Re: [Wændz Neidthad - Ana Kurgu] Yangın

#11
Gece sokaklarda beraber yürürken Meinsu'nun elinden tutmak ruhumu besliyor gibi geliyordu. Meinsu'nun gözlerindeki parıltı benim için de bir umut oluyor ve kendimi oldukça mutlu hissediyordum. Eve vardığımızda onu kibarca içeri davet ediyordum. En son eve ne zaman birini davet ettiğimi hatırlamıyordum bile. Ancak ona yaşadığım yeri göstermek için can atıyordum. Evin içerisinde attığım adımlarla belki de bir daha hiç dışarı çıkmasam daha mutlu olurum diye içimden geçirmiyor değildim. Sıcak ve güvenli evim, yumuşak yastığım, sağlıklı yiyeceklerim ve pencereden içeri giren gün ışığı bana ihtiyacım olan her şeyi veriyor gibiydi. Peki gerçekten her şeyi veriyor muydu?

Meinsu'ya kahve yapmak için mutfağa girmiştim. Misafirim olduğu için kendimi huzurlu hissediyordum. Elimden gelen en iyi kahveyi çıkarmak için özen veriyordum. Kahvenin pişmesini beklerken gelen sessiz adımlar karşısında güven hissi ile yaklaşmasını umuyordum sadece. Ardından yavaşça arkamdan yaklaşıp belime sarıldığında yüzümün kızardığına emindim. Biraz utanmış olsam da verdiği o bir anlık huzur ve sıcaklık tarifsiz kalıyordu. Anı bozmuyor, kahveye başka yapılacak bir şeymiş gibi çok hafifçe bir tur karıştırıp anın tadını yaşıyordum. Omzuma yaslandıktan sonra nazikçe kurduğu cümle karşısında utancımdan iyice kızarmıştım ancak kızarmamın tek sebebi sözleri değil, elini vücudumda gezdiriyor oluşuydu.

O salona döndükten sonra hafifçe nefes tazeleyip toparlandım kahveleri alıp salona döndüm. Usulca Meinsu'ya kahvesini uzattığında ilk tepkisini merakla izliyor ve o memnuniyet ifadesini gördüğümde içimde bir coşku fırtınası kopuyordu. "Teşekkür ederim. Senin için..." derken iyice yaklaştığını gördüğümde sözüm yarıda kesiliyordu. Elini elime koyup sıcak gülümsemesiyle beni uzun zamandır izlediğini fısıldıyordu. Ardından daha da yaklaşıp bacağımı okşamaya başlıyor ve gördüğü en güzel kız olabileceğini söylüyordu. Ardından uzaklaşıp düzgünce oturduktan sonra söyleyeceğim şeyi soruyordu. Sonrasında bana söyleyeceği varmış. Bir an düşünceyle başımı hafifçe öne eğiyordum. Bu kendimin de bilemediği bir konuydu aslında. Avuçlarımı birleştirip parmaklarımı birbirine sürterken "Şey, Meinsu ben... Bana demişlerdi ki, doktorlar senin insan DNA'sını etkileyebilme yeteneğin var demişti ve... Bu doğru mu bilemiyorum, dahası varsa bile bu yeteneğe hakim bile değilim ama... bir yolunu bulursak, bunu tüm o bizi kullanmaya çalışan insanları ortadan kaldırdıktan sonra kalan siviller için kullansak... Olmaz mı?" diyecektim.

