Re: [Mabi Chüimimuta - Ana Kurgu] Mavi Gökyüzü

#11

Aman Frum ve Ser'im, inanabiliyor musun? Bir anda etrafında önce Thomas, sonra da Djurat'ın güzel sokaklarında, meydanda bulunan insanlar dans etmeye başlıyorlar. Adeta Djurat toplumunun yıldızı oluyorsun. Sen şu anda sadece bir baş belası, bir kudretli ayı, kaplan maskeli pezevenk değil, aynı zamanda dağları bile delebilecek kadar güçlü bir... kişiliğe sahip olan bir adamsın. Sen adamın dibisin. Dans etmeye devam et, şarkı söylemeyi asla bırakma. Mükemmel bir insana ve kusursuz bir şarkıya da asla güvenme. Göster kendini Mabi Mabi!

Thomas, saatini kullanarak Elion'un son kayıtlarını kontrol ediyor ve onun Gedhilfe'de olduğunu belirliyor. Bu bilgiyle, hızla harekete geçiyorsunuz. Djurat'tan Gedhilfe'ye yapacağınız yolculuk için, iki ülke arasında bulunan özel ışınlanma noktalarını kullanmaya karar veriyorsunuz. Bu noktalar, şehirlerin dışında belirli bölgelerde yer alıyor ve güvenli bir ışınlanma sağlıyor. Yürüyerek bu noktalara ulaşmak için, hızlı ama dikkatli adımlar atarak, şehrin sokaklarını ve ara yollarını kullanıyorsunuz. Her adımda etrafınıza dikkatlice bakarak, olası tehlikelere karşı tetikte oluyorsunuz. Varış noktasına ulaştığınızda, Thomas'ın saatini kullanarak, Gedhilfe'deki belirlediğiniz bir ışınlanma noktasına geçiş yapıyorsunuz. Gedhilfe'de daha önce adını duymadığın bir şehre geliyorsunuz ve bomboş bir sokağın köşesinde bulunan içi kırık dökük, dışındaki camlar bile kırılmış bir dükkanın önünde duruyorsunuz. Thomas sana dönüyor ve "Monsieur, burası olması lazım. Ama içeride Elion ile birlikte bir sürü Mavi Yıldız üyesi de olmalı. Eğer hala Observer olsaydım sunuculara ulaşabilir ve kimin nerede olduğunu tespit edebilirdim. Şimdi ise sadece saatimde kayıtlı olan kişileri tespit edebiliyorum." diyor. Siz kendi kendinize konuşurken arkanızdan bir tıkırtı duyuyorsunuz.

Arkana döndüğünde karşında tanıdığın bir adam duruyor, Jüme Ulchig. Jüme, seni ve Thomas'ı karşılarında görünce, bir karışık duygu yumağı içinde konuşmaya başlıyor. "Ah, Mabi, uzun zaman oldu. Djurat'taki günlerimizden beri çok şey değişti. Senin gibi eski bir polis memurunu burada görmek şaşırtıcı demek isterdim ama yaptığın her şeyi öğrendim." Jüme'nin sesinde alaycı bir ton var. "Ve sen, Thomas, hala o saati kullanıyor musun? Ah, Dünya'nın teknolojisi sana ne kadar da iyi hizmet ediyor. Ama unutmayın, burası Gedhilfe. Burada benim kurallarım geçerli." Jüme, hızlıca yaklaşarak mor sezyum alevlerini havaya savuruyor. "Pes edin. Sizden daha güçlüyüm." Jüme'nin yüzünde bir zafer ifadesi beliriyor. Thomas ve sana saldırmaya hazırlanıyor, elleri mor alevlerle doluyor. "Artık Mavi Yıldız'ın bir üyesiyim ve sizin gibi engelleri ortadan kaldırmaktan çekinmeyeceğim." Jüme'nin bu tehditkar sözleri, gerçek bir mücadelenin başlamak üzere olduğunu işaret ediyor. Thomas senin önüne geçiyor ve "Monsieur, siz içeri girin!" diyor. Cümlesini bitirdiği anda bir silah sesi duyuyorsun ve refleks ile gözlerini kapatıyorsun. Bir anda, bir kurşun Thomas'ın göğsüne isabet ediyor. Thomas yere yığılıyor, yüzünde şaşkınlık ve acı ifadesiyle sana bakıyor. Ağzından kan süzülüyor. Thomas'ın yere düşüşüyle senin kalbin sıkışıyor, öfke ve çaresizlik içinde Jüme'ye dönüyorsun. Thomas'ın durumu ciddi, müdahale etmek için hızla ona doğru yöneliyorsun, ama Jüme hala tehlike arz ediyor. Bu durum, sadece bir mücadele değil, hayatta kalma mücadelesi haline geliyor.

Re: [Mabi Chüimimuta - Ana Kurgu] Mavi Gökyüzü

#13
Her şey, bir anlık gelişiyor. Mutsuzluk, tüm mutluluğunu bir anda geride bırakıp karşına çıkabiliyor, umutsuzluk, yıllardır içinde biriktirdiğin tüm umudu silip atabiliyor. Öfke, sanki yaratılışının hamuruymuş gibi zihnine saldırmaya başlıyor. Bir anlığına, her şeyi unuttuğun, en yakın dostunla dans ettiğin ve şarkı söylediğin tüm bu anların içerisinde kaybolmaya çalışırken, kendini dipsiz bir kuyunun içinde buluyorsun.

