Re: [Livei Nyawodz - Ana Kurgu] Bir Çift Kral

#31
Her kelimenin ağırlığını hissederek, Bok'un ellerini sıkıca tutuyorsun. Ona, yürekle görmenin öneminden, gerçek Bok'a olan inancından bahsediyorsun. Bu konuşma, odadaki gerilimi bir nebze olsun hafifletiyor. Bok, sözlerini dinledikten sonra, endişeli bir ifadeyle başını sallıyor ve seninle birlikte Max'e dönüyor. Max, sizin kararınızı beklerken, dikkatle dinliyor. Bok, yavaşça konuşmaya başlıyor. "Tamam tamam, Livei haklı. Daha hazırlıklı olmalıyız. Daha güçlü bir plan yapmalıyız. Max, senin rehberliğinde hareket etmeye hazırız. Ingenium için, her şey için." Max, bu kararı memnuniyetle karşılıyor ve "İşte bu, şimdi doğru yoldayız." diyor. Dükkancı, biraz rahatlamış görünüyor ve "Harika, şimdi hepimiz birlikte, daha güçlü bir şekilde ilerleyebiliriz." diye ekliyor. Odada, birlikteliğin ve kararlılığın huzurlu bir atmosferi yayılıyor. Herkes, gelecek planları için birbirine güvenle bakıyor. Odada ansızın, bir ışık huzmesi beliriyor ve Hae'in figürü, sanki zamanın ve mekanın sınırlarını aşarak, ortaya çıkıyor. Şaşkınlık içinde, herkesin dikkati ona çevriliyor. Hae, derin bir nefes alıyor, gözleri Bok'la buluşuyor, yüzünde belirsiz bir ifade var. "Buldum." diye başlıyor Hae, sesi sakin ama kuşkulu. "Cihazı buldum. Ama... şaşırtıcı bir gerçekle karşılaştım." Ani bir duraksama, gözlerinde hüzünle karışık bir öfke beliriyor. "Cihazı gördüğüm anda tanıdım. Max'lerin üssünde de aynı cihaz vardı. Tüm bu süreç boyunca, gerçekler bizden saklanmış." Max'e dönüyor, gözleri artık öfkeyle dolu. "Max, sen... bütün bu zaman boyunca bizi oyaladın, değil mi? Biz hayatımızı tehlikeye atarken, sen bu cihaza zaten sahiptin!" Odada sessizlik hakim oluyor, herkesin gözleri şaşkınca Max ve Hae arasında gidip geliyor. Max, şaşkınlık ve savunmasızlık içinde, karşılık veremiyor. Sen ve Bok birbirinize bakıyorsunuz, duygularınız karmaşık ve belirsiz. Bir an için zaman duruyor gibi, odada herkes düşüncelere dalıyor.

Odada gerilim tırmanırken, zihnin birdenbire başka bir yere sürükleniyor. Aniden, etrafında kırık vazolar, yerde dağınık kurşun parçacıkları ve Kot'un hareketsiz bedeni canlanıyor. Bu sahneler, geçmişin acı dolu anılarını canlandırıyor. Çevrende yankılanan sesler, konuşmalar flu ve uzaktan geliyor gibi, her şey bir anda yabancılaşıyor. Bu hissiyatı uzun zamandır yaşamamıştın. Çok geçmeden gözlerin kararıyor. Kendini sonsuz bir karanlıkta buluyorsun. Etrafını saran bu karanlık, seni tamamen sarıyor, boğucu ve engellenemez bir şekilde. Çaresizlik ve kaybolmuşluk hissiyle, bu boşlukta yalnızca sen ve korkuların var gibi hissediyorsun. Gerçeklikle hayal arasındaki çizgi bulanıklaşıyor, geçmişin gölgeleri şimdinin içine sızıyor. Karşında, ten rengi solgun, simsiyah kıyafetler giymiş, yüzü gaz maskesiyle gizlenmiş bir figür beliriyor. Onun varlığı, bu sonsuz karanlık boşluğun içinde bile olağandışı ve tehditkar. Hiçbir şüphen yok, o bir Observer. Sözleri beyninde yankılanıyor. "Hiperya'ya illegal girmenin ağır sonuçları olacağını sana kimse söylemedi mi? Cezalandırılacaksın. Seni yok edeceğim." O konuşurken, sesi çevrendeki karanlığı dolduruyor, gizemli ve yabancı bir yankıyla.

Aniden, adım adım sana doğru harekete geçiyor. Bu ani hareketle, kalbindeki ritim hızlanıyor, bir çatışmanın kaçınılmaz olduğunu hissediyorsun. Karanlığın içinde, onunla yüzleşmeye hazırlanıyorsun. Adam ön cebinden silaha benzeyen bir cihaz çıkarıyor ve koşarken sana doğrultuyor. Silahın ne gibi bir etkisi olacağını bilmiyorsun. Hızlıca harekete geçmen şart.

Re: [Livei Nyawodz - Ana Kurgu] Bir Çift Kral

#32
Livei'nin sözleri odada artan gerilimi bir nebze olsun rahatlatmıştı. Bok'un öfke dolu keskin bakışlarının yerini anlayışa bıraktığını görebiliyordu. Max'e dönerek genç kızın söylediklerini kabul ettiğini, bundan sonra ne yapacaklarsa birlikte karar vermeleri gerektiğine katıldığını söylemişti. Böylece herkes derin bir nefes almış ve gülümseme yüzlerine geri dönmüştü. Kısa bir süre için...