Re: [Wændz Neidthad - Ana Kurgu] Yangın

#12
Meinsu, senin konuşmanı sabırla dinliyor. Gözlerinde inadına bir kararlılık, heyecan verici bir tutku var. Elini sıkıca tutuyor ve derin bir nefes alıyor. "Wændz, düşüncelerin beni gerçekten çok sevindiriyor. Ama sanırım insan DNA'sını etkileme yeteneğinin tam gücünü ve potansiyelini kavrayamıyorsun." Ayağa kalkıyor ve senin önünde dikilmeye başlıyor. Bakışları sana kilitlenmiş bir halde devam ediyor. "Bu yetenek sadece insanları iyileştirmek ya da güçlendirmekle sınırlı değil. Çok daha fazlası olabilir. Düşün bir kere! Bizler üstün varlıklarız, element kullanabiliyoruz, insanüstü güçlere sahibiz. Dünya'dakiler ise ne yazık ki sadece ilkel, sıradan canlılar. Orada yaşadıkları şartlar belki onlar için yeterli refah ve sağlık standartlarını karşılıyor olabilir. Ama bizim için değil, en azından bugüne kadar değildi..." Başını iki yana sallıyor, gözlerindeki parıltı daha da artıyor. "Hayır, artık yeni bir çağın başlaması gerekiyor Wændz. Bir çağ ki, orada ebediyen biz üstün ırk olacağız! Düşünsene, senin muazzam DNA dönüştürme yeteneğin sayesinde insanlığın tamamen yeni bir evrimini başlatabiliriz. Onları kökten değiştirebilir, bizim gibi element kullanabilen, üstün bir ırk haline getirebiliriz. Hatta belki de bundan daha da ileri gidebiliriz..." Sana doğru eğiliyor, avuçlarını nazikçe yüzüne götürüyor. "Belki de tamamen yepyeni bir tür yaratmamız gerekir? İnsanlığı geride bırakıp, evrimde bir sonraki adımı atmak... Bunların hepsi senin sayende olacak Wændz. Bir tanrıça gibi, insanlığın bir sonraki aşamasını belirleyeceksin." Parmaklarını okşayıcı bir şekilde yanağında gezdiriyor. "Bana katıl ve birlikte tarihin akışını değiştirelim! Dünyadakileri de artık boyunduruğumuz altına alacağız. Sonsuza dek bize itaat edecekler." Gözlerinin içine bakıyor, bir anlığına duraksayıp konuşmasını sürdürüyor. "Ama bu kadarla kalmayacak tabii ki..." Dizleri üzerine çökerek tam karşına geçiyor. Ellerini nazikçe bacaklarına koyuyor. "Hep birlikte tarihteki en güçlü varlıklar olacağız. Krallar ve kraliçeler gibi yaşayacağız. Hayatımızın her anını birlikte yaşayacağız. Gücümüzü, üstünlüğümüzü tüm aleme göstereceğiz." Tekrar ayağa kalkıyor ve yüzünü sana daha da yaklaştırıyor, dudakları neredeyse seninkilerle temas edecek. "Birlikte olduğumuz müddetçe hiçbir şey bizi durduramaz Wændz. Ne dersin? Bana katılır mısın?"

Meinsu'nun gözleri, arzuyla parıldıyor. Sözlerinin her nefesinde, senin önündeki bu muhteşem kaderi kucaklamanı diliyor. Ellerini nazikçe bacaklarına koymuş, sıcak teninden akan enerjinin bedenine yayıldığını hissediyorsun. Gözlerini kırpmadan, yoğun bir şekilde bakıyor sana. Tıpkı bir avcının avını süzdüğü gibi, ama bu sefer avı sen değilsin, ruhunun derinliklerindeki o müthiş güç. Yaklaşıyor, yaklaşıyor ve dudakları seninkilerle temas edecek kadar üzerine eğiliyor. Bir an duraksıyor, sanki içindeki o aşırı arzuyu zaptedemiyor. Yutkunuyor ve soluğu hafifçe hızlanıyor. Sen de kalp atışlarının gümbürtülerini hissediyorsun. Sonra aniden sana doğru hamle yapıyor. Ellerini ensene dolayarak sımsıkı tutuyor ve sert bir hareketle dudaklarını dudaklarına bastırıyor. Öpücüğün başında acele ediyor, ısrarlı ve hırslı bir şekilde sana sahip olmak istiyor. Ama hemen ardından yavaşlıyor ve derinleşiyor. Meinsu'nun narin elleri sırtını okşuyor, belini sıkıca sarmalıyor. Sen de ister istemez karşılık veriyorsun, ellerini saçlarına gömüyor ve onu kendine çekiyorsun. Bir süre öpüşmeye devam ediyorsunuz. Meinsu seni kolaylıkla yere deviriyor. Üzerine çıkıp bedenini senin bedenine kenetliyor. Nihayet geri çekiliyor, ağzından hafif bir inilti kaçıyor. Soluk soluğa, istekli gözlerle sana bakıyor. "Yapalım mı?" diyor, gözlerinin içine bakıyor ve cevabını bekliyor.

Re: [Wændz Neidthad - Ana Kurgu] Yangın

#13
Meinsu'yu dinlerken yüzüme istemsiz bir ciddiyet düşüyor ve dirseklerimi dizlerime dayadıktan sonra ellerimi kavuşturup çenemi dayıyor, boşluğa bakarken sözlerini dinliyordum. Konuşmasının temelinde, ortasında ve sonucunda hep benden faydalanma söz konusuydu. Varlığm mevcut olan planların yapısını değiştirmiş ve olacakların tam ortasına, bir bilinmezliğin içerisine beni atmış gibi görünüyordu. Üstün ırk olma gibi aşağılık kompleksli düşüncelerim bulunmuyordu. Dahası Dünya'dakilerin hepsini düşman olarak görmek için yeterli sebebim yoktu ve olabileceğini de sanmıyordum. Bu gezegende parkın karşında kurulan laboratuvarı bile fark edemeyen bir toplum yer alıyorken, dahası toplumun hiçbir şeyden haberi bile yokken bir şekilde bir düzen içerisinde hiçbir şey yokmuşçasına yaşayıp gidiyorken, bugün olanları tahmin edebilmemiz imkansızdı. Aynı şeyin Dünya gezegeninde de yaşanmış olabileceğine kuvvetli ihtimal veriyordum. Tanrıça olmaz gibi bir isteğim yoktu. Sadece mutlu ve huzurlu olmak istiyordum. Bunun için de bu başını ve sonunu bilemediğim karmaşaya bir son verilmedikçe buna kavuşabileceğime inanmıyordum ne yazık ki. Meinsu Dünyadakileri boyunduruğu altına almakta çok hevesliydi. Belki de o da böyle biriydi...

Gözlerine baktığımda bunları ne kadar arzuladığını görebiliyordum. Kaderime çoktan inanmış ve bunu düşündüğü gibi kabulleneceğimi diliyor gibiydi. Nazikçe bacaklarıma koyduğu ellerinden akan enerjinin bedenime yayıldığını hissediyordum. Ciddi duyguları olduğunu görebiliyor ve açıkçası utanıyordum. Bu utanç yüzümün kızarmasına sebep olsa da artık köşeye saklanmak gibi bir niyetim kalmadığı için yüzüm kızarsa da bakışlarımı ondan kaçırmıyordum. Öpmek için yaklaştırdığı dudağı henüz onay almadığı için belki son bir gayretle kendini durdurmaya çalışsa da sonunda dayanamayıp ellerini enseme dolayıp sert bir hareketle dudaklarını dudaklarıma bastırıyordu. Düşüncelerinin yerini içgüdüleri almışçasına vahşice aceleci, ısrarlı ve hırslıydı bana karşı. Bense olanların karşısında dilediğini gerçekleşmesine karşı çıkmadan bana yaşattığı bu deneyimi anlamaya çalışıyor ve sonunda hafifçe ayak uydurmaya çalışıyordum. Bir süre bu şekilde devam ettikten sonra beni kolaylıkla yere devirmişti. Ardından üstümdeyken soluk soluğa, istekli gözlerle bana bakıyordu. Bana 'yapalım mı?' diye sorduğunda ilk deneyimimi bu şekilde yapıyor olmak nedense daha güvenli bir hissiyat vermiş olmasıyla beraber aklımı tamamen onunla olacaklara kaptırmamıştım. Başımdan geçen tüm karanlığı birkaç saatte olanlarla unutacak değildim. Yoğun bakışlarımı gözlerine kilitliyordum. Hiçbir şeyden haberi olmayacaktı belki ancak bu fırsatı yanlızca ilk deneyim olarak değerlendiremezdim. Onu daha iyi tanımalıydım belki. Ancak başka bir amacım daha vardı şu anda; gücümü kullanmak.

Meinsu'yu tanımak, hayır onun kimyasını anlamak için temasımı uzun tutmalıydım belki. Belki de varlığını derinden hissetmeliydim ancak onun element gücünü keşfetmeli ve onun gücünü silerken kendime sahip olduğu bu gücü yazmalıydım.

Onu arzulayan bakışlarla ellerimi onun vücuduna uzatıp hafif dokunuşlardan ardından üstümü çıkarmak için aceleyle hareketlenirken gözlerimi gözlerine kilitleyip dudağımı hafifçe ısırdıktan sonra "İlkimsin, o yüzden bana hükmet Meinsu!" diyordum. Olacaklar sırasında odağımı planıma verecektim.

Re: [Wændz Neidthad - Ana Kurgu] Yangın

#14
Sözlerin Meinsu'yu daha da çıldırtıyor. Meinsu'nun yaklaşımı, bir buluşma ritüeli gibi, hem çekici hem de hükmetme arzusuyla dolu. O an, her bir dokunuşun, her bir hareketin, yalnızca iki bedenin buluşması değil, aynı zamanda bir keşif, bir güç oyunu gibi. Ellerin Meinsu'nun teninde dolaşırken, her dokunuşla onun gücünü, elementini hissetmeye çalışıyorsun. İçinde, bu gücü anlamlandırma, hatta belki de onu kendine aktarma arzusu yankılanıyor. Bu özel an, sadece şu anki tutkunun ötesinde, gelecekteki planlar için de önem taşıyor. Bu yoğun ve tutkulu anları, Meinsu'nun element gücünün sırlarını çözümleyip, onları kendi avantajına çevirmek için kullanıyorsun. Bu, sadece iki insanın bir araya gelmesinden çok daha fazlası; bu, gelecekteki bir mücadele, bir üstünlük yarışının başlangıcı. Meinsu ile olan bu anları, sadece şimdiki tutku için değil, gelecekteki hedefleri için de değerlendiriyorsun. Meinsu ile olan yakınlaşmalarının sonuçlarını tam olarak anlamadan, bir anda Meinsu'nun yaşam enerjisinin hızla azaldığını hissediyorsun. Meinsu, aniden nefes almakta zorlanmaya başlıyor ve senden uzaklaşıyor. Bu gelişme, senin için beklenmedik ve şaşırtıcı bir durum yaratıyor. Meinsu'nun güçsüzleştiğini ve acı içinde olduğunu görüyorsun, ne yaptığını ve neden böyle bir etki yarattığını anlamaya çalışıyorsun. Meinsu sana doğru bakıyor, yarı çıplak ve korunmasız bir durumda. "Sen beni öldürmeye mi çalışıyordun?" diye soruyor.

Hemen ardından sana doğru yürümeye başlıyor ve "Bebeğim, güçlerini nasıl kullanacağını bilmiyorsun değil mi?" diye soruyor. Sana sarılıyor ve "Merak etme, sana bunu da öğreteceğiz." diyor. "Sana hükmetmemi istemiştin, değil mi?" diye soruyor ve bir anda sana sert bir tokat yapıştırıyor. Yere düşüyorsun, o da saçından tutuyor ve seni yere yaslıyor. "Sana hükmedeyim o zaman." diyor. Gecenin gerisi tutkulu, şehvetli ve heyecanlı geçiyor. Sen ise amacını gerçekleştirememiş oluyorsun. Anlaşılan bu güçleri anlamlandırmak ve kullanabilmek için daha fazla bilgiye ve deneyime ihtiyacın var.

Sabahın erken saatlerinde gözlerini açıyorsun, Meinsu'nun yanında olmadığını fark ediyorsun. Odada sessizlik hakim, etrafınızda dün geceki olayların izleri var. Merakla çevrene bakınırken, gözüne bir mektup ilişiyor. Mektubu açıp okumaya başlıyorsun; Meinsu'nun el yazısıyla yazılmış, Mavi Yıldız karargahına gelmeni istiyor. Karargahın yerini ve nasıl oraya ulaşabileceğini anlatıyor. Gece boyunca yaşananlar ve bu beklenmedik davet, kafanda soru işaretleri yaratıyor. Mektubun altında, Meinsu'nun imzasını ve bir notunu görüyorsun: "Sana daha fazlasını öğreteceğim. Hazırlan ve gel."