Sağlığımı kaybetmeye başlıyorum.

Zihnimin parçalandığını hissediyorum.

Buna...

Buna karşı koyamıyorum...

Ben...


Thomas, saatini kullanarak Elion'un son kayıtlarını kontrol etmiş ve onun Gedhilfe'de olduğunu belirlemişti. Hızla harekete geçmiştik, bir an önce ona ulaşmamız gerektiğinin farkındaydık. Işınlanma noktalarından birine giderek Gedhilfe'ye geçme planı yapmıştık, oldukça dikkatli ve temkinli bir şekilde ilerleyerek planımızın işlemesini sağlamaya çalışıyorduk. Thomas saatini kullanarak bizi Gedhilfe'de daha önce adını sanını duymadığımız bir şehre getirmişti, bomboş bir sokağın köşesinde bulunan yıkılmaya yüz tutmuş bir dükkanın önünde duruyorduk. Thomas buranın olabileceğini söylüyordu, Elion ile birlikte bir sürü Mavi Yıldız üyesinin içeride olabileceğini, hala Observer olsa sunuculara ulaşabilip kimin nerede olduğunu tespit edebileceğini söylüyordu. Şimdi ise sadece saatinde kayıtlı olan kişileri tespit edebiliyordu. Bu bile bizim için yeterliydi.

Arkama döndüğümde gördüğüm tanıdık bir yüz, tüm her şeyi değiştirecek kişiydi. Jüme Ulchig yaptığım her şeyi öğrendiğini ve buranın Gedhilfe olduğunu, burada onun kurallarının geçerli olduğunu söylüyordu. Mor sezyum alevlerine gözlerim takılsa da, konuşmaya devam etmesiyle yüzüne doğru kayırdım gözlerimi. Bizden daha güçlü olduğunu ve Mavi Yıldız'ın bir üyesi olduğunu söylüyordu. Bizim gibi engelleri ortadan kaldırmaktan çekinmeyeceğini söylüyordu, çok şanslıydı ki ben de aynı şeyi düşünüyordum. Thomas bir anda önüme geçip, içeri geçmemi söylediğinde bir silah sesiyle etrafımdaki tüm sesler kesilmişti. Kurşun, Thomas'ın göğsüne isabet etmişti.

Thomas, gözlerimin önünde ölmek üzereydi.

Dostumu, kaybetmek üzereydim.

Bunların suçlusu, Mavi Yıldız'dı.

Geiger Hayaletleri stilimi kullandım hızlıca. Birisiyle Thomas'ı bir an önce güvenli bir yere ışınlamaya çalışacağım, hayaletim ona ulaşırken hızlıca söze gireceğim. "Thomas, saatini kullanarak kendini güvenli bir ortama, mümkünse hastaneye ulaştır. Ulaştıramazsan, yarana baskı yap. Birazdan yanına geleceğim. Sakın öleyim deme. Dostumu kaybetmeyeceğim." Kemik Bıçakları stilimi aktive ettikten sonra, Osteo-Kavrama stilini Jüme üstünde kullanacağım. Ardından Kas stilimi bacaklarımda yoğunlaştırıp bir an önce ileriye atılacağım. Herhangi bir kurşun yemeye karşı savunma yapmayacağım, tüm gücümle ve irademle sonuna kadar saldırıda kalacak ve Jüme'nin kellesini omuzlarından ayırmaya çalışacağım. Başaramazsam, bıçaklarımı saplayabildiğim kadar saplayacağım.
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Mabi Chüimimuta - Ana Kurgu] Mavi Gökyüzü

#14

Aniden gelişen olaylar karşısında, hızla Thomas'ı güvenli bir yere ışınlanması için yönlendiriyorsun. Onun güvende olduğundan emin olmak istiyorsun. Ardından, Jüme'ye yönelik hücumun başlıyor. Geiger Hayaletleri stilini kullanarak, Jüme'yi etkisiz hale getirmeye çalışıyorsun, fakat Jüme, Sezyum - Koruyucu Kalkan tekniğiyle savunmasını sağlamlaştırıyor. Mor alevlerle kaplı bu kalkan, saldırıları püskürtüyor ve seni geri itiyor. Jüme'nin saldırısına karşı Kemik Bıçakları ve Osteo-Kavrama stillerini kullanıyorsun, ancak Jüme hızla Sezyum - Sis Perdesi tekniğini devreye sokuyor. Etrafınızı sararak görüşünü engelleyen bu sis, onun konumunu belirsizleştiriyor. Saldırılarına devam etmeye çalışıyorsun, fakat Jüme'nin savunma ve karşı atakları seni sürekli olarak zor durumda bırakıyor.