Aradan birkaç dakika ya geçmişti ya geçmemişti ki Hae bir ışık huzmesi ile birlikte odanın ortasında belirmişti. Cihazı bulmuştu. Onlar burada oturup planın tehlikesini konuşurken Hae çoktan binaya sızmış ve cihazı bulmuştu. Buraya kadar her şey güzeldi ancak Livei bundan sonra işiteceklerine psikolojik olarak hazır değildi. Bulduğu cihazın aynısının Max'lerin karargahında olduğunu, Max'in gerçeği onlardan uzun zamandır sakladığını dile getirmişti. Livei kabul etmeliydi ki Max'in onlardan sakladığı bir başka gerçek de snapshot teknolojisinin birebir kendisiydi. Bunu söylemeyi gerekli bulmadığı gibi bir bahanesi de vardı bu duruma. Ancak bildiği kadarıyla Mavi'nin snapshotu olduğundan da habersizdi. Hiperya'ya gelme kararını da ona sormadan almışlardı. Ancak ne aradıklarını ve başlarına ne geldiğini öğrenmesine rağmen cihazın ellerinde olduğunu söylememişti. Bir sebebi olmalıydı. Bir sebebi olmalıydı, değil mi? Neden onları oyalasındı? Neden onlardan bilgi saklasındı? Neden konuşmuyordu? Neden hiçbir şey söylemiyordu? Neden kendini savunmuyordu? Onların... snapshotlarının yapılması için uğraşıyor olamazdı, değil mi? Hiperya'ya nasıl bu kadar rahatça gelmişti? Yoksa başından beridir...? Tüm bunlar Dünya'nın bir oyunu muydu? Max'e güvenmelerini sağlayarak onlarla dalga mı geçmişlerdi? Hayır, böyle olamazdı değil mi? Max onlara gerçekleri öğretmişti, onların arkasını kollamıştı, hayatlarını kurtarmıştı... değil mi?

Livei boğuluyor gibi hissediyordu. Gerçeği yüreğiyle görmeliydi. Bunu yapabilir miydi? Odaklanıp geçmişi düşündükçe sanki her şey daha da karmaşık bir hal alıyordu. Duvardaki kurşun, kırık vazonun parçaları, Kot'un cansız bedeni... Yüreğine çöken ağırlığı ve karanlığı hissedebiliyordu. Her yerdeydi, içindeydi. Sanki onu yutacak ve tüketecek gibiydi. Nereye gitmesi gerektiğini bilmiyordu. Kime güvenmesi gerektiğini bilmiyordu. Kimden taraf olması gerektiğini bilmiyordu. Önünü göremiyordu. Aldığı kararların sonunu göremiyordu. Varmak istediği yere nasıl varacağını bilmiyordu. Bir oyunun içinde birileri onun ipini çekiyordu sadece. Bir kuklaydı. Başka hiçbir şey değildi. Kimse ona gerçeği söylemiyordu. Sadece duymak istediklerini söylüyorlardı. Yardım istiyordu ancak kimden yardım isteyeceğini bilmiyordu. Sadece zavallı hissediyordu. Zavallı ve çaresiz. Zavallı ve kimsesiz. Zavallı ve güçsüz. Zavallı ve aptal.

Karşısında solgun benizli, gri kıyafetli ve gaz maskeli bir adam vardı. Bir observer. Hiperya'ya illegal girdiğini ve cezalandırılacağını söylemişti. Cebinden bir cihaz çıkartmıştı. Muhtemelen bir silahtı. Livei tepki vermemeyi düşündü bir an için. Kaderine teslim olmayı. Ama hala gerçeği öğrenmek istiyordu. Max'in bahanesini dinlemek istiyordu. Hala mücadele etmek istiyordu. Hala korumak istediği insanlar vardı. Friks, Mavi ve Bok ile birlikte olmak istiyordu. Hızla kendini savunmak için Sezyum - Koruyucu Zırh stilini aktif hale getirecekti. Adamı korkutup geri püskürtmeyi planlıyordu. Eğer silahı kurşun veya benzeri uzaktan çalışan bir silahsa ve Koruyucu Zırh onu korumayacaksa, silahın hedef aldığı bölgeyi Cıva - Dönüşüm stilini kullanarak darbeden koruyacaktı. Darbeden kurtulmayı başarabilirse observer ile konuşmayı deneyecekti. "Bekle!" diyecekti adama doğru. "Kimseye boş yere zarar vermek istemiyorum. Bunu işin olduğu için yaptığının farkındayım ama ne durumda olduğumuzu biliyorsun. Mecburuz. Benim derdim senin bencil yöneticilerinle. Kutay ve Barış ile. Kimseyi boş yere öldürmek gibi bir amacımız yok sadece insan yerine konulmak ve muhatap alınmak istiyoruz. Sıkılmadınız mı nesiller boyunca acı çekmekten ve çektirmekten?! Bu düzen bir son bulsun. Boş yere bir kişinin kanı daha akmasın. Bırak beni gideyim, çözmem gereken meseleler var. Sen de git buradan, evine, ailene, sevdiklerine dön. Onlara bir şey olacak endişesiyle yaşamak nasıl bir şey biliyor olmalısın. Hiperya'nızı da alın başınıza çalın, bok gibi ülke!" Eğer bu speech no jutsu işe yaramazsa mecburen adama saldıracaktı. Çok fazla atom enerjisi harcaması tehlikeli olabilirdi ancak Cıva - Buhar ile adamı sersemletmeyi planlıyordu. Sonra da tarakançer ile ölümcül olmayan bir bölgesinden yaralayarak etkisiz hale getirecekti. Adamı öldürmek gibi bir niyeti yoktu ancak observerların yeteneklerinin ne seviyeye ulaştığını da fazla bilmiyordu. Elinden geleni yapacaktı.
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz - Ana Kurgu] Bir Çift Kral