Bu sana hem bir meydan okuma hem de bir fırsat gibi geliyor. Meinsu'nun bu daveti, onun gücünü daha iyi anlamak ve kendi güçlerini geliştirmek için bir yol olabilir. Karargaha gitmeye karar veriyorsun. Bu yolculuk, senin için sadece bir keşif değil, aynı zamanda kendi kimliğini ve güçlerini daha iyi anlamak için bir adım olacak. Karargahın nerede olduğunu biliyorsun, ama orada seni neyin beklediğinden tam olarak emin değilsin. Giyinip hazırlanıyorsun, önünde sıra dışı bir günün olduğunu hissediyorsun. Ancak henüz saat çok erken, akşam olana kadar istediğin her şeyi yapabilirsin. Belki de güçlerini deneme yanılma yöntemiyle kurcalamalısın, hatta dışarı çıkıp insanlarla iletişim kurmalısın. Kim bilir, belki başına bir şey gelir?

Re: [Wændz Neidthad - Ana Kurgu] Yangın

#15
Meinsu tamamen bana kapılmışken ben de aklımdakileri uygulamaya koyulmuştum. Yaşanan her şey bugüne kadar hissettiklerimin çok ötesinde sürüyordu. Özellikle tüm bu keşif aşaması sırasında Meinsu'nun hayat enerjisinin hızla azaldığını hissetmeye başlamamla neye uğradığımı şaşırıyordum. Neden böyle olmuştu bilemiyordum ve ona zarar vermek de istememiştim. Ancak acı içinde olduğunu görmemle beraber içime korku düşüyordu. Karşımda tamamen korunmasız halde onu öldürmeye mi çalıştığımı sorguluyordu. Böyle bir amacımın olmadığının o anki korku dolu ifademde taşıdığıma inanıyordum. Hemen ardından o da fark etmiş olacak ki, gücümü nasıl kullanacağımı bilmediğimi anlamıştı. Bana sarıldığında ben de ona sıkıca sarılmıştım yaptığımdan dolayı hissettiğim derin pişmanlıkla. Ancak ardından hükmetme meselesine geldiğinde bir anlık yarattığı şaşkınlığın ardından yüzüme inen tokat her şeyi unutmama sebep oluyordu. Sıradan insanlardan daha sağlam vücudumun olması sanırım böyle şeylere karşı tolerans göstermeme sebep olmuş, sonrasında bütün geceye tutku ve şehvet egemen olmuştu.

Sabahın erken saatlerinde gözlerimi aralıyordum. Yatağımda Meinsu'nun sıcaklığını hissedemiyor olmam yokluğunu fark etmeme sebep oluyordu. Yatağımdan doğrulup etrafa bakındığımda odayı ne kadar hoyratça kullandığımızı gördüğümde yüzümde hafif bir tebessüm oluşuyordu. Gözüme bir mektup çarpmıştı. Ufak bir gerinme hareketlerinin ardından yatağımdan çıkıyor ve mektubu alıp bakıyordum. Mektup Meinsu'dandı. Karargaha gelmemi istiyordu. Daha fazlasını öğrenmem için bir davetti bu. İçimde yeni bir heyecan doğuyordu. Meinsu'nun hastalıklı zihniyetine karşı sempati duymasam bile karşılıklı çıkar ilişkisini göz önüne aldığımda her iki taraf da karlı olabilirdi anlaşabildiğimiz sürece. Belki onu kendi yolumdan yürümesi için ikna bile edebilirdim. Ancak ne kadar gözünü karartmışçasına cümleler kuruyor olması bu ihtimali düşük kılıyordu.

Giyinip hazırlanıyordum. Karargaha gitmeli ve daha öncesinde benim bile bilmediğim bu gücün gizemlerini açığa çıkarmalıydım ama saat henüz çok erkendi. O yüzden uzun zamandır dolaşmadığım sokağımı dolaşıp parkta bir banka oturacak ve çevredeki insanlara bakınıp eski güzel günlerimi anacaktım. Çok fazla burada durma gibi niyetim yoktu. Gücümü de rastgele siviller üzerinde deneyecek kadar aklımı yitirmemiştim. O yüzden bir süre oturduktan sonra uzatmadan karargaha gitmeyi planlıyordum.

Re: [Wændz Neidthad - Ana Kurgu] Yangın

#16
Sabahın sessiz saatlerinde evinden çıkıyorsun. Etrafı saran sessizlikle iç içe geçmişken, dün geceyi düşünüyorsun; Meinsu ile olan olaylar hala zihninde dönüyor. Sokaklar boşken, parka doğru yöneliyor ve bir banka oturuyorsun. Bankta otururken, gözlerini kapatarak düşüncelere dalıyorsun. Ruhunda yankılanan sessizlikle, yaşamın akışını ve kendi iç yolculuğunu düşünüyorsun. Yaşananlar bir ağacın yaprak dökümüne benziyor. Her düşen yaprak, geçmişteki bir günü temsil ediyor. Rüzgarla birlikte sürüklenen yapraklar, hayatın akışındaki değişkenlikleri ve kaçınılmaz sonları simgeliyor. Bu düşen yapraklar gibi, sen de kendi iç dünyanda bir dönüşüm yaşamaktasın. Yapılan her seçim, attığın her adım, seni kendi sonbaharına, yani dönüşümün eşiğine getiriyor. Bu ağaç, bir zamanlar yeşil yapraklarla dolup taşarken şimdi yalnızca birkaç yaprak kalmış, tıpkı geçmişteki bağlarının çoğunu geride bırakmış olman gibi. Bu sessiz anlarda, hayatının ve yaptığı tercihlerin anlamını daha derinlemesine kavramaya çalışıyorsun. Her yaprak düştüğünde, bir dönem kapanıyor ve yeni bir dönem başlıyor. Bu süreçte, geçmişin yüklerinden arınarak daha hafif, daha özgür bir ruha bürünüyorsun. Kendi güçlerinin ve kimliğinin peşindeki bu arayış, sana her düşen yaprakla birlikte daha fazla aydınlanma ve anlayış getiriyor.

Parktaki sessiz düşüncelerin, yaşlı bir adamın yaklaşmasıyla bölünüyor. Adam, kıvrımlı bir baston tutuyor, yüzü yaşanmışlıklarla dolu çizgilerle süslü. Saçları tamamen beyazlamış, gözleri ise derin ve düşünceli bakıyor. Zarif bir yün ceket ve düzgün bir şapka giymiş, sanki başka bir zaman diliminden çıkmış gibi. Yanına yaklaşıp, yavaşça yanına oturduğunda, hafif bir gülümsemeyle "Zor zamanlar geçiriyorsun, değil mi?" diye soruyor. Adamın ses tonu hem meraklı hem de anlayışlı. Sana dönerek "Bu karmaşanın içinde ne hissediyorsun?" diye ekliyor. Adamın sakin varlığı, onunla konuşmaya başlaman için bir fırsat sunuyor. Yaşlı adamın yanına oturmasıyla bir anda parkta dikkatini çeken bir sessizlik hakim oluyor. Gözlerini çevreleyen manzarayı tekrar gözden geçiriyorsun; parktaki su fıskiyesi hareketsiz, kuş sesleri kesilmiş, çevrende tek bir insan figürü bile yok. Her şey sanki bir resim gibi durağan. Zamanın durduğunu hissediyorsun, sadece sen ve bu gizemli adam, gerçeklikten kopmuşçasına bir anın içinde sıkışıp kalmış gibisiniz. Etrafınızda dönen dünya, bu sessiz ve hareketsiz tablo içinde, sana kendi iç dünyanın ve kararların üzerine düşünmek için mükemmel bir zemin sunuyor. Bu durum, karşında oturan adamın sorularının ağırlığını daha da artırıyor, seni derin düşüncelere sürüklüyor. Adam sen önceki iki soruya cevap vermeden önce bir soru daha soruyor. "Kafan çok karıştı, değil mi evlat? Herkesin ağzından farklı bir laf çıkıyor. Her şey daha açık olsaydı keşke, değil mi?"

Re: [Wændz Neidthad - Ana Kurgu] Yangın

#17
Parkta sessiz düşüncelere dalmıştım. Belki de bu oturuşun amacı zihnimi boşaltıp güzel eski anılarımı, burada geçirdiğim zamanları hatırlamam içindi bilemiyordum. Ancak bu yoğunlaşma yaşlı bir adamın bana yaklaştığını fark etmemle pek uzun sürmüyordu. Kıvrımlı bir bastona sahip, fazlaca yaşlı bir adamdı bu gelen kişi. Hoş bir giyimi vardı ama dikkatimi çeken şey, giyimi sanki bu zamana ait değilmiş gibiydi. Adımlarını gözlerimle takip ediyorken yanıma kadar geldi ve oturdu. Güçlerimden dolayı fazla yaklaşmaktan çekinmiştim ona karşı. Hafif bir gülümseme vardı yüzünde. Ona baktığımda içinde bulunduğum durumu anlamış gibiydi. Ancak bu anlayışın sebebi beni o an geçerkenki analizinden kaynaklanmadığını etrafıma baktığımda anlamıştım. Zaman bir şekilde durmuştu ancak bu durgunluk beni endişelendirmek yerine daha iyi hissetmemi sağlamıştı. Zaten o kadar eksik ve kararsızdım ki, bu zaman dilimi belki de kendime yön vermem için bir fırsat bile olabilirdi. Ne yapmalı veya ne sormalıydım bilemiyordum. Ona bakmakla yetindiğimde kafamın ne kadar karışık olduğunu söylemişti. Evet, herkes bir şey söylüyor ve herkes bilmediğim amaçlar için beni kullanmak istiyordu ve bunların önüne bir türlü geçemiyordum.

Adamın bir tür figür olmadığı barizdi. Düşmancıl biri olsa beni konuşturmadan harekete geçebilirdi belki de. O yüzden ona kendimi açmaktan başka nasıl bir doğru harekette bulunabilirdim ki. Buruk bir bakışla ona döndükten sonra bir an ağzımdan yüzlerce kelime çıkacak gibi hissettim fakat tam çıkış anında nefesimi yutup sustum. Ardından yorgunca omuzlarımı düşürdükten sonra bakışlarımı kaldırıp "İnsanların benden ne istediğini bir türlü anlayamıyorum. Tek istediğim savunmasız çocukları bulmaktı. Sonra ise... sonrasında hiç tahmin edemeyeceğim pek çok olay... ve şimdi de buradayım. Hiçbir şey bilmiyorum." diyordum. Yüzüme huzursuz ifade çökerken yumruğumu sıktığımı fark etmiştim. "Bilmediğim bir güce sahibim ve bu doğru kullanılırsa çok fayda sağlayabilir. Bilmiyorum, belki de beni buralardan götürebilirsin, olmaz mı? Kime sığınıp ne yapacağımı bilmiyorum. Kim olduğunu soramıyorum bile..." diyor ve çaresizliğimi belli eden bakışlarla yüzüne bakıyordum.

Re: [Wændz Neidthad - Ana Kurgu] Yangın

#18
Yaşlı adam, endişelerini ve kafa karışıklığını dikkatle dinlerken, sana doğru hafifçe eğiliyor. "Zorluklarla dolu bir yolculukta olduğun çok açık." diye başlıyor, ses tonu sakin ve anlayışlı. "Ancak unutma, herkesin bir hikayesi, her hikayenin de bir öğretisi vardır. Senin hikayen de bu dünyada yerini bulmaya çalışıyor. Güçlerin, belki de seni daha büyük bir amaç için buraya getirdi. İnsanlar ne isterse istesin, sonunda karar verme gücü senin elinde." Onun gözleri, sana güven veriyor. "Kim olduğunu bilmemek, aslında yeni bir başlangıç yapabilmen için bir fırsat olabilir." diye devam ediyor adam. "Şu anda buradasın ve bu, senin için bir dönüm noktası olabilir. Nereye gitmek istediğini seçme şansına sahipsin. Ve unutma, her zaman yeni bir yol bulunabilir. Yeni bir yol, belki de beklenmedik yerlere açılabilir." Adam, bir an duraksayarak, gözlerinin içine bakıyor. "Bir şeyleri değiştirmek için gereken güce zaten sahipsin. Kendine inan. Ve şunu unutma, gerçek güç, kendi kaderini yazabilme yeteneğindedir. Senin hikayen, senin yazacağın bir destan olabilir." Adamın sözleri, sana yeni bir bakış açısı ve ileriye dönük bir umut sunuyor.

Yaşlı adam, seninle yaptığı derin sohbetin ardından kalkıyor. Gülümseyerek "Kendi yolunu bulacağına inanıyorum, tekrar görüşmek üzere Wændz." diyor ve parktan yavaşça uzaklaşıyor. Bu esnada, dikkatini dağıtan bir olay yaşanıyor; genç bir adam, önünde koşarken dalgınlıkla ayağına takılıyor ve yere düşüyor. Sarışın, mavi gözlü bu genç adam hızla ayağa kalkıp toparlanıyor ve endişeyle "Üzgünüm, senin ayağına zarar vermedim umarım?" diye soruyor. Sarışın ve mavi gözlü genç adam, kendini hızla toparlayarak "Üzgünüm, gerçekten dikkat etmeliydim. Benim adım Gam, Djuratlıyım." diyerek kendini tanıtıyor. Sana nazik bir gülümseme sunarken, yanındaki boş banka oturuyor ve üzerindeki toprağı temizlemeye başlıyor. Hareketleri sakin ve ölçülü, sanki bu parkta buluşmayı beklemiş gibi. "Burası güzel, değil mi? Sık sık gelirim buraya düşüncelerimi toparlamak için. Sen nasıl buldun, rahatlatıcı mı?" diye soruyor, seninle sohbete devam etmeye hevesli görünüyor.

Gam
► Show Spoiler

Re: [Wændz Neidthad - Ana Kurgu] Yangın

#20
Yaşlı adamı dinliyor ve ona inanmak istiyordum. Etrafımda türlü olaylar dönse de seçim hakkımın kendimde olduğunu söylüyordu. Kendime inanmak gerekiyordu. Evet, kendime inanacaktım. Konuşmasının sonunda tekrar görüşmek üzere demesi bunun onu son görüşüm olmayacağını hissettiriyordu bana. Adımı bilmesine de şaşırmamıştım. Yüzümde gülümseme belirmiş, daha canlı hissetmeye başlamıştım. "Konuşma için teşekkür ederim" diyebilmiştim ona karşılık. Yavaşça yürüyüşünü takip ediyor ve kendimi bundan sonrasında atacağım adımlara hazırlıyordum. Ancak adım demişken ayağıma biri takılıp yere düşmesiyle dikkatim bir anda dağılıyordu. Bir anlık irkilmeyle adama bir şey oldu mu diye bakarken adam hızla ayağa kalkıp toparlanıyor ve endişeyle ayağıma zarar verip vermediğini soruyordu. "Hayır iyiyim" diye cevap veriyordum çabucak. Adının Gam olduğunu, Djuratlı olduğunu söylüyordu. Adından son derece günlük, sıradan bir konuşma başlatıyordu. Onun bunları söylemesi başka o kadar tuhaf gelmişti ki. 'İki gezegenin kaderi senin üstünde', 'güçlerin Dünya'yı ele geçirmemize yardım edecek' gibi saçma sapan hedeflerle hiçbir alakası olmayan, sıradan insan cümleleriydi. O nedenle bakışlarım bir an dalgınlığa düşse de toparlanıp derin bir nefes alıyor ve gün ışığının da enerjisini vücudumda hissedip hafifçe geriniyor ve hafif bir neşeyşe "Buraya gelmeyeli epey bir zaman olmuştu. Eskiden arkadaşlarımla kafelerde oturmayı tercih ederdim ama bugün burası hiç olmadığı kadar rahatlatıcı geldi, evet" diyordum. Ardından en önemli şeyi unutuyordum. Adımı söylemeyi. Şimdiye kadar herkes sicilimi benden iyi derecede bilip ona göre tavır aldığı için beni tanımayan yabancı ile karşılaşmak ender olmuştu. O yüzden hafifçe ona dönüp elimi uzatıyor ve "Afedersin adımı söylemeyi unuttum. Benim adım Wændz" diyordum. Djuratlı olup buraya düzenli olarak geliyor olması belki de bir göçmen olduğunu düşündürtüyordu ama onu tanımadan bununla ilgili bir şey sormak ayıp olurdu sanırım. Ona başka ne söylemem gerektiğini bilmiyordum. Ne olur beni al götür, kurtar beni bu kahpelerden demek geliyordu içimden aslında ama şu an yapabildiğim tek şey masum masum oturmak oluyordu. Bu arada fena yakışıklıymış lanet olsun. Ancak yine de ruhumdaki çalkantı ona av gözüyle bakmama engel oluyor, daha çok sıradan biri gözüyle görmeme neden oluyordu.
Post Reply

Return to “Diğer Bölgeler”

cron