileceğiniz üzere kartla ödemeler kimlik kontrollü."

İkiniz de planı kabul ettikten sonra yola koyuluyorsunuz. Her şeyden önce restoranın nerede olduğundan emin olmak için sokağa giriyorsun. Kırmızı kepenkli, hoş ve lüks gözüken restoranı bulduktan sonra yürümeye başlıyorsun. Hiperya'nın sokakları, adeta bir ütopya gibi modern ve canlı bir atmosfere sahip. Her yeri kusursuzca tasarlanmış, parlak ve temiz binalarla dolu. Sokaklar, neşeli renklerle süslenmiş ve her köşede, Hiperyus'un getireceği muhteşem geleceği vaat eden propaganda posterleri yer alıyor. Her yer, Hiperya'nın başarısını ve mutluluğunu öven sloganlarla dolu. Bu aşırı pozitiflik ve mükemmellik, her şeyin çok güzel ve kusursuz olmasına rağmen, altında yatan distopik bir gerçekliği gizliyor. Sen bu gerçekliğin farkında olduğun için bu güzel sokakların büyüsüne kapılmakta zorlanıyorsun fakat etrafında bulunan insanlar kendilerinden oldukça memnun görünüyorlar. Sonunda kıyafet sattığını düşündüğün bir dükkana varıyorsun. Dükkan kocaman, üç katlı ve içi dopdolu. Kıyafet adı altında aklına gelebilecek her şey satılıyor. Birbirinden fazla, binbir çeşit kıyafet var. Yüzü makyaja bulanmış, makyaj seviyesinden ötürü ten rengi ile yüzünün ten rengi uyuşmayan bir çalışan yanına geliyor ve "Size nasıl yardımcı olabilirim?" diye soruyor. Keyfine bak!

Re: [Livei Nyawodz - Ana Kurgu] Bir Çift Kral

#24
Adam ona çikolata vermişti. ÇİKOLATA! Elindeki son tarihi geçmemiş çikolatasını ona uzatıp vermişti. Bu o kadar dokunaklı bir sahneydi ki Livei daha da hıçkırarak ağlamaya başlamıştı. "Teşekkür ederim." dedi gözyaşlarını koluna silerken. Çikolataya ondan daha çok ihtiyacı olduğu belliydi ancak genç kız adamın bu içten gelen kibarlığını reddetmeyecekti. Çikolatayı kıvırıp paketini açtı ve ağzına attı.

Kısa bir süre sonra Bok yanına gelmiş ve onu ayağa kaldırarak yürümek istediğini söylemişti. Bu insanların iyi insanlar olduklarını, onlara yardım etmeleri gerektiğini söylemişti. Livei başını sallayarak onayladı. "Adam bana kalan son çikolatasını verdi Bok. Kalan son çikolatasını..." Belli ki bu durum Livei'yi epeyce etkilemişti. Hae de yanlarına gelmişti ve üçü arasında samimi bir konuşma başlamıştı. Hae artık kendisiyle daha barışık olduğunu dile getirdikten sonra Tihami'de yaşananlardan pişmanlık duyduğunu da belirtmişti. "Tihami Savaşı gerçekten korkunçtu. Hepimiz pek çok şey kaybettik. Ama önemli olan hatalarımızdan ders çıkartıp doğru şeyi yapmaya devam etmek. Pişmanlık hissetmekte sonuna kadar haklısın. Eminim Hera ve Figa şu an seni duyuyor olsalardı kesinlikle affederlerdi. En azından onlar için kendi gezegenimizi canla başla savunabiliriz. Asgama'nın da canı cehenneme, narsist köpek." Konu Güney Tihami'ye geldiğinde Livei bakışlarını çaktırmadan Bok'a çevirdi ve sadece onun anlayacağı bir bakış attı. Bok bunun üzerine hemen yanlarına gelip konuşmalarını böldü. Hae'ye Bok'un yediği bokları söyleyecek değildi, korkmasına gerek yoktu.

Gemileri yavaş yavaş bir iskeleye doğru yanaşmaya başlamıştı. Söylediklerine göre bu artık kullanımda olmayan bir iskeleydi. Yaklaştıkları zaman mavi kıyafetli, elinde silah tuttuğunu öğrendikleri bir adam iskelenin kapalı olduğunu, kuzeye gitmeleri gerektiğini söylemişti. Tam bu esnada sarışın kadın üzerinde kocaman siyah bir şey olan bir silah çıkartmış ve adamı bacağından vurmuştu. Üstündeki siyah şeyden olsa gerek, silah hiç ses çıkartmamıştı. Livei Dünya silahlarından nefret ediyordu. Çok gürültülü ve ilkel cihazlardı gerçekten. Dünya'nın niye bok yoluna gittiğini anlamak zor değildi. Mülteciler bayılan adamı gemiye taşımış ve bacağına pansuman yapmışlardı. Ne kadar da iyi niyetliydiler. Bu olayın ani bir şekilde gelişmesi üzerine Bok, Hae ve Livei de iskeleye atlamıştı. Sonuç olarak Hiperya'ya sızma girişimleri başarıyla sonuçlanmıştı. İşin esas kısmı bundan sonrasıydı.

Mültecilerle vedalaşırken sarışın kadın Hae'ye bir kağıt uzatıp numarasını vermişti. Livei önce Bok'a, sonra Hae'ye dönerek kıkırdamaya başladı. Bu kadar kısa sürede hemen nasıl da samimi olmuşlardı! Gemideyken ne konuşmuşlardı acaba? İnsanoğlu işte, en hayat memat meselesi anlarda dahi flörtleşmenin bir yolunu buluyordu. Mülteciler gittikten sonra Hae kendilerine Hiperya'yı anlatmaya başlamıştı. Güvende kalmaları için kılık değiştirmeleri, saçlarını kapatmaları ve Ingeniumlu olduklarını belli edecek her şeyden kurtulmaları gerekiyordu. Mantıklıydı. Bok'un yüzündeki dövmesini kapatması gerekiyordu. Bunun üzerine dağılmaya karar verdiler. Bok dövmesini kapatacak, Livei kılığını değiştirecek, Hae de bilgi toplayacaktı. Sonrasında restoranın önünde buluşacaklardı. Sonrasında ellerine bir deste kağıt vermişti. Bunlar Hiperya'da geçen bir para birimiydi. Artık insanlar dijital ödeme yaptıkları için cüzdanlarını evde unutmuş gibi yapacaklardı. Livei parayı hemen ceketinin cebine yerleştirdi. Restoranın önüne geldikten sonra üçü de ayrı yollara dağıldı.

Livei artık Hiperya sokaklarında yalnızdı. Başka bir gezegende, en büyük düşmanlarının ininde olduğuna inanamıyordu. Friks ve Mavi bu hikayeyi duyunca delireceklerdi! Hiperya lüks, temiz binalarla donanmış bir ülkeydi. Zengin kesimin yaşadığı belliydi. Her yerde coşkulu propaganda posterleri Hiperya'nın mükemmelliğini övüyordu. Çok sürmeyecek, diye geçirdi içinden Livei. Çok yakında anlayacaklardı ne kadar büyük bir hata olduğunu. İşin en acıklı tarafı ise burada yaşayan halk, yöneticilerinin gaddarlığından tamamen habersizdi. Onların hayatları üzerinden kurdukları sömürge topluluğunu bilmiyorlardı. Gerçi bilselerdi bile ne değişirdi ki? Livei yürürken gözüne çarpan bir kıyafet dükkanından içeri girdi. Devasa dükkanın içinde yok yoktu. Burada aradığı her şeyi bulabilirdi. Livei şaşkınlıkla etrafa bakarken yüzünde inanılmaz abartılı derecede makyaj olan bir kadın onu karşılamıştı. Çalışan olmalıydı. Livei Dünyalı olmadığını çaktıracak şeyler söylemekten çok korkuyordu. Bu yüzden ölçülü ve sakin bir tonla giriş yaptı. "Merhaba, kıyafet bakıyordum da. Etkilemek istediğim birisi var ama tarzımın sıkıcı olduğunu düşünüyor. Kendimi değiştirmek istiyorum. Tavsiye edebileceğiniz moda parçalar var mı? Şapkası veya eşarbı filan da olsun mümkünse." dedi utangaç ama içten bir gülümsemeyle.
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz - Ana Kurgu] Bir Çift Kral

#25
Görevli, enerjik adımlarla yanına yaklaşıyor. "Seve seve! Hadi sana harika bir şeyler bulalım." diyor. Görevlinin seçtiği ilk parça, göz alıcı bir metalik mavi elbise. "Bu tam senlik ya!" diyor görevli gülerek. Elbisenin üzerine, desenli bir şapka ve zarif bir eşarp ekliyor. Elbiseyi denediğinde, dükkanın diğer müşterileri de ilgilerini sana çeviriyorlar. "O ayakkabı mükemmel olur!" diye biri öneriyor. Başka bir müşteri "O eşarpla çok şıksın!" diyor. Etrafındakilerin yardımlarıyla, kendini bir anda modaya dair samimi bir sohbetin içinde buluyorsun. Ancak, dükkanın diğer müşterileri, dil yeteneğin karşısında şaşkınlıklarını gizleyemiyorlar. Dükkanın bir köşesinden "Nasıl bu kadar akıcı konuşabiliyorsunuz?" diye bir soru yükseliyor. Bu soruya şaşırıyorsun fakat müşteri kendini tekrarladığında taşlar yerine oturuyor. "Bir sürü farklı kişiyle aynı anda Fransızca, İspanyolca, Rusça, Almanca ve İngilizce konuştunuz. Hem de aksanına kadar doğru, bu nasıl olur yahu?" Çeviri cihazı herkesin diline çeviri yapabildiği için bunu belli etmeyecek cevaplar veriyorsun ve sonunda alacaklarını alıp dükkandan ayrılıyorsun.

Yeni giysilerinle dikkat çekmeden yürürken, ansızın sokakta bellerinde gaz maskesi taşıyan, siyah kıyafetli bir grup adamla karşılaşıyorsun. Bu adamların Observer olduğunu anında fark ediyorsun ve hızla en yakın ara sokağa sığınıyorsun. Saklandığın yerden, sessizce onların geçişini izliyorsun, merakla ne yapmakta olduklarını, neden burada olduklarını düşünüyorsun. Observerlar geçip gittikten sonra, çok daha dikkatli ve tedbirli bir şekilde restorana doğru yol alıyorsun, etrafını sürekli gözetleyerek. Her adımında, Hiperya'nın bu karanlık yönüyle yüzleşiyorsun; güzel görünümlü sokakların altında gizlenen sert gerçeklikle. Restorana varana kadar tetikte oluyorsun, etrafındaki her hareketi ve sesi dikkatle izliyorsun.

Bir anda arkanda Bok beliriyor. Yüzündeki dövmeyi bir şekilde kaplamış olduğunu görüyorsun ve bu durum seni güldürüyor. Bok'un çözümü biraz ilkel ve komik görünüyor, yüzünde tuhaf görünen bir fondöten tabakası var ve kendi başına yapmaya çalıştığı çok belli oluyor. Bu komik görüntü, gergin atmosferi biraz olsun hafifletiyor. İkiniz, Hae'nin gelmesini beklerken, restoranın arka sokağında gizleniyorsunuz. Sessiz sokakta, sıradan bir günün rutinleri içinde beklerken, Hiperya'nın sokaklarının sunmuş olduğu mükemmel görünümün ardındaki gerçekleri düşünüyorsun. Bok ile hafifçe sohbet ederken, çevrenizdeki her detaya dikkat etmeye devam ediyorsunuz, olası tehlikelere karşı uyanık olmak için. Bok sana dönüyor ve gülerek "Bir zamanlar amacım Tuploların geçmişini ve kültürünü araştırmaktı. Şu dövmenin ne anlama geldiğini öğrenmek için kıçımı yırtıyordum. Dünya gezegeninden de haberim yoktu, farklı kıtalardan da haberim yoktu, cahil bir polis memuruydum sadece. Bir çömezdim. Bazen o zamanları özlüyorum." diyor. Sonra da sana dönüyor ve az da olsa yaklaşıp "Seninle de o dönemde karşılaşmıştık. Sen de öyleydin. Cahil bir polis memuruydun, sonra ülkenin azınlıklarına yardım etmeye başladın, kahraman olabilirdin. Bilmiyordun." diyor. Gülümseyerek gözlerinin içine bakıyor.

Re: [Livei Nyawodz - Ana Kurgu] Bir Çift Kral

#26
Görevli kadın Livei'nin tavsiye istediğini duyduğu an inanılmaz neşelenmişti. Sanki uzun zamandır bu anı bekliyor gibiydi. Livei Dünya'nın moda anlayışına dair daha iyi bir fikre sahip olmadığı için kadın ona ne teklif ederse kabul edecekti. Görevli ona inanılmaz cesur, göz alıcı, metalik mavi bir elbise göstermişti. Bu Livei'nin kafasına zorla silah dayasalar günlük hayatında asla tercih edeceği bir parça değildi. Zoraki bir gülümsemeyle parçayı koluna aldı. Üzerine görevlinin ona uzattığı eşarp ve şapkayı da ekledi ve deneme kabinine doğru yola koyuldu. Deneme kabininden dışarı ürkekçe adım attığında bir anda dükkandaki tüm gözlerin üzerine çevrildiğini fark etti. Vay be, Dünya'da insanları etkilemek ne kadar kolaydı böyle. Bir anda diğer tüm müşteriler ona bir şeyler önermeye veya iltifat etmeye başlamıştı. Livei utançtan kıpkırmızı olan yanaklarını saklayarak herkese teşekkür ediyor ve görüşlerini değerlendiriyordu. Dükkandakilerle çok tatlı bir sohbetin arasına kaynamışken birisi dil konusundaki yeteneğini dile getirmişti. Görünüşe göre Livei aynı anda 5-6 farklı dili birden, ana dil akıcılığında ve telaffuzunda konuşuyordu. Hay aksi! Livei gergince kıkırdayarak durumu kurtarmaya çalıştı. "Çok dil konuşulan bir ailede büyüdüm, birden fazla anadilim var. Çocuk yaşta da diğer pek çok yaygın dili öğretti ailem bana." Bu Dünya şartlarında ne kadar inandırıcı bir yalandı emin değildi ancak ona tamamen yabancı olan bu insanların bu durumu çok da umursayacaklarını düşünmüyordu. Yine de fazla dikkat çekmemesi onun için daha hayırlı olacaktı. Hızlıca üzerine denediği her şeyi satın alarak dükkandan ayrıldı.

Restorana doğru ilerlerken yolda gaz maskeleri olan ve şüpheli derecede siyah giyinmiş olan bir grupla karşılaşmıştı. Hae onlara observerların sokakta gezmediğini söylemişti ancak istisnalar vardı demek ki. Bu adamların observer oldukları doğmuştu içine çünkü. Kırmızı saçlarını sakladığından emin olarak ara sokaklardan birisine saklandı ve görüş alanlarından çıktı. Tespit edildiği anda onun Ingeniumlu olduğunu fark ederler miydi bilmese bile kendini riske atmaması en doğrusu olurdu. Adamlar birbirleriyle konuşmadan ve bir şey söylemeden ara sokağın önünden geçip gitmişlerdi. Bu saatte böyle grup halinde ne yapıyor olduklarını merak etmişti Livei? Ingenium'da acil bir durum mu olmuştu acaba? Yoksa üç adet deneğin kaybolduğunu fark etmişler miydi? Hiperya'da olduklarını tahmin etmelerine imkan yoktu neyse ki, en azından bir süre. Adamlar gittikten sonra Livei gözlerini yoldan ayırmayarak ve sürekli etrafını kolaçan ederek restorana doğru ilerledi.

Restoranın önüne vardığı anda arkadan ona yaklaşan Bok ile irkildi. Bok yüzündeki dövmeyi kapatmayı başarmıştı ama makyajı dükkandaki görevli kadınınkinden çok daha komik duruyordu. Yaşadığı gerginlikten sonra ilk kez rahatlamış bir şekilde kahkaha atabildi genç kız. Fondöten sürmekte bu kadar zorlanacağını bilse ona yardım ederdi. Restoranın önünde fazla dikkat çektiklerini düşünerek bir ara sokağa girdiler. Hae'nin gelişini görebilecekleri bir pozisyondaydılar. Sokak sessizdi, kimsecikler yoktu. Etrafta gelip geçen herkes, tıpkı Ingenium'daki gibi günlük işlerine koşturuyorlardı. Restorana yemek yemeye gidenler de vardı, orada çalışanlar da. Huzursuz bir huzur vardı havada. Her şey normal ve güzel görünüyordu ancak ardında inanılmaz bir kasvet ve felaket saklıyordu. Zihnini dağıtabilmek için Bok ile sohbet etmeye başlamıştı ve konuşmaları geçmişe bir yolculuk olmuştu. Geçmişe yolculuk etmek riskli ve kötü bir fikirdi ancak ilk taşı yine Bok atmıştı, her şeyden onu suçlayabilirdi sonuçta. Bok polis memuru olduğu zamanlarını anıyordu. Tuploları öğrenmeye kendini adadığı, Dünya'dan da diğer her şeyden de bir haber oldukları zamanları... Deney güçleri olmadan önceki halini. Livei gülümsedi. O Bok'u hatırlıyordu. Nasıl da delice aşık olmuşlardı birbirlerine. Çok güzel günlerdi. Sonra Bok lafı ona getirmişti. O da her şeyden habersiz bir polis memuruydu. Azınlıklara yardım ediyordu, kahraman olabilirdi. Gözlerinin içine bakıyordu. Gözleri çok güzeldi. Hayat dolu bir ışıltı titriyordu içlerinde. Gülümsedi. "Kahraman olmak aklımdan geçmemişti. Ben aslında sadece... seninle olmak istiyordum. Seni etkilemek istemiştim çünkü benim aksime çok daha olgun ve bilgeydin. İdeallerin ve bir duruşun vardı. Senin gibi olmak istemiştim." Bok'a doğru yaklaştı ve gözlerini gözlerine kilitledi. "Satıcının düğününü hatırlıyor musun? Hep aklımda sen vardın. Djurat'ta olanlardan sonra bir türlü aklımdan çıkmamıştın ve sana seni sevdiğimi söyleyebilmek için deliriyordum. O gün seni düğünde gördüğümde aklımı kaçırıyorum zannettim." Kıkırdadı. "Sana o müzik gürültüsünde aşkımı ilan ettiğimde yüzünün aldığı hali hatırlıyorum. Beni ilk başta duyamamıştın. Çok tatlıydı." Bir elini uzatıp Bok'un saçlarının arasından geçirdi. "O zamanlar saçların uzundu. Seviştiğimizde yüzüme doğru düşmeleri hoşuma giderdi." Kalbi hızla çarpmaya başlamıştı. Bok'un kafasını kendine doğru yaklaştırıp dudaklarına kısa sayılmayacak bir öpücük kondurdu. Bu aynı anda hem çok yanlış hem de çok doğru geliyordu ona. Kaybettiğini sandığı bir tarafını bulmuştu sanki. Bulduğunu sandığı bir tarafını da kaybetmişti. İnsan yalnız yüreğiyle doğruyu görebilirdi sonuçta. "Hala aynı hissettiriyor. Sarhoşluktan değilmiş demek ki." diye mırıldandı hafif bir ses tonuyla. "Evet... ben de özlüyorum o günleri. Beni terk etmek hayatında aldığın en kötü karardı. Yani... benim hayatım için aldığın en kötü karardı. Sana eve gidelim dediğimde beni dinleseydin evrenin en mutlu kadını olurdum. Ama şimdi buradayız, belki de böyle olması gerekiyordu. Bana geri döndüğün için mutluyum. Bunu yapmayabilirdin. Mavi Yıldız'ın lideriydin ve bana ihtiyacın yoktu. Ama benim sana ihtiyacım var. Ne olursa olsun hayatımda olmanı istiyorum. Sen yokken hiçbir renk yok sanki, her şey tatsız." Acıklı bir iç çekti.
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz - Ana Kurgu] Bir Çift Kral

#27
Bok sözlerini teker teker dinliyor ve hemen ardından seni sertçe duvara dayıyor ve kendini tutamadığını belli edecek kadar sert bir şekilde öpüyor seni. Sen de kendinden geçiyorsun, o da. Başından beri olması gerekenin bu olduğunu ikiniz de biliyorsunuz. Yanlış olduğunu da biliyorsunuz ama şu an sizi durdurabilecek hiçbir şey yok, yaslandığınız binanın çatısından sizi izleyen Observerlar dışında. Bok bir anda çatıda duran figürü fark ediyor ve ikinizin de yere eğilmesini sağlıyor. Hemen ardından çömelmiş bir şekilde hızla binanın arkasına doğru ilerliyorsunuz. Binanın arkasına geçerken Observerların birbirine telsiz ile haber verdiğini görüyor ve ne yapmanız gerektiğini düşünmeye başlıyorsunuz. En yakındaki binanın bahçesine giriyorsunuz, bahçeden geçip bir başka binanın bahçesine doğru ilerliyorsunuz. Bok kaçarken sana dönüyor ve "Güçlerimi kullanırsam Hiperya'da var olan tüm Observerları üstüme çekerim. Hassiktir ya." diyor. Kaçışınız devam ederken, hızla üç binanın bahçelerinden birine dalıyorsunuz. Gürültü ve hareketlilik, Observerlardan uzaklaşmanıza yardımcı oluyor. Bahçenin içindeki sulama makinesinin monoton sesi altında, aniden tanıdık bir ses duyuyorsunuz. Bu ses, sizi yakalamaya çalışanlardan değil, daha dostça bir havası var. Sesin kaynağını bulmak için dikkatle çevrenize bakıyorsunuz, merak ve tedirginlikle birlikte hareket ediyorsunuz. Bahçenin önüne geldiğinizde ise sesin sahibini görüyorsunuz. "Gençler, hop! Ne örüyonuz la burada?"

Yok artık.
► Show Spoiler
Karşınızda bugüne kadar sürekli eşya satın aldığınız, zamanında düğününe bile katıldığınız dükkancı duruyor. Gözlerinize inanamıyorsunuz. Adam, bahçesini suluyor ve adam Hiperya'da. Bok adama göz gezdiriyor ve her şeyden önce en önemli şeyi söylüyor. "Abi, kilo vermişsin?" Dükkancı ise gülümsüyor ve "E genç, evlendik, dinç olmak lazım, daha küçük dükkancılar getireceğiz bu memlekete." diyor. Hemen ardından da "Oğlum siz Dünya'da ne arıyorsunuz? Bela mı arıyorsunuz lan?" diye soruyor. Bok ise "Abi bir dakika, sen kimin tarafındasın öncelikle?" diye soruyor. Dükkancı ise "Max Fahrner diye bir adamla birlikte çalışıyorum ben genç. Şu an gizli görevdeyim, takıl geççççç." diyor. Bok tepkini ölçmek için sana dönüyor ve hemen ardından dükkancıya dönüp "Abi sorun olmazsa iki dakika evinde saklanabilir miyiz?" diye soruyor. Dükkancı gülümsüyor, kabul ediyor ve sizi evine alıyor. Evi oldukça lüks, adamın çok parası olduğu belli oluyor. Birkaç dakika içinde kapı çalıyor ve kapıyı dükkancı açıyor. Kapıda bir Observer var. "Merhaba, yakın zamanda buralarda şüpheli davranan bir erkek bir kadın gördünüz mü? Kadın kızıl ve uzun saçlı, erkek siyah." diye soruyor. Dükkancı ise "Yeğen seni görmedim ben buralarda hiç, yeni mi başladın göreve?" diye soruyor. Observer şaşırıyor ve etrafına baktıktan sonra dükkancıya dönüp "Evet efendim, çok olmadı." diye cevap veriyor. Dükkancı ise cebinden kağıt para çıkarıyor ve "Hayırlı olsun kardeşim, Hiperya size emanet." diyor ve göz kırpıyor. Observer ise ne diyeceğini bilemiyor ve "Çok teşekkür ederim efendim. Ben göreve döneyim." diyerek kapıdan ayrılıyor. Dükkancı kapıyı kapatıyor ve size dönüyor. "Gençler, olay ne? Bizim amacımız sizi korumak, siz tehlikenin göbeğine gelmişsiniz anasını satayım. Ne yapıyonuz burada? Beni mi özlediniz?" diye soruyor ve otoriter bir poz ile sizin cevabınızı bekliyor. Bok ise o kadar yorulmuş görünüyor ki direkt sana bakıp senden bir cevap bekliyor.

Re: [Livei Nyawodz - Ana Kurgu] Bir Çift Kral

#28
Yaptığı dramatik ve hassas konuşmadan sonra Bok'tan bir cevap beklemişti ancak genç adamın söylediği her şeyi dinlemekle yetindiğini fark etti. Tam sinir olmuş bir şekilde ona dönecekti ki kendini aniden sırtı duvara yaslanmış bir vaziyette buldu. Bok bedenini kullanarak onu sıkıştırmış ve dudaklarına doğru eğilerek büyük bir açlıkla onu öpmeye başlamıştı. Livei için etraftaki tüm sesler durmuştu. Yalnızca kendi kalp atışını duyuyor ve Bok'un nefesini yüzünde hissediyordu. Kollarını genç adamın boynuna dolayıp ellerini saçlarının arasından geçirdi ve onu iyice kendisine çekti. Tam şu anda zaman dursa ve tüm kainat yok olsa umurunda olmazdı. Kendini yeniden tam hissettiği nadir anlardan birisiydi. Derken Bok'un onu tutup yere eğilmesi ile birlikte acımasız Dünya'nın gerçekliğine döndü. İşledikleri günahın cezası olsa gerekti bu. Can't have shit in Earth too...

Yakalanmışlardı. Hem de bu kadar hızlı bir şekilde. Böyle bir şey nasıl mümkün olabilirdi ki? Gizlenmek için o kadar uğraştıktan sonra üstelik. Bu hiç de adil değildi. Bok ile birlikte binaların arkalarından eğilerek geçerken observerların telsizlerinden konuştuklarını fark etti. Destek çağırıyorlardı. İşleri bitmişti. Yakalanırlarsa yaptıkları her şey bir hiç uğruna olacaktı. Tek şansları kaçmaya devam etmek ve bir şekilde kalabalıkta yok olmaktı. Bir binanın bahçesinden geçtiler. Bok ona gücünü kullanamayacağını söylemişti. "Sorun değil, kaçalım." Böylece koşuşturmaca ve aksiyon hayatlarında kaldığı yerden yeniden devam etmeye başlamıştı. Güzel görünümlü bir binanın bahçesine daldılar. Burası daha kalabalık olduğu için observerlar ile aralarını açmıştı. Bahçede bir sulama makinesi çalışıyordu. O esnada arkalarından onlarla konuşan bir ses ile irkildiler. Bu ses oldukça tanıdıktı. Hatta...

Dükkan sahibi! Livei'nin daha az önce Bok'a düğününden bahsettiği dükkan sahibiydi! Burada ne işi vardı? Elindeki sulama makinesi ile bahçesini suluyordu. Hiperya'da!? Bok anın şokuyla olsa gerek adamın kilo verdiğini gündeme getirdi. Gerçekten de oldukça kilo vermişti, epey karizmatik görünüyordu. Ardından kimin tarafında olduğunu sorunca Max ile çalıştığını söylemişti. Yani onların tarafındaydı. Livei rahatlamış bir şekilde soluk aldı. Bok ona döndüğünde başıyla onu onayladı. Sonra da evinde saklanmak için izin istedi. Koca yürekli abileri izin vermişti. Adamın evi resmen malikaneydi. Zengin olduğunu düğününe Molchut Serthad'ı getirtmesinden anlamıştı zaten! Eve girdiklerinden çok kısa bir süre sonra kapı çalmıştı ve observerlardan birisi Livei ve Bok'un tanımını yaparak onları görüp görmediğini sormuştu. Livei kalbi ağzında atarak konuşmayı dinlemişti. Satıcı abi oldukça kendinden emin bir tavırla adamı yeni işi için tebrik etmiş ve cebine bir miktar para koyduktan sonra yollamıştı. Tüm bu olanlar o kadar absürttü ki az evvel tüm hayatı gözlerinin önünden geçmiş olmasa yerlere yatarak gülebilirdi. Observer gittikten sonra satıcı abi onlara burada ne işleri olduğunu sormuştu. Livei gülümseyerek söze girdi. "Vay be abim demek sen Dünyalıydın! Bize yardım ettiğin için çok teşekkürler. Hayatımızı kurtardın resmen." Sonrasında adamın sorusunu cevaplamak için devam etti. "Hiperya'da snapshot olanları tespit edebilen bir cihaz olduğunu öğrendik ve bunu ele geçirmek istiyoruz. Ekibimizden çok güvendiğimiz bir arkadaşımızın snapshotunun yapıldığını maalesef acı bir şekilde öğrendik. Başka snapshotlar da olabilir, risk alamayız. Bize yardım edebilecek bir şey biliyor musun?" Aklına Hae'yi unuttukları gelmişti. Sahi, o ne yapıyordu acaba? Tehlikeyi sezip kaçabilmiş miydi?
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz - Ana Kurgu] Bir Çift Kral

#29
Dükkancı, rahatlatıcı ve cana yakın bir tavırla sizi dinliyor ve "Evet genç, o cihazı bulmak önemli. Snapshot teknolojisi maalesef benim de bazı tanıdıklarım için kötü bir sona yol açtı. Ama işiniz biraz zor. Biliyorsunuz, burası Hiperya. Her şey gözetim altında, ama sizin gibi akıllıca hareket edenler için imkansız değil. Cihazın bulunduğu yer, yakınımızdaki bir Observer merkezi diye biliyorum. Oraya girmek kolay olmayacak ama bence başarabilirsiniz." diyor. Dükkancı bir an duraksıyor ve devam ediyor. "Max'le iletişimim var, hemen onu arayayım." Cebinden saatini çıkarıp birkaç tuşa basıyor ve sesli arama yapıyor. Saatin diğer ucundan Max'in sesi geliyor. Dükkancı, sesli olarak Max'e durumu açıklıyor ve sizinle konuşmasını sağlıyor. Max, her şeyden önce size "Siz delirdiniz mi acaba? Bok? Livei? Bunun ne kadar büyük bir risk olduğunun farkında mısınız?" diyerek sizi azarlıyor. Hemen ardından da "Oraya geliyorum." diyor ve görüşmeyi kapatıyor. Max'in sert tepkisi ve ani kararı, odadaki atmosferi bir anda geriyor. Sen, Bok ve dükkancı, Max'in geleceği haberini alıp birbirinize bakıyorsunuz. Bok "İyi mi oldu bu şimdi acaba ya, yoksa işler daha mı karışacak?" diye mırıldanıyor. Dükkancı ise "Merak etmeyin, Max iyi bir adamdır. Sadece biraz... endişeli." diyor ve gülümsemeye çalışıyor. Bu beklenmedik gelişmeyle, Observer merkezine sızma planınızı Max'in gelmesine kadar ertelemek zorunda kalıyorsunuz. Bu sırada dükkancı, sizinle sohbet ederek gerginliği azaltmaya çalışıyor.

Max'in gelmesiyle odanın havası değişiyor. Kapıdan içeri adım attığı anda, tüm dikkatler ona çevriliyor. Bok ve sen, merak ve endişeyle Max'i izliyorsunuz. Max, hızlı adımlarla içeri giriyor ve ciddi bir ifadeyle "Arkadaşlar, tutkunuzu ve isteklerinizi çok iyi anlıyorum ama bana söyleyebilirdiniz. Size yardımcı olabilirdim. Siz de biliyorsunuz, her hareketimiz takip ediliyor. Buraya gelmek büyük bir risk. Ama anladığım kadarıyla önemli bir görev için buradasınız." diyor ve soluklanıyor. "Observer merkezine sızıp cihazı ele geçirmemiz lazım. Bu kolay olmayacak. Her adımımızı dikkatli atmalıyız. Livei, Bok, planınız nedir? Bu cihazı bulmak zorundayız. Ancak önce detaylı bir plan yapmalıyız. Her ihtimali değerlendireceğiz. Riskler büyük, ama bu işi başarmamız gerekiyor. Her birinizin becerileri bu görev için kritik önemde. Hep birlikte başarabiliriz." diye devam ediyor Max. Sözlerini bitirdikten sonra, hepiniz masaya oturup, Observer merkezine sızma planınızı detaylandırmaya başlıyorsunuz. Max'in deneyimi ve bilgisi, bu zorlu görevi planlamada büyük bir avantaj sağlıyor.

Max, Observer merkezinin yapısını ve içeri girmenin yollarını deneyimlerine dayanarak anlatmaya başlıyor. "Observer merkezi, Hiperya'nın en korunaklı binalarından biri. Birkaç katmandan oluşan güvenlik sistemleri var. İlk olarak, dış kameralardan kaçınmamız gerekecek. İçeri sızmanın en iyi yolu, teknisyen veya temizlik personeli gibi giyinmek olabilir. İçeri girdikten sonra, ana kontrol odasına ulaşmalıyız. Orada, cihazın yerini tespit edebileceğimiz sistemler var. Cihaz genellikle en korunaklı odalardan birinde saklanıyor olabilir. Yani muhtemelen yüksek güvenlikli bir araştırma laboratuvarında ya da güvenlik şefinin ofisinde. Ancak unutmayın, her adımımız izleniyor olacak. Görünmez kalmamız şart. Bu da mümkün değil." Son cümlesine şaşkın bir yüz ifadesiyle bakıyorsunuz. Max ise diyor ki "Arkadaşlar, sanırım farkında değilsiniz ama sizin kim olduğunuzu ve şu an nerede olduğunuzu biliyorlar. Öğrendikten sonra kontrol ettim, Hae de sizinleymiş. Onun da nerede olduğunu biliyorlar. İşin kötüsü kendisi artık saat datasında olmadığı için kontrol de edemiyorum anlık ne durumda olduğunu. Tüm bu bahsettiğim planı uygulamanın tek bir yolu var. Hala Observerlık görevini yapmaya devam eden birini bulmak, onu tarafımıza çekmek ve bu göreve onu göndermek." Hemen ardından Bok elini masaya sertçe vuruyor ve "Maxwell, artık bizi yavaşlatmaya çalışıyorsun gibi hissediyorum." diyor. Max ise şaşkın bir yüz ifadesiyle Bok'a bakıyor ve "Hayır dostum, sizin ölmemeniz için uğraşıyorum. Siz şu an Dünya'nın karşısındaki en değerli, en güçlü insanlarsınız. Böyle saçma bir karar ile ölmeniz durumunda her şey boşa gidecek." diyor. Hemen ardından "Şu an burada oturuyor olmamız bile saçmalığın daniskası, onu demeye çalışıyorum." diye ekliyor. Bok ise "Observer bulmak da çok tehlikeli diyeceksin, mecazi söyledim ben diyeceksin. Ne yapacağız? Her an arkadaşımızın kopyası gelir, yer değiştirir ve arkamızdan bıçaklar korkusunu mu yaşayacağız? Şu saatten sonra öleceksek ölelim ya." diyor. Max sana dönüyor ve "Arkadaşına anlatmaya çalışıyorum ama-" derken bir anda Bok Max'i yakasından tutuyor, kendine çekiyor ve "Ben konuşurken bana bakacaksın, anladın mı?" diyor ciddi bir tavırla. Max de öfkeleniyor ve Bok'a keskin bir bakış atıyor. Dükkancı ikisinin arasına girmeye çalışıyor. "Tamam oğlum sakin olun lan." diyor.

İşte o anda, beyninde Hae'nin sesini duyuyorsun. Hae, Observerları takip ettiğini söylüyor, ancak konuşması yarım kalıyor ve bir başkasının sesi yankılanıyor. Bu ses, tanıdık ama yabancı bir tonda, "Livei, dikkat et... tehlike..." diye kesik kesik geliyor, sonra aniden kesiliyor. Bu beklenmedik ses ve kesintiyle birlikte, endişen katlanıyor. Etrafta ne olup bittiğini anlamaya çalışırken, bir yandan da Hae'nin durumunu merak ediyorsun ve ona ne olduğunu düşünüyorsun. Max ve Bok ise hala birbirine bakıyor, odaya hâkim olan gerilim katlanarak artıyor.

Re: [Livei Nyawodz - Ana Kurgu] Bir Çift Kral

#30
Dükkan sahibi aradıkları cihazın yakınlardaki bir observer merkezinde olduğunu söylemişti. Livei bunun ne anlama geldiğini bilmiyordu ancak bu durum biraz evvel onları kovalayan observerların onları nasıl bu kadar çabuk bulduğunu bir nebze de olsa açıklıyordu. Hiperya'da olduklarını daha Hiperya'ya adım attıkları anda öğrenmiş olmalıydılar. Satıcı Max'i arayacağını söylemişti ve Max'in atıldıkları maceraya verdiği tepki tam olarak Livei'nin beklediği gibi olmuştu. Gerçekten de delirmişlerdi, bunun mümkün olduğunu düşünerek aptallık etmiş olmalıydılar. Max'in tepkisi, içinde bulundukları durumun ne kadar riskli olduğunu anlamaları için yeterliydi.

Max odaya sert bir giriş yapmıştı. Burada bulunarak kendini tehlike atıyor olmalıydı zira o da arananlar arasındaydı. Max onlara sağlam bir planları olmadan bu işin yaş olduğunu güzel bir dille anlatmaya çalışmıştı. Observer merkezi binası akıllarının kavrayamayacağı bir seviyede korunuyordu. Güney Tihami'deki merkeze sızma görevi gibi bir şey değildi bu. En iyi şansları temizlik görevlisi gibi giyinerek sızmaktı ancak kılık değiştirmeyi çoktan denemişlerdi ve işe yaramamıştı. Her adımları, söyledikleri her şey dinlenirken gizli kalmaları pek olası değildi. En sonunda Max odadaki file değinmiş ve bu görevin tek yolunun merkezdeki observerlardan birisini taraflarına çekmeleri sonucu cihazın onlara teslim edilmesi olduğunu söylemişti.

İşte tam o noktada sinirler biraz gerilmişti. Bok'un masaya sertçe vurması ile Livei hafifçe yerinden sıçradı. Max onların hayatları için endişeleniyordu, doğruydu, ancak Bok da artık harekete geçmek istiyordu. Snapshot Mavi kırmızı çizgiyi aşmaktı artık. Dünya'nın bile yapmaması gereken bir kötülüktü onun varlığı. Livei Bok'un ne hissettiğini o kadar iyi anlıyordu ki. Kalpleri aynı atıyordu. Onun duygularını gözlerinden okuyup kendinde hissedebiliyordu. Belki de Ingeniumlu oldukları içindi bu duygu ortaklığı. Ancak nerede durmaları gerektiğini bilmeleri gerekiyordu. Böyle bir şeye plansızca atlamak ahmaklık olacaktı. Hiperya'daki observerların seviyesinde değillerdi, buna hazır değillerdi.

Max ve Bok birbirine girmişken ve Satıcı Abi onları ayırmaya çalışırken Livei zihninde Hae'nin sesini duydu. Şükürler olsun ki güvendeydi. Observerları takip ettiğini söylüyordu. Livei ona bu işin peşini bırakıp Ingenium'a dönmesini söyleyecekti ama bunu nasıl yapacağını bilmiyordu. Bu esnada Hae'nin sesi başka bir ses ile kesildi. Tanıdık ama aynı zamanda yabancı bir ses ile. Ona tehlikeli olduğunu, dikkat etmesi gerektiğini söylüyordu. Livei kalbinin ağzında attığını hissetmeye başladı. Elleri bir anda buz kesilmişti, soluk alışverişi kesikleşmişti. Max haklıydı. Burada olmamalıydılar. Hae iyi miydi? Bu yaptıkları düşüncesizlik yüzünden pek çok kişinin hayatı tehlikeye giriyordu.

Livei oturduğu yerden endişeyle kalktı. Odanın içinde birkaç saniye volta atıp kendini toparlamaya çalıştıktan sonra Bok'un sandalyesinin yanına geldi. Onun ellerini Max'in üzerinden çektikten sonra ellerini avuçlarının arasına aldı ve karşısında dizlerinin üzerine çöktü. Gözlerini onun zümrüt yeşili gözlerine odakladı. "Ne hissettiğini biliyorum. Güvende olmak istiyorsun. Sırtını dostlarına korkmadan yaslayabilmek istiyorsun. Birbirimize olan güvenimizi kaybetmememizi istiyorsun. Etrafımızda snapshot olup olmadığından emin olmak istiyorsun. Kendinin snapshot olup olmadığından kesin bir şekilde emin olmak istiyorsun. Ben de seninle birebir aynı şeyleri hissediyorum. Ben de geceleri uykumda boğazlanır mıyım diye korkmadan başımı yastığa koymak istiyorum. Ama böyle fütursuzca ve aceleci davranmamız sadece daha çok acı ve zarar getirecek. Hiperya için hazır değiliz. Olanları gördün. Ingenium'daki herhangi bir mekana sızıyor gibi plan yapamayız burada. Burası farklı. Adım attığımız anda kim olduğumuzu ve nerede olduğumuzu biliyorlardı. Şu anda tüm konuşmalarımızı ve planlarımızı da dinliyorlar. Max bizim iyiliğimizi düşünüyor. Kendini ne kadar çok tehlikeye attı sırf güvende olalım diye hatırlasana? Sırf burada olmak bile inanılmaz tehlikeli onun için. Ona sormadan buraya gelme kararı vermemiz aptalcaydı. Biz Dünyalı değiliz Bok. Biz onlar kadar bilmiyoruz. Dünyalı dostlarımıza güvenmek zorundayız. Bizim ve herkesin iyiliğini istediklerine güvenmek zorundayız. Bu tek başına altından kalkabileceğimiz bir yük değil. Satıcı abi ile karşılaşmasaydık şu anda ölü olabilirdik. Evimize dönelim. Daha iyi hazırlanalım. Daha iyi bir plan yapalım. Daha çok destek toplayalım." Kısa bir süre soluk aldıktan sonra devam etti. "İrlanda'da gittiğimiz kitapçıda bir söz gördüm. İnsan yalnız yüreğiyle doğruyu görebilir, asıl görülmesi gerekeni gözler göremez yazıyordu. Bu beni oldukça etkiledi. Çok bilge bir söz olduğunu düşünüyorum. Gerçeği yüreğimizle görmeyi denediğimiz sürece hiçbir snapshot veya başka pis Dünyalı oyunu bizi kandıramaz. Bir kez gardımızı düşürdük ama bu asla tekrarlanmayacak. Bizi başka bir Thrao kandıramayacak. Ben tek bir tane Bok Jemipech tanıyorum ve biliyorum. Oralarda bir yerde kötü niyetli başka bir Bok Jemipech varsa bile o beni kandıramaz. Başka bir Bok Jemipech'e inanmam. Hepimizi güvende tutacağım, söz veriyorum. Bununla başa çıkabiliriz. Bu başımıza gelen en kötü şey değil, bundan başka şeylerle de mücadele ettik. Thrao'nun snapshotu bizi öldürmek istese öldürmez miydi hem? Sen söyledin bunu, bizi sınıyorlar. Korkalım ve acele karar verip yanlış hareketler yapalım istiyorlar." Bok'un avuçlarının arasındaki ellerini okşadı. "Hadi lütfen şimdi Max'e ve diğer Dünyalı dostlarımıza güvenelim ve bizden ne yapmamızı istiyorlarsa onu yapalım. Sadece bizim iyiliğimiz için değil, tüm Ingenium halkının iyiliği için. Bu yolun sonunda öleceksek bile bu şanlı bir ölüm olsun. Arkamızdan boşu boşuna öldüler çok daha iyisini yapabilirlerdi demesinler."
Image
► Show Spoiler

Return to “Trablo Meydanı”

cron