#33
Sezyum - Koruyucu Zırh stilini ustalıkla kullanarak, gelen saldırıyı engelliyorsun. Cıva - Dönüşüm stilinin yardımıyla silahtan çıkan mermileri püskürtüyorsun ve tehlikeyi bertaraf ediyorsun. Bu sırada Observer'ın şaşkınlığı artıyor, "Ne demek istediğini anlamıyorum." diyor kafası karışık bir halde. "Kutay? Barış? Onların kim olduğunu bilmiyorum. Ben sadece görevimi yapıyorum. Seni buradan götürmemiz gerekiyor, kurallar böyle." Sen konuştukça gözlerinde bir kararsızlık ve düşünce izleri beliriyor. Bir anlık sessizlikten sonra "Ben sadece verilen emirleri yerine getiriyorum. Bizi yönetenler ne derse onu yapıyoruz. Kime, neye hizmet ettiğini bilmiyorum." diye itiraf ediyor. "Seni sorgulamadan hemen saldırıya geçmemeliyim belki ama bana kim ve ne olduğunu anlatman şart." Bu anlık tereddüt, senin için bir fırsat oluyor. Observer'ın içsel çatışmasını fark ediyorsun ve ona, farklı bir yolun mümkün olduğunu göstermeye çalışıyorsun.

Bu esnada, etrafındaki karanlık yerini aydınlık, güzel bir köye bırakıyor. Gözlerin karşısındaki manzaraya inanamıyor, bir an için her şey berrak ve huzurlu görünüyor. Köydeki insanlar sana dostça bakıyorlar, çocuklar oynuyor, kuşlar cıvıldıyor. Bu, gerçekle hayal arasında bir geçiş gibi, içindeki karanlık ve çaresizlik hissini hafifletiyor. Bir an için bu güzellik içinde kayboluyorsun, kafandaki karmaşa ve gerilim yerini sakinliğe bırakıyor. Bu, savaşın ve çatışmanın olmadığı, barış ve huzurun hüküm sürdüğü bir yer gibi. Bu manzara, seni yeniden umutla dolduruyor ve nihai hedefin için mücadele etmeye devam etmekte kararlı olduğunu hatırlatıyor. Bu köyde, yaşlı bir adam sana yaklaşıyor, elinde bir sepet dolusu meyveyle. Gözlerinde yaşamın tecrübesi yansıyor. "Yolculuğun uzun olmuş, Livei." diyor nazik bir ses tonuyla. "Biraz dinlen, dünyanın güzelliklerini tekrar keşfet. Unutma, her kararın, her adımın bir etkisi var. Güçlü ol, ama aynı zamanda merhametli." Etrafında oynayan çocuklar, doğanın içindeki huzur, yaşlı adamın sözleri... hepsi senin kalbine dokunuyor. Bu dünyada, hala masumiyet, sevgi ve umut var. Bir an için, tüm savaşların, çatışmaların ötesinde, hayatın basit ve güzel yönlerini görüyorsun. Bu köy, bir rüya gibi, gerçekle hayal arasında bir köprü kuruyor. Gözlerin kapanıyor ve derin bir nefes alıyorsun, iç huzuru ve yenilenmiş bir umut hissiyle. Bu an, senin için yeniden doğuş gibi, yeniden başlamak için bir fırsat. Observer şaşkınlıkla olanları izliyor ve "Ben bir şey yapmıyorum." diyor.

Duyduğun sesi hatırlıyorsun, hala odadayken duyduğun sesi. İlginç bir şekilde seninle konuşan yaşlı adamın sesiyle uyuşuyor. Adam elini uzatıyor ve gülümsüyor. "Ben Heifteth, belki Tanrı'nın Kitabı'nı okumuşsundur." Adam Observer'a dönüyor, onu iyice süzüyor ve sonra tekrar sana dönüyor. "İki apayrı yol, iki apayrı kişi. İkinize de bir soru soracağım. Hayat amacınız nedir?" Observer bir süre düşünüyor ve senden önce cevap veriyor. "Türümüzün soyunun tükenmesini engellemek asıl amacım. Onun dışında sevdiklerimle birlikte olmak, onlara kaliteli yaşam standartları sunmak isterim. Hayattan özel olarak istediğim başka bir şey yok açıkçası." Sıra sana geliyor. Ne diyeceksin?