Öfkenin şiddetiyle harekete geçiyorsun. Jüme'nin mor alevleri havada dans ederken, hızla ona doğru ilerliyorsun. Zihninde sadece bir hedef var: Jüme'yi etkisiz hale getirmek. Ancak Jüme de boş durmuyor. Sezyum - Bıçak Dansı tekniğini kullanarak, mor alevlerle dolu bıçakları havada parıldatıyor. Sen bu bıçaklardan birine dokunur dokunmaz, acıyla irkilirken, onlar etrafında adeta bir dans ediyor. Bir anda, sana doğru hızla ilerleyen Jüme, sinsi bir gülümsemeyle alevlerini daha da artırıyor. Ama pes etmek yok. Kurşunla saldırmanın zamanı gelmişti. Jüme, seni geri itmek için Kurşun - Ağırlıklı Bağlama tekniğini kullanıyor. Yoğun kurşun zincirleri etrafında dolaşmaya başlıyor ve senin hızını kesiyor. Yine de durmuyorsun, tüm gücünle ona doğru ilerlemeye devam ediyorsun. Nihayetinde, Jüme'ye ulaşıyor ve kellesini koparmak için elinden geleni yapıyorsun. Ama Jüme, Sezyum - Koruyucu Kalkan ile son anda seni püskürtüyor. Alevler arasında, Jüme'nin zafer dolu bakışlarına karşı, kendini bir anda yere düşmüş buluyorsun.

Jüme'nin ustalığı ve gücü karşısında, ne kadar güçlü olursan ol, onu alt etmek kolay değil. Ama bu, savaşın sonu değil. Henüz bitmedi. Savaşın kızıştığı bir anda, beklenmedik bir şey oluyor. Jüme'nin elindeki sezyum alevleri birden sönüyor ve yüzünde şaşkınlık ifadesi beliriyor. Gözlerin arasında bir anlık tereddüt beliriyor ve o anda, göğsünden vurulduğunu fark ediyorsun. Gözlerini kaldırdığında, Thomas'ı, yaralı halde ama yine de savaşa devam eden bir savaşçı gibi, Jüme'ye nişan alırken görüyorsun. Thomas, acı içinde olsa da, sana bir bakış atıyor ve "Pes etmedim." diyor. Jüme, yere düşerken, sen ve Thomas birbirinize bakıyorsunuz. Bu savaş, hala devam ediyor. Thomas'ın elindeki silah, savaşın seyrini değiştiren bir koz olarak ortaya çıkıyor.

Savaşın ortasında, bedenin üst üste kullandığın dört farklı stilden dolayı büyük bir baskı altında kalıyor. Miden bulanıyor, başın dönüyor ve burnundan kan damlıyor. Savaşın yorgunluğu ve yaralanmanın acısıyla mücadele ederken, düşmanının yerde yatışını görüyorsun. Thomas'ın son hamlesiyle savaş, beklenmedik bir şekilde sona eriyor ya da en azından duraksıyor, ama senin için mücadele hala devam ediyor. Yorgun bedenin, bu zorlu savaşın ağırlığını taşıyor ve zihnin, savaş alanının kaosundan kurtulmaya çalışıyor.Thomas'a doğru zayıf bir gülümseme atıyorsun, ama bu gülümseme arkasında saklanan acı ve yorgunluğu gizleyemiyor. Thomas istemeyerek de olsa saatini kullanarak kendini hızla ışınlıyor. Jüme'yi yerde tutmak için çok fazla vaktin yok, acilen ona ne yapmak istiyorsan harekete geçmelisin.

Re: [Mabi Chüimimuta - Ana Kurgu] Mavi Gökyüzü

#15
Thomas'ın vurulması, onun için endişelenmek ve aynı zamanda Jüme'ye öfkelenmek, sonuçlarını hiç düşünmeden saldırmama sebep olmuştu. Atom enerjimi sonuna kadar kullanmaya kararlıydım, hatta bunu hiç düşünmemiştim bile. Sonsuz bir kudrete sahipmiş gibi saldırıya geçmiş ve kafamdaki tek amaç olan Jüme'yi öldürme hedefine doğru kör bir şekilde ilerlemiştim. Yaptığım her bir hareket kafamdaki gibi olmasa da birbirini tekrar ediyordu. Ancak Jüme'yi hafife aldığım da başka bir gerçekti, onun gücünü hafife almıştım ve onun verdiği karşılıklardan yara almayı başarmıştım. Jüme zorlu bir rakipti, bunu kabul etmem gerekirdi. Jüme beni durdurmak için elinden geleni yaparken, ben onu öldürmek için tüm çabamı ortaya koyuyordum. Jüme beni bir anda püskürtmeyi başardığında, onun yenebileceği düşüncesi bir anlığına aklıma gelmişse de saldırıya devam etmek istedim. Ancak beklenmeyen bir şey yaşandı.

Göğsünden vurulmuş olması, benim de onun da beklemediği bir hareketti. Thomas yaralı bir halde Jüme'ye nişan almış ve pes etmediğini söylemişti, Jüme yere düşüyor bense Thomas'a bakıyordum sadece. Thomas'ın acısını görebiliyordum, ancak onun savaşa devam ediyor olması suratımda buruk bir gülümsemeye sebep oluyordu. Thomas'ın elindeki silahı görünce benim de bunlardan bir tane edinmem gerektiğini düşündüm. Bu zorlu savaşın içinde yardımcı olabilirdi ve en kötü ihtimal bu zorlu savaşın sonunda tek başıma kalırsam, kafama sıkabilirdim.

Bu düşüncemi daha fazla irdeleyemeden midem bulanamya başladı, başım dönüyordu ve burnumdan kan damlıyordu. Savaşın yorgunluğu, üstüne yaralanmanın acısı ve zihnimdeki çatışmalar birbirine karışıyordu. Buradaki savaştan ziyade çok başka bir savaş verdiğimin farkındaydım. Acaba ne kadar ömrüm kalmıştı? Bu savaşın sonunu görebilecek kadar ömrüm var mıydı? Thomas'a bunu belli etmemek için gülümsedim, acımı ve yorgunluğumu ne kadar gizleyebildiğimi bilmiyorum ancak sadece gülümsemekle yetindim. Thomas kendini güvenceye almak için saatini kullanarak hızla ışınlandı. Bense Jüme'yle birlikte kaldım. Onun sonsuza kadar yerde kalması için Mabi Mabi muştalarımı elime geçirdim. Onun göğsüne oturduktan sonra son bir kez suratına baktım. "Seni affedebilirdim. Thomas'a zarar vermeseydin. Ama senin için bir yargı geldi. Sen cezalandırılmalısın. Son duyduğun ses, celladının olmalı." Sağ yumruk, sol yumruk, sağ yumruk, sol yumruk, Jüme son nefesini verene kadar tüm gücümle ve hızımla yumruklarımı savurmaya başlıyorum. Bu adam öldükten sonra, Thomas'ı bulmam gerek, onu kucaklamalı ve hastahaneye götürmeliyim. Onu yaşatmalıyım.

Ben son nefesimi versem de, Thomas yaşamalı.

Kalan tüm gücümü, tüm irademi, Thomas'ı yaşatmak için harcamalıyım.

Thomas, sakın...

Ölme.
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Mabi Chüimimuta - Ana Kurgu] Mavi Gökyüzü

#16
Zamanın kendisi sanki durmuş gibi, her şey yüreğindeki yoğun öfke ve intikam ateşiyle birleşerek, adeta bir fırtınanın ortasında dans ediyor. Jüme, yerde acı içinde kıvranırken, senin kaslarında biriken tüm güç, onun üzerine yıkılmak üzere toplanıyor. Gökyüzü kara bulutlarla dolu, sanki içindeki fırtına dış dünyaya yansıyormuş gibi. Her bir yumruk, Jüme'nin bedenine çarptığında, karanlık gücün sesi yankılanıyor. Yumruklar, hem fiziksel bir acı hem de bir adalet aracı olarak Jüme'yi esir alıyor. Yüzünde, bir yandan öfke ve intikam arzusu, diğer yandan ise acı ve yorgunluktan kaynaklanan bir matlık var. Her bir darbe, Jüme'nin hayatının sona ermesine bir adım daha yaklaştırıyor. Bu, sadece bir dövüş değil, bir kader savaşı, bir var olma mücadelesi. Jüme'nin bedeni artık vuruşlarına karşı koyamaz durumda. Son bir yumrukla, Jüme'nin bedeni sessizce yere seriliyor. Yüzünde hala o alaycı ifade var, ama artık hareketsiz. Birkaç saniye boyunca Jüme'nin cansız bedenine bakıyorsun, sonra yavaşça ayağa kalkıyorsun. Vücudundaki her kas, her sinir, her damar savaşın ağırlığını taşıyor. Gözlerinde hala savaşın ateşi yanıyor, ama içinde bir yorgunluk, bir hüzün var. Gözlerin, Thomas'ın yere düştüğü yere kayıyor ve onun hayatta olup olmadığını merak ediyorsun. Savaşın sona ermesiyle birlikte, içindeki öfke ve intikam duygusu yerini endişeye bırakıyor. Thomas'ın akıbetini öğrenmek, onu kurtarmak, şimdi tek amacın.

Jüme'nin cansız bedenine son bir bakış attıktan sonra, gözlerini saatine çeviriyorsun. Thomas'ın konumunu hızla bulmak zorundasın. Parmakların, saatin ekranı üzerinde hızla dans ediyor, her dokunuşla Thomas'a bir adım daha yaklaşıyorsun. Birkaç saniye içinde koordinatları belirleyip, ışınlanma işlemi için gerekli ayarlamaları tamamlıyorsun. Ne yaptığını tam olarak bilmiyorsun ama Thomas'tan gördüğün kadarını uygulamaya çalışıyorsun. Bir anda, etrafını saran ışık parıltılarıyla beraber, seni çevreleyen manzara değişiyor. Gözlerini açtığında, kendini yabancı bir yerde buluyorsun. Gözlerini açtığında, karşında beklenmedik bir şekilde Jükum'u buluyorsun. Onun yüzünde sana doğru ilerlerken bir şaşkınlık, ardından ise tanıdık bir sevinç ifadesi beliriyor. Jükum, seni görür görmez, hızla adım atarak seni sıkı bir kucaklamaya sarılıyor. "Mabi, şükürler olsun ki iyisin!" diye haykırıyor. Sıcaklığı ve samimiyeti, uzun süredir kaybettiğini düşündüğün bir dostluğun yeniden canlanmasını hissettiriyor. Jükum gülümseyerek "Thomas burada. Biraz dinleniyor, durumu stabil ama ihtiyacı olan tek şey biraz dinlenmek." diyor. Bu haberle rahat bir nefes alıyorsun. Jükum, seni Thomas'ın yanına götürüyor. Yol boyunca, eski günleri, maceraları ve geçmişteki olayları konuşuyorsunuz. Jükum'un sesinde eski günlerin nostaljisi ve şimdiki zamana dair bir memnuniyet duyuluyor. "Biz üçümüz ne çok şey atlattık." diyor Jükum, hafif bir gülümsemeyle.

Thomas'ın yanına vardığınızda, onu derin bir uykuda buluyorsun. Yüzünde huzurlu bir ifade var. Jükum "Onu buraya getirdim, en güvenli yer burası diye düşündüm." diye açıklıyor. Sen de hak veriyorsun, çünkü burası Jükum ile tanıştıktan sonra geldiğin ve Thomas ile ilk tanıştığın bina. Thomas'ın yavaşça nefes aldığını görünce, içinde bir rahatlama hissediyorsun. Onun güvende olduğunu bilmek, içindeki tüm endişeyi hafifletiyor. Bir anda arkandan tanıdık bir ses duyuyorsun. "Öldürmemesi için ben emir vermiştim." Arkana dönüyorsun ve karşında Vezir Elion'u görüyorsun. Pencerenin üstünde oturuyor. Gülümsüyor ve gözlerini Thomas'a çeviriyor. "Ben öldürme dedim, Jüme de hayati bir riske sokmamış kendisini. Ama siz ne yaptınız? Başarılı bir element kullanıcısını bu dünyadan sildiniz. Sizce biz mi gaddarız, siz mi?" Jükum öfke dolu gözlerle Elion'a bakıyor ve "Davetsiz misafirleri sevmem, ne yapacağız şimdi?" diye soruyor. Elion ise kısa süreliğine Jükum'a dönüyor ve "Gerçekten benim için önemli olan insanlarla konuşmak istiyorum Jükum, o kadar rahatsız olduysan sayın Mabi ile dışarıda da konuşabiliriz." diyor. Tekrardan Mabi'ye dönüyor, oturduğu yerden iniyor ve sana doğru yürümeye başlıyor. "Sen öldürdün onu Mabi. O yumrukları atarken izledim seni. Bir insanın yaşama hakkını bu kadar kolay alabilen bir insanın erdem örneği olduğuna mı inanmalıyım? Söylesene bana, neden bu savaşta farklı taraflardayız? Neden üçüncü bir taraf oluşturmak zorundasınız? Hatta Mabi, bizim tam olarak ne yapmak istediğimizi biliyor musun da bu kadar karşı çıkıyorsun? Onu söyle bana." Sana daha da yaklaşıyor. "Yoksa iğrenç, kokuşmuş, öfkeden kudurmuş ruhunun acısını bastırmak, dindirmenin tek yolu bir düşman bellemek ve o düşmanı yok etmek mi?" Biraz da olsa uzaklaşıyor ve seni dinlemeye hazırlıyor kendini. Ne diyeceksin Kudretli Ayı?

Re: [Mabi Chüimimuta - Ana Kurgu] Mavi Gökyüzü

#17
Jüme'nin suratına attığım her bir yumruk, belki de kendi adaletimin vücut bulmuş halini yansıtıyordu. Yumruğumun her biri onun suratıyla temasa geçtiğinde, üzerimdeki tüm acıyı bırakıyor gibi hissediyordum. İçime dolan karanlığın esiri olmaya başladığımı biliyordum. Bunu hiçbir zaman istememiştim, kendime verdiğim en büyük sözü tutmamış olmak buruk bir utançla dolduruyordu içimi. Ben, babam gibi olmayacaktım sözde. Onun gibi karanlık bir insan olmayı istememiştim hiçbir zaman. Ancak, ne de olsa onun kanını damarlarımda taşıyorum, değil mi? Belki de geçtiğim yollar gerçekten zorluydu. Bir bahane sunmak istiyorum kendime, ancak geçerli bir bahane bulamıyorum bir türlü. Thomas'ın canının yanmış olması, dostumun gözlerimin önünde ölebilecek olması, bu durumun yaşattığı korku beni bu karanlığın içine çekmeye devam ediyordu. İşin en kötü tarafı ise, karanlığın içine çekildikçe daha güçlü hissediyordum kendimi. Daha cansız, daha utanç dolu hissetmeme rağmen bu merhametsizlik ve saldırganlık daha güçlü hissettiriyordu beni. Ama bunca canı gözümü kırpmadan almışken aklımda dönüp duran tek bir soru vardı.

Ben gerçekten yaşamaya değer bir adam mıydım?

Jüme'nin cansız bedenine son bir kez daha baktım. Hiçbir şey hissetmedim. Ne bir pişmanlık, ne bir acıma, hiçbir şey. Sadece, nefes almayan bir et yığını görüyordum karşımda. Saatime baktım, Thomas'ın konumunu bulmak için tuşlarını elledim, ekranında gezindim. Thomas önceden ne yapmışsa onun yaptıklarını taklit etmeye çalıştım. Birkaç koordinat belirlemesi ve ışınlama işlemlerinden sonra etrafımı saran ışık parıltılarıyla kendimi yabancı bir yerde buluyordum. Jükum karşımdaydı, suratındaki şaşkınlık ve sevinç ifadesine karşılık fazla tepki veremeden hafifçe tebessüm ediyordum. Jükum sarıldığında, neredeyse kendimi bırakacak durumdaydım, ancak bir şekilde ayakta tutunmayı başarıp onun sevgi dolu sözlerini dinledim. Ancak bir cevap vermedim. Tek istediğim Thomas'ı görmekti. Jükum'la eski günlerden konuştuk, maceralarımızı irdeledik, onun sayesinde ağzımı açabildim biraz daha.

Thomas'ın derin bir uykuda olduğunu gördüm, yavaşça nefes aldığını görüyor olmak içimi rahatlattı. Elini tuttum, "Monsiuer demeni bekliyorum." dedikten sonra gülümsedim. Ancak gülümsemem de pek uzun sürmedi. Arkamdan gelen tanıdık bir sese gözlerimi döndürmemle birlikte Vezir Elion'u görmem bir oldu. Bir şekilde bizi bulmayı başarmıştı. Jüme'ye öldürmemesi için emir verdiğini ve bu yüzden Thomas'ın hayati bir tehlikesi olmadığını söylüyordu. Benimse başarılı bir element kullanıcısını dünyadan sildiğimi söylüyordu. Evet, onun söylediği gibi, ben bir gaddarım. Kudretli Gaddar Ayı.

Jükum'un konuşmasının ardından Elion, o rahatsız oluyorsa ikimizin dışarıda konuşabileceğini söylüyordu. Oturduğu yerden inip karşıma gelmiş ve onu öldürdüğümü, izlediğini söylüyordu. Benim bildiğim şeyleri neden bana anlatıyordu emin değilim. Sorduğu soruları kendi zihnimde birkaç kere süzgeçten geçirdim. Hakaretlerini bile sindirdim ve tek bir kelime laf etmedim. Biraz olsa uzaklaşıyordu gözlerimi ondan ayırmasam da.

"Sence bu bir lütuf mu, Elion? Arkadaşımın orada yatıyor olması ve senin onun canını bağışladığını düşünmen, bu bir lütuf mu? Sana saygı mı duymalıyım? Yoksa bu bir gözdağı mı? Yoksa sen, tanrı mısın? İstediklerinin canını bağışlayan ve bunu bir lütufmuş gibi önüme sunan bir tanrı? Bu yüzden, sen güzeller güzeli bir ruha sahipsin ve ben iğrenç, kokuşmuş bir ruha öyle mi?" Birkaç adım ileriye attım. Suratımda öfkenin, intikamın ve acının verdiği bir gülümseme vardı. Ağzımdan çıkan her bir kelime daha öfkeli, daha kanasusamış bir şekilde çıkıyordu. "Gözdağı nasıl verilir attığım her bir yumrukta öğrendin mi Elion? Jüme son nefesini verirken, gördüğü son şey olduğumda, gerçek gözdağının ne olduğunu öğrenebildin mi? Onun canını bağışlamama kararı aldığımda, onun ölmesi gerektiğine yargı getirdiğimde, tanrı nasıl olunur öğrenebildin mi Elion?" Bir adım daha attım önüne doğru. "Seninle bir şey konuşmayacağız. Senin hakkında yargı verildi. Senin aksine, ben senin ölüm emrini çoktan verdim."

Tam arkamı dönüp gidecektim ki, onun burada olmasının bir fırsat olduğunu düşündüm. "Buraya gelecek cesaretin varsa, dışarıda dövüşmeye ne dersin Elion? Seninle hiçbir zaman ittifak olmayacağız ve her zaman birbirimize düşman kalacağız. Bu işi bugün, burada bitirelim. İkimizden biri yaşayacak, birisi ise dışarıda toprağın içerisinde çürüyecek. Ne dersin? Yoksa can bağışlayan korkak bir göt olarak gitmeyi mi tercih edersin? Mavi Yıldız'ın Vezir Elion'u, hangisini tercih eder? Korkak, yavşak bir göt olarak kaçmayı mı yoksa teklifi az biraz erkeklik yapıp kabul etmeyi mi?"

Bu meseleyi bugün çözeceğiz.
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Mabi Chüimimuta - Ana Kurgu] Mavi Gökyüzü

#18
Elion gözlerinin içine bakıyor, olabildiğince ciddi bir yüz ifadesiyle "Can bağışlayan korkak bir göt olarak gitmeyi tercih ederim." diyor. "Erkeklikten uzak kalmayı, korkak, yavşak bir göt olarak kaçmayı tercih ederim." Pencereye doğru yavaşça yürüyor. "Şu an burada ölümüne dövüşürsek elde edeceğimiz sonuç belli, ikimizden biri ölecek, diğeri de sürünecek. Ben bunu istemiyorum, Mabi. Hatta spesifik olarak seni öldürmek istemiyorum. Senin ne kadar ileri gidebileceğini merak ediyorum. Yöntemlerimiz farklı olabilir, beni öldürmeyi denemek istersen karşılığını veririm, ama ben seni son ana kadar öldürmeyeceğim. Sevdiklerini teker teker elinden alacağım ve amacım uğruna senin amacına sahip olan her şeyi teker teker yok edeceğim. Bunu başarabileceğime de inanıyorum. Sen yok edeceğim son şey olacaksın. O gün gelince görüşürüz." Elion, göz açıp kapayıncaya kadar yok oluyor. Gözlerini kapayıp, derin bir nefes alıyorsun. Bir an için, bu kaosun ortasında sakinleşmeye çalışıyorsun. Önünde duran zorluklar ve tehlikeler, sana sadece güç ve azim veriyor. Şimdi, önündeki yolu net bir şekilde görüyorsun. Koruman gerekenler, yapman gerekenler... Bu savaşın sonunda, sadece senin değil, tüm Ingenium halkının kaderi belirlenecek. Bu anı, kendi amaçlarını ve değerlerini yeniden teyit etmek için kullanıyorsun.

Jükum senin yanına yaklaşıyor, yüzünde endişeli bir ifade var. "Mabi. Elion'la daha önce karşılaşmıştım. Bu kıtada çok nadir bulunan bir yeteneğe sahip. İkna gücü yüksek, karizmatik ve manipülatif bir adam. Ama en önemlisi, her zaman en büyük planı düşünüyor. Onun hedefi, her zaman büyük resmi görmek. Oyunları ve stratejileri, sadece onun bildiği bir hedefe ulaşmak için. Sana karşı olan tavrı da bunun bir parçası. Her hareketi, bir adım ileriye gitmek için. Seni, Ingenium'u ve tüm düzeni alt üst etmeye çalışıyor. Mavi Yıldız Dünya gezegenini yönetmek istiyorlar. Element kullanıcılarını normal insanlardan üstün görüyorlar ve iki gezegeni de birlikte yönetmek istiyorlar. Dünya'nın ne kadar kötü olduğunu biliyorum ama bunlar da çok farklı değiller. Bu konuda ne hissetmem gerektiğini bilmiyorum." Jükum, Thomas'a bakıyor ve sana dönüp "Sen git istersen, Thomas biraz daha burada kalsa iyi olur." diyor.

Bir anda, sıradan bir odayı kaosun merkezi haline getiren bir sahne ortaya çıkıyor. Kapıdan ve camdan, ellerinde şırıngalar taşıyan Mavi Yıldız üyeleri, planlı bir baskınla içeri giriyorlar. Yaklaşık on beş kadar üye, her biri ölümüne bir kararlılıkla, şırıngaları kendi bedenlerine hızla saplıyor. Bu ilk şırınga eylemi bitmeden, ikinci bir şırınga daha çıkarıp tekrar vücutlarına saplıyorlar. Nedenini bilmiyorsun, ama nedense ne yapmaya çalıştıklarını çok iyi biliyorsun. İki arkadaşın da seninle birlikte odada. Biri baygın, biri ise etrafında gerçekleşenleri şaşkınlıkla izliyor. Kendini kurtarabilirsin. Üçüncü şırıngayı çıkarmaya hazırlanıyorlar. Anlaşılan kendilerini önemsemiyorlar, onlar için ölmek görevin bir parçası. Çok ama çok az vaktin var.

Re: [Mabi Chüimimuta - Ana Kurgu] Mavi Gökyüzü

#19
Elion, düello teklifimi reddetti. Zaten böyle adamların korkak, yavşak götler olduğunu biliyordum. Yine de bir nebze onu burada durdurabileceğimi düşünüyordum. Ancak o gitmeyi tercih etti, yine gitmeden önce bana gözdağı vermeyi denedi. Her şeyi elimden alacağını söylüyordu, burada kalan son kişi olana kadar. Tüm sevdiklerimi, her şeyi çalacağını ve en son ben kaldığımda beni yok edeceğini söylüyordu. Bunu başaramazdı. Ona yumruk atmak istedim, o gitmeden önce ona saldırmak istedim ancak bunu yapamadım. Yanımda duran iki kişiyi riske atamadım, eğer bir düello olsaydı onu öldüreceğimden emin olduğum için bu riski alabilecektim ancak burada, onların yanında dövüşemezdim. Neler yaşanacağı belli olmazdı. Bütün öfkemle Elion'un gidişini seyrederken, Jükum'un sesi kulaklarımda yankılandı.

Daha önce Elion'la karşılaştığını ve bu kıtada çok nadir bulunan bir yeteneği olduğunu söylüyordu. İkna gücünün yüksek, karizmatik ve manipülatif bir adam olduğunu ekliyordu. Böyle birinin lider olması anormal değildi. En önemlisi olarak, her zaman en büyük planı düşündüğünü söylüyordu, oyunları ve stratejileri sadece onun bildiği hedefe ulaşmak içinmiş. Bana karşı olan tavrının da bu olduğunu söylüyordu. Ingenium'u, beni ve tüm düzeni alt üst etmek istiyormuş, Mavi Yıldız olarak Dünya gezegenini hükmetmek istiyorlarmış. Element kullanıcılarını normal insanlardan üstün gördükleri için, iki gezegeni de beraber yönetmek istiyorlarmış. Jükum tam benim gidebileceğimi söylerken, kapıdan ve camdan ellerinde şırıngalar taşıyan Mavi Yıldız üyeleri içeriye planlı bir baskın atıyorlardı.

On beş kadar üye, her biri ölümüne bir kararlılıkla şırıngaları kendilerine saplıyorlardı. Sonrasında ikinci şırıngayı da saplıyorlardı. Ne yapmaya çalıştıklarını çok iyi bilsem de, herkesi kurtarabilecek zamanım olmadığının farkındaydım. Sadece kendimi kurtarabilecek kadar zamanım vardı ve bunu farklı bir şekilde kullanmalıydım. Üçüncü şırıngayı çıkardıklarını gördüğümde, elimi hızlıca bileğime atarak saatin koordinatları ile oynamaya başladım. Buradan uzak bir koordinatı işaretlemeye uğraştım. Buraya ölmek için gelmişlerdi ve kendimi kurtaracağımı düşünüyor olmalıydılar. Elion istediğinin peşinden giden bir adam gibi duruyordu, Jükum ve Thomas'ı burada halledip benim kaçmamı izleyecekti. Bense iki dostumu kaybetmiş olacaktım.

Koordinat ayarlamasını olabildiğince hızlı bitirmeye uğraştıktan sonra arkamı döndüm. Bütün hızım ve gücümle Jükum'u bileğinden yakaladım, kaçamayacağı şekilde sıkıp saati bileğine takacağım. "Frip'i bul. Onu bulamazsan, ondan sonra en güvendiğim kişi olan Livei'yi bul. Her kimin yanına gidersen git, seni Mabi'nin yolladığını ve hepinizi çok sevdiğini söyle. Herkese şahsi olarak, onu çok sevdiğimi söyle. Şunu unutma, seni seviyorum. Canlı çıkarsam sizi bulacağım." Dedikten sonra Jükum'u yollamak için saatin düğmesine bastım. Bu adamlar dördüncü şırıngayı basmadan Thomas'ın bileğine yöneldim. Aynı koordinatları ona da girip, onu bu odadan Jükum'un yanına yollayacağım. Kendimi kurtarmak için olan vakti, ikisini kurtarmak için harcayacağım. Gerekirse hızlanmak için Kalsiyum stilimden de güç alacağım.

Thomas'ın saatine basmadan önce söyleyeceğim tek bir şey olacak.

"Tekrar görüşeceğiz dostum. Burada veya başka bir yerde. Tekrar beraber güleceğiz."
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Mabi Chüimimuta - Ana Kurgu] Mavi Gökyüzü

#20

"Mabi Mabi, hadi bırak artık top oynamayı!"

Odundan yapılmış evin camından bakan Gati Chüimimuta, oğlunu sesini biraz yükselterek çağırıyor. Oğlunun aralıksız her akşam arkadaşlarıyla top oynamak için yemek vaktini geçirdiği günlük bir düzene alışmış olan Gati, oğlunu kulağından çeke çeke eve getiriyor. Detga ve Iyur da yemeğe davetliymiş bu akşam, herkes masada. Oğul da zar zor masaya oturtuluyor ve yemeğe başlanıyor. Tabii oğulun ilk dalga geçtiği şey Iyur nine oluyor. Iyur nine ise "Ben daha 20 yaşındayım, sen kimin yaşıyla dalga geçiyorsun?!" diyerek kızdığını belli ediyor. Detga dede ise muhabbete kahkahalarıyla katıyor kendini. Gati'nin kocası Elchub henüz işten dönmemiş. Geç saatlerde dönüyor, her zamanki gibi. Ama yine de sıcak, mutlu bir ortam var. Oğul bu sahneyi görüyor ve ne kadar sıcakkanlı, ne kadar içi ısıtan bir ortam olduğunu görüyor. Düşünüyor, ne kadar mutlu, huzurlu ve güvende olduğunu hissediyor. Sevdiği insanların yanı başında olduğunu bilmenin getirdiği o iç huzuru kabul ediyor, kendini huzura gömüyor ve sonsuza dek buna minnettar kalacağını hatırlatıyor kendine. Kavgacı bir çocuk, zamanı gelince fevri davranıyor, ani kararlar alabiliyor. Gerektiğinde çok tembel, gerektiğinde çok inatçı olabiliyor. Ama bir yandan da kendini olduğu gibi yansıtma konusunda herkesten, ama herkesten daha iyi. Nice trajedileri ve travmaları geride bıraktı ama hiçbir şey pes etmesine sebep olmadı. Pes etmesine sebep olabilecek bir şey var ise o da kendisinden ödün verip bir başkasını kurtarmak için olurdu. İşte oğul, böyle bir insan. İşte Kudretli Ayı, böyle bir insan. İşte Mabi Chüimimuta, böyle bir insan.

Başarılı bir şekilde önce Jükum'u, sonra Thomas'ı odadan başka bir yere yollamayı başarıyorsun. Etrafında kendini imha etmeye hazır olan Mavi Yıldız üyelerini görüyorsun. Saniyeler içinde gerçekleşecek olan bu olaylar artın gözünde ağır çekim olarak görünüyor. Bekliyorsun, bekliyorsun, ilk kıvılcım çıkana kadar bekliyorsun. Eninde sonunda çıkıyor. Herkesin teker teker parçalarına ayrıldığına tanıklık ediyorsun. Eninde sonunda sıranın sana geleceğini biliyorsun. Thomas'ın, Jükum'un, Livei'nin, Dufo'nun ve diğerlerinin yüzünü aklında canlandırıyorsun. Berrak, geleceği aydınlık yüzler hepsi. Artık bedeninin ısınmaya başladığını hissediyorsun. Gözlerini kaçınılmaza kapatıyorsun.

Gözlerini açıyorsun.

Karşında kendini görüyorsun.

Gözlerini kapatıyorsun.

Gözlerini bir laboratuvarda açıyorsun. Her yer tanımadığın teknolojik aletlerle dolu. Kimse yok. Odada kapı bile yok. Bedenini hareket ettirebiliyorsun. Ayağa kalkıyorsun.

Bir terslik var.
Locked

Return to “Gide Meydanı”

cron