Re: [Livei Nyawodz - Ana Kurgu] Bir Çift Kral

#34
Observer söylediklerini gerçekten dinlemişti ve saldırmayı bırakıp ona cevap vermişti. Kutay ve Barış diye birilerini tanımadığını, sadece ona söylenen şeyi yaptığını, kim ve ne için çalıştığını bilmediğini söylemişti. Aslında... çok da farklı değildiler. Livei de çok yakın bir zamana kadar her şeyden habersiz, tıpkı onun gibi böyle bir oyunun içindeydi. Observerlar için bu iyi maaş getiren bir işten farksızdı, arkasındaki gerçeği pek bilmiyor ve sorgulamıyorlardı. Sorgulamak istemiyor da olabilirlerdi çünkü bu onlar için ve sevdikleri için tehlike arz ediyordu. Daha önce karşılaştıkları observer da aynen böyle söylemişti. Observer onu sorgulamadan saldırmak istemediğini söylemişti. Bu durum kendi içinde çatıştığını ve aslında Livei'yi öldürmek için çok geçerli bir sebebi olmadığını da gösteriyordu. İşte fırsat doğmuştu.

Tam bu anda etraftaki karanlık dağılmaya ve aydınlanmaya başlamıştı. Gözlerinin önüne hayatında gördüğü en güzel, en sıcak köy manzarası serilmişti. Kendi büyüdüğü köyden bile daha güzel, daha berrak, daha yeşil ve daha canlıydı. Ciğerlerine çektiği oksijen taptazeydi. Çimenlerin kokusunu alabiliyordu. Kuş cıvıltıları, böcek vızıltıları ve çocuk sesleri uzaklarda yankılanıyordu. Huzur. Tam olarak böyle hissettiriyordu burada olmak, huzurlu. Artık kavga yoktu, savaş yoktu, mücadele yoktu. Sadece dinlenecekti. Artık sadece barış vardı. Kendini yumuşak çimenlere atmak ve güneşin altında saatlerce uyumak istiyordu. Yaşlı bir adamın ona yaklaşmakta olduğunu fark etti. Elinde meyvelerle dolu bir sepet tutuyordu. Adam ağzını açtığı anda bu sesi tanıdı. Onu daha önce tehlike için uyaran sesin aynısıydı bu! Ona dinlenmesini ve güzelliklerin tadını çıkartmasını söylemişti. Güçlü olmasını ama merhametli olmayı da unutmamasını tembihlemişti. Livei bu huzur dolu ortamın sarhoşu olmuş gibi başını sallamakla yetiniyor ve etraftaki güzellikleri seyrediyordu. Böyle bir dünya mümkündü. Bunu yapabilirdi. Bunu başarabilirlerdi. Savaş ve çatışmadan uzak, kaostan uzak... Buna kavuşmak için ölmesi şart değildi. Yaşayanların da hakkıydı bu şekilde yaşamak. Çocukluğundaki huzuru ve mutluluğu geri istiyordu. Gözlerini kapattı ve kendini duyularına bıraktı. Doğanın binbir çeşit sesine, kokusuna, dokusuna... Adeta hayata ve insanlığa olan inancı yenileniyordu. Sanki manevi olarak güçleniyordu. Gözlerini açtığında yanındaki observerın olana bitene şaşkınlıkla baktığını fark etti. Kendisinin yapmadığını söylüyordu. Livei bu saatten sonra pek umursamıyordu.

Yaşlı adam ona elini uzatıp isminin Heifteth olduğunu söylediğinde Livei az kalsın şaşkınlıktan küçük dilini yutacaktı. "Heifteth mi? Peygamberimiz olan Heifteth mi? Ama ben sanmıştım ki..." diye mırıldandı adamın ona uzatılan elini tutarken. Dinleri sahte değil miydi? Frum ve Ser onları kandırmak için Gedhilfe tarafından uydurulmuş bir yalan değil miydi? Livei'nin, Dünya gerçeğini öğrendiğinden beridir dine olan inancı sarsılmıştı ancak eskiden ne kadar dindar olduğunu oldukça net hatırlıyordu. Tüm bu olanlar, yaşadıkları yalan olamazdı. Bunlara observer da şahit olmuştu üstelik. Yaşlı adamın Heifteth olduğunu öğrenince önünde büyük bir saygıyla eğildi. "Tanrı'nın Kitabı'nı okumakla kalmadım, her kelimesini ezbere bilirim. Şey, yırtık ve kayıp sayfaları hariç tabi." Heifteth yanındaki observera dönerek onu iyice süzmüş ve sonra kendisine dönmüştü. İki kişinin iki ayrı yolda olduğunu dile getirdikten sonra onlara bir soru sormuştu. Hayat amaçları neydi? Livei düşünürken observer ondan önce söze girmiş ve hayat amacının hayatta kalmak ve sevdikleriyle birlikte olmak olduğunu söylemişti. Ne kadar da ilginç bir cevaptı. Livei gözleriyle observerı dikkatle inceledikten sonra kendisi de yanıt vermişti. Ses tonu duygu doluydu. "Benim amacım da observer arkadaşımınkinden çok farklı değil. Hayatta kalmak ve sevdiklerimle huzurlu bir şekilde vakit geçirmek istiyorum. Kimsenin boyunduruğunda olmadan, korku içinde yaşamadan, köle veya ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmeden. Eşit şartlarda var olmak ve sadece yaşamak istiyorum." Observerı işaret ederek devam etti. "Onlar sayesinde var olduğumuzun farkındayım. Kendi projeleri ve hayatta kalma umutları olduğu için Ingenium'da neden hak iddia ettiklerini de anlıyorum. Ama sonuçta biz varız. Varız ve var olmaya devam ediyoruz. Kendi hayatlarımız, sevdiklerimiz, düşüncelerimiz var. Deney faresi değiliz. Kullanıp atacakları, snapshota çevirip manipüle edecekleri varlıklar değiliz. Sevdiklerimizin canıyla bizi sürekli tehdit edecekleri, korku içinde yaşatacakları canlılar değiliz. Biz insanız. Sadece insanız. Onlar da insan. Hepimiz aynı şeyi istiyoruz. Kimse ölmek zorunda değil, kimse. Ben herkesin eşit şartlarda eşit haklara sahip olduğu barış ve huzur dolu bir ortamı oluşturabileceğimize inanıyorum ve bunu gerçekleştirmek istiyorum."
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz - Ana Kurgu] Bir Çift Kral

#35
Heifteth, senin ve Observer'ın yanıtlarını dinledikten sonra, gözlerinde bilgece bir ifadeyle konuşmaya başlıyor. "Hayat, çoğu zaman, karmaşık ve zorlayıcı bir yolculuk olabilir. Her birimiz, kendi yolumuzu bulmaya ve anlamaya çalışıyoruz. Ancak unutmayın, herkesin hayat amacı birbirinden farklı olabilir. Sizin gibi, başkalarının da kendi yolları, kendi hayalleri var. Sizin hayat amacınız, bir başkasınınkiyle çakışabilir, hatta karşıt olabilir. Ancak bu, beraber yaşamanın, anlayış ve hoşgörü ile birbirimizi desteklemenin imkansız olduğu anlamına gelmez." Yaşlı adamın sözleri, senin ve Observer'ın düşüncelerini yansıtıyor. "Barış ve huzur arayışınız, anlaşılır ve takdire şayan. Ancak bu arayışın içinde, başkalarının da aynı arayış içinde olduğunu unutmamak gerek. Kendi hedeflerinize ulaşırken, başkalarının hayallerini ve hedeflerini de saygıyla gözetmek önemlidir. Gerçek barış, yalnızca bir tarafın mutluluğu üzerine kurulamaz. Herkes için adil ve sürdürülebilir bir dünya yaratmak, hepimizin sorumluluğudur."

Heifteth, yavaşça gözlerini Observer'a çeviriyor ve ona doğru konuşmaya devam ediyor. "Siz, Observer olarak, belki de verilen emirlere göre hareket ediyorsunuz. Ancak her birinizin, kendi kararlarınızı alma, doğru ve yanlışı kendi içsel pusulanızla değerlendirme yeteneğiniz var. Siz de insanlar olarak, bu dünyanın bir parçasısınız ve bu dünyayı şekillendirmede söz sahibi olabilirsiniz." Heifteth, sonra tekrar sana dönüyor. "Livei, senin arayışın ve hedeflerin değerli. Ancak bu yolda, zorluklar ve engellerle karşılaşacaksın. Gerçekten istediğin dünya, kolayca elde edilemez. Sabır, anlayış ve kararlılık gerektirir. Kendi yolumuza sadık kalmak, aynı zamanda başkalarının yollarına saygı duymak önemli. Unutma, dünyanın güzellikleri sadece bir tarafın değil, herkesin yaşaması ve deneyimlemesi için var." Heifteth, bu sözlerini bitirdikten sonra, sana ve Observer'a huzurlu bir tebessümle bakıyor. "Her birinizin, kendi yolu ve kendi hikayesi var. Bu hikayeleri, birbirimize anlayış ve sevgiyle dinlemek, hepimiz için daha iyi bir dünya yaratmamıza yardımcı olabilir."

Heifteth, sana bakıyor ve bir anda konuşmaya başlıyor. Sözlerini duyduğun anda bunun Tanrı'nın Kitabı'nın devamı olduğunu anlıyorsun.

"VIII. AYDINLANMA

Bir dönemde, göksel genişliklerde dolaşan Frum ve Ser, Dünya'dan gelen varlıklarla karşılaşır. Meraklı ve kurnaz olan bu Dünyalılar, kendi dünyalarından, inançlarından ve ritüellerinden bahsederler. Frum ve Ser, bu hikayelerden etkilenerek kendi öykülerine karıştırırlar ve inanç ve geleneklerin bir dokumasını oluştururlar. Bu yeni din, kozmik gerçekler ve Dünyevi öğretiler karışımı haline gelir. Ancak, ilahi yüzeyinin altında, bu inancın tamamen göksel olmadığına dair fısıltılar kalır, Dünyalıların etkisine işaret eder.

IX. VAHİY

Din geliştikçe, şüpheler yükselmeye başlar. Bilge erkekler ve kadınlar, dogmanın perdesini aralar ve ilahi anlatıya şüpheyle bakmaya başlarlar. Kendi kutsal metinlerinde Dünya'nın etkilerini gören desenler fark ederler. Bu vahiy, inançlarının başka bir dünyanın hayal gücünün yansıması olabileceği gerçeğini ortaya koyar. Bu vahiy, aydınlanmışlar arasında saklı kalsa da, kutsal gerçeklerinin Dünyevi ellerle iç içe geçmiş olabileceğine dair ipuçları sunar.

X. UYANIŞ

Zamanla, perde tamamen kalkar. İnançların torunları, artık dogmanın gerçek yüzünü görebilmektedirler. Kutsal metinlerinde Dünyalı etkisini fark eden bu insanlar, kendi inançlarının, başka bir dünyanın yaratıcılığının bir yansıması olabileceğini anlarlar. Bu keşif, gizli kalsa da, yavaş yavaş aydınlananlar arasında kaynar; en kutsal gerçeklerinin, aslında yabancı bir dünyanın elinden çıkmış olabileceğini düşündürür.

XI. YOK ETME

Fark edenler, bilgilerini yaymaya başlarlar. Ancak Dünyalılar bu tehdidi hızla fark eder ve aydınlanmışların sesini bastırmak için harekete geçerler. Gizli ve acımasız yöntemlerle, bu gerçeği ortaya çıkaran herkesi sustururlar. Bu sessiz yok etme, aydınlanmanın acı bir bedeli haline gelir. Kutsal gerçekler, bu sert yalanın pençesinde sarsılır ve derin bir sessizlik hakim olur. İnancın aydınlık yüzü, bu karanlık gerçeğin gölgesinde kaybolur. Bu eylemler, dinin uyuşturan bir nitelikte yayılmasına sebep olur."


Heifteth, sana ve Observer'a doğru dönüyor, elini nazikçe göğsüne koyarak. "İki yol, iki farklı hayat amacı, ama aynı evrende yaşayan iki varlık." diyor hafif bir tebessümle. "Herkes kendi yolunu seçer, kendi hedeflerine doğru ilerler. Unutmayın, sizin tercihleriniz sadece kendi hayatınızı değil, başkalarınınkini de etkileyebilir." Gözlerini sana ve Observer'a dikkatle çevirip "Siz iki genç ruh, dünyanın geleceği için önemli bir rol oynayabilirsiniz. Huzur içinde, bilgece ve adaletle hareket edin." Sonra yavaşça geri çekiliyor, etrafı aydınlık bir ışık sarıyor ve Heifteth görünmez oluyor. Birden, kendini Bok'ların olduğu odada buluyorsun. Gözlerini açtığında, o sakin köy ortamının yerini tekrar odaya bıraktığını görüyorsun. Hafifçe sersemlemiş ama aynı zamanda yenilenmiş hissediyorsun. Gözlerini etrafa çeviriyor ve Bok'ların hala orada olduğunu, endişeli gözlerle sana baktıklarını fark ediyorsun. Bok sana doğru koşuyor ve "İyi misin? Her şey yolunda mı?" diye soruyor. Max ise köşede Dükkancı ile konuşuyor. Hae de çok geçmeden yanınıza geliyor ve seni kontrol ediyor.

Re: [Livei Nyawodz - Ana Kurgu] Bir Çift Kral

#36
Heifteth her ikisini de dinledikten sonra söze girmişti. Bir kişinin hayat amacının diğer kişinin hayat amacı ile her zaman örtüşmeyebileceğini, hatta karşıt olabileceğini ancak buna rağmen birbirlerinin hayat amaçlarını işgal etmeye hakları olmadığını dile getirmişti. Livei bütün söylediklerini başını sallayarak dinledi. Sonrasında observera dönerek ona kişisel olarak başkalarının hedeflerine ve hayatlarına saygı duyması gerektiğini söylemişti. Ingenium halkını kastediyor olmalıydı. Barışın yalnızca tek bir tarafın mutluluğu üzerine kurulamayacağını, herkesin söz hakkı olduğunu söylemişti. Sonrasında genç kıza dönerek onun amacının çok yorucu ve yıpratıcı bir yol olduğunu, zorluklarla karşılaşacağını ancak yılmadan sebat ederek ve kararlılık göstererek ilerlemesi gerektiğini söylemişti. Aynı zamanda başkalarına da saygılı olması gerektiğini tembihlemişti. Livei bu tavsiyeye ne kadar uyabileceğini düşündü. Observer ona saldırmasına rağmen sadece kendini savunmuş ve karşılık vermemişti. Ancak observer onu dinlemeden saldırmaya devam etseydi mecburen kendisini savunması gerekecekti. Bir başkasının hayat amacı onun hayatını yok etmek ise buna ne kadar saygı duyabilirdi bilmiyordu. Heifteth her ikisinin de ayrı hikayeleri olduğunu, birbirlerini dinlemeleri gerektiğini söyleyerek farklı bir tondan konuşmaya başlamıştı. Livei ilk sözcükler ağzından dökülür dökülmez bunun ne olduğunu anlamıştı. Tanrı'nın Kitabı'nın kayıp kısımlarıydı bunlar.

Heifteth sırasıyla Tanrı'nın Kitabı'nın 8, 9, 10 ve 11. bölümlerini okumaya başlamıştı. Bu kısımlar daha önceki şiirsel kısımlardan oldukça farklı bir dilde yazılmışlardı. Livei önceki kısımların dilinin de değiştirildiğinden şüphelenmişti. Yeni okunan metinlerde Frum ve Ser'den tamamen normal iki insan gibi bahsediliyordu. Hatta Dünyalılarla karşılaşmışlardı ve Dünyalılar tarafından tanrı olduklarına inandırılmışlardı. Bu din Dünya dinlerine benzer özellikler gösterecek şekilde oluşturulmuştu. Frum ve Ser Ingenium'a ilk yerleştirilen ve nesillerini başlatan iki zavallı denekten daha fazlası değildi. Peki o halde Heifteth kimdi? Şu an burada ne yapıyordu? Nasıl zihinlerinin içine girmiş ve observerlarınkine benzer bir güç kullanmıştı? Hatta observerın bile gücünün üstüne baskı kurmuştu. Metinlerde anlatılana göre insanlar uyanmış ve kutsal anlatının sahte olduğunu fark etmişlerdi. Onları gizli ve acımasız yöntemlerle durdurup Frum ve Ser inancını şimdiki haline getirenler de Dünyalılardan başkası değildi. Uyanmamaları ve manipüle edilmeye devam etmeleri için her yolu denemişlerdi. Ataları acaba anlam veremedikleri ne tür zulümlere maruz kalmışlardı?

Heifteth, Tanrı'nın Kitabı'nı okuduktan sonra her ikisine de dönmüş ve yeniden yapacakları seçimlerin sadece kendi hayatlarını değil, başkalarının hayatlarını da etkileyeceğini söylemişti. Bilgece hareket etmelerini tembihleyerek dünyanın geleceğini belirleyebileceklerini dile getirmişti. Sonrasında yavaşça uzaklaşmaya başlamıştı. O uzaklaşırken etrafını bir ışık sarmıştı. Livei elini gözüne siper etti. Kendine geldiğinde huzur dolu köy artık yoktu. Dükkancı abinin evine geri dönmüştü. Observer da yoktu. Onunla tanışıp ismini öğrenemediğine üzüldü biraz. Onun kötü birisi olduğunu düşünmüyordu. Bok endişe dolu gözlerle ona bakıyordu ve kendine geldiğini görünce hızla yanına koşup iyi olup olmadığını sormuştu. Max köşede Dükkancı ile konuşuyordu. Hae de buradaydı. Her ne yaşandıysa her şeyi kaçırmıştı. Livei hayranlık dolu gözlerini Bok'a çevirdi. "Onu gördüm Bok. Heifteth. Benimle konuştu. Tanrı'nın Kitabı'nın kayıp kısımlarını anlattı. Frum ve Ser tanrı filan değilmiş. İnsanmış onlar da. Dünyalılar tarafından tanrı olduklarına inandırılmışlar. Böyle bir din uydurarak da insanları kandırmışlar. Heifteth neyin nesiydi bilmiyorum ama observerlarınkine benzer bir gücü vardı. Çok bilge birisine benziyordu. Bana sabırlı, kararlı, azimli ve merhametli olmam gerektiğini söyledi. Herkesin yaşamına saygı duymam gerektiğini, seçimlerimin sadece benim değil başka yaşamları da etkileyeceğini söyledi. Neden bilmiyorum ama kendimi çok güçlenmiş hissediyorum. Sanki istersem her şeyi başarabilirmişim gibi." Gözlerini Max'e kaydırdı. "Neler yaşandı neyi kaçırdım? En son Hae'nin snapshot cihazını Max'in karargahında gördüğünü söylediğini hatırlıyorum. Max bir şey söyledi mi? Eminim bir açıklaması vardır, kötü bir niyeti olacağına inanmak istemiyorum."
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz - Ana Kurgu] Bir Çift Kral

#37
Bok, Heifteth'le konuştuğunu duyunca gözlerinde bir heyecanla parlıyor. "Gerçekten mi? Bu inanılmaz bir şey, Livei!" diye hayretle bağırıyor. Bu sırada Max, Hae'in iddialarına cevap veriyor. "Evet, cihaz üssümdeydi. Ancak bu benim sizi aldatmak istediğim anlamına gelmiyor. Aslında cihazın ne işe yaradığını bile tam olarak bilmiyordum. Sadece tehlikeli olabileceğini düşündüm ve koruma altına aldım." Max'in bu açıklaması herkesi daha da şaşırtıyor. Hae, sessizce Max'i dinledikten sonra sana dönerek "Snapshot cihazını bulduğumuz yerden bir sürü bilgi topladım. Bunları incelememiz gerekiyor." diyor. Odada, Max'in açıklamalarına karşı bir şüphe ve inançsızlık hakim oluyor. Hae ve Bok birbirlerine anlamlı bakışlar atıyorlar. Hae, hafif bir alaycılıkla "Bu cihazı yıllarca üssünde tutup da işlevini bilmiyormuş, ilginç." diyor. Bok, hala heyecanlı bir şekilde "Ya Heifteth gerçekten bize bir şeyler göstermeye çalışıyorsa?" diye mırıldanıyor. Hae "Heifteth olsun olmasın, elimizdeki bilgilerle gerçeği ortaya çıkaracağız." diye kararlılıkla yanıtlıyor. Bu arada, Max endişeli bir şekilde durumu izliyor, açıklamaları herkesi ikna edememiş gibi görünüyor. Dükkancı, odada artan gerilimi hissederek araya giriyor. Elindeki eski bir bezle bardağı silerken "Bakın gençler." diyor, "Max'in bu işin içinde bir yanlış anlaşılma durumu olduğuna inanıyorum. Bu kadar karmaşanın içinde, herkes bir şeyler saklayabilir, yanlış anlamalar olabilir. Ama şimdi, her şeyi bir kenara bırakıp, gerçekleri ortaya çıkarmaya odaklanmalıyız. Benim bi' eleman vardı memlekette." Gülümseyerek devam ediyor. "Hep derdi ki, eğer dünya bir pasta olsaydı, herkesin bir dilimi olurdu, ama bazıları sadece kremayı yemek ister aga! Yani, herkesin hikayesi farklı, önemli olan kremayı paylaşabilmek." Bu esprili yorum, odada biraz gülüşmelere neden oluyor ve ortamın rahatlamasını sağlıyor. Hae Dükkancı'nın yanına gidiyor ve elini sıkıp yanaklarından öpüyor. "Abi selamlar, doğru düzgün konuşamadık. Seni gördüm daha iyi oldum." Dükkancı ise "Genç, sen de bir ara çok uğrardın dükkana hee!" Karı kız yoktu tabii amına koyayım! diyor ve kıkırdıyor.

Bok, odadaki havayı hafifleten Dükkancı'nın sözlerinden sonra "Eğer gerçekten ilerlemek istiyorsak, belki de hep birlikte Ingenium'a dönmeliyiz. Orada daha fazla bilgiye ve kaynağa erişebiliriz." diyor. Max, herkesi hazırlanmaları için teşvik ediyor ve onları ışınlanmaya hazırlıyor. Kısa bir süre sonra, tüm grup, Max'in rehberliğinde Birinci Kıta'ya, Gedhilfe'ye ışınlanıyor. Işınlanmanın ardından, Bok hızlıca harekete geçiyor ve "Ben Mavi ve Friks'i kontrol edeceğim. Onların iyiliğinden emin olmamız gerekiyor." diyor ve kendisini İkinci Kıta'ya ışınlamak üzere hazırlanıyor. Bu sırada, diğerleri Ingenium'da yapılacakları planlamaya başlıyor. Hae, Ingenium'a döndükten sonra elde ettiği bilgileri grupla paylaşmaya başlıyor. Etkileşimli bir holografik ekran üzerinden, cihazın incelemelerini ve keşfettiği verileri gösteriyor. "Bu cihaz, bize bildirilenin çok ötesinde bir teknolojiye sahip. Sadece snapshotlar oluşturmakla kalmıyor, aynı zamanda atomik düzeyde manipülasyon yapabiliyor. Bu, insan DNA'sını dahi dönüştürebilir anlamına geliyor." diye açıklıyor. Bok da, uzaktan iletişime katılarak, bulguların önemine dikkat çekiyor. "Bu cihazın tehlikesi ve potansiyeli inanılmaz. Max, bunu nasıl daha önce fark etmedin?" diye soruyor. Max ise "Bilmiyordum. Sadece tehlikeli olabileceğini düşünmüştüm." diye yanıtlıyor. Hae, "Bu cihazı anlamak ve kontrol altına almak zorundayız. Bu, tüm Ingenium'un geleceğini etkileyebilir." diye vurguluyor.

Hae, elindeki bilgileri inceleyerek endişeli bir ses tonuyla konuşmaya başlıyor. "Bu cihaz, genleri değiştirebiliyor. Dünya'nın teknolojisi. İstediğimizde birinin DNA'sını değiştirebiliriz." Max, şaşkınlık içinde "Bize bundan hiç bahsetmemişlerdi." diyor. Hae, ekranı işaret ederek "Bu teknoloji kontrolsüz kalırsa, korkunç sonuçlar doğurabilir." Bok ise "Element kullanıcılığı ötesinde güçler... ama Dünya'nın elinde olması korkutucu." diyor. Birkaç dakika sonra Bok, Mavi ve Friks'i de yanına almış bir şekilde geri dönüyor. "Bu ikisi şimdi daha iyi, seninle konuşmaya ihtiyaçları var Livei." diyor. Friks de Mavi de aynı anda sana sarılıyorlar. Mavi'nin gözleri doluyor ve "Keşke zamanı geri alabilsem. Keşke bunlar başımıza gelmeseydi." diyor. Friks ise Mavi'ye üzgün bir yüz ifadesiyle bakıyor. İki oğlan var ve ikisinin de sana ihtiyacı var.

Re: [Livei Nyawodz - Ana Kurgu] Bir Çift Kral

#38
Bok, Livei'nin Heifteth ile olan muhabbetini büyük bir heyecan ve coşkuyla karşılamıştı. Livei ona gülümseyerek cevap verdi. Bu gerçekten de heyecan duyulması gereken bir gelişmeydi. Max kendini savunmak amacıyla cihazın ne işe yaradığını bilmediğini, tehlikeli olabileceğinden endişelendiği için elinde tutması gerektiğini düşündüğünü söylemişti. Bu belli ki yalandı. Odadaki herkes bunun yalan olduğunu üç kilometre öteden koklayabiliyordu. Max muhtemelen anlamadıkları bu teknoloji ile tehlikeli işler yapabileceklerinden korktuğu için onlara bundan bahsetmemişti. Livei bu durumu anlayışla karşılayabilirdi. Hae şüphelerini dile getirirken Bok hala aklı Heifteth'te bir şeyler mırıldanıyordu. Hae önemli bilgiler topladığını söylemişti. Max kimsenin onu inandırıcı bulmadığını fark etmiş olacaktı ki gerilmeye başlamıştı. Livei tam lafa girip herkesi yatıştıracaktı ki Dükkancı abi araya girmiş ve ortamı yumuşatacak bir konuşma yapmıştı. Livei de tek cümleyle bu işi geçiştirmeye karar verdi. "Abimiz haklı. Max bu bilgiyi bizden sakladıysa bir sebebi vardır. Dünya teknolojisinden pek anlamıyoruz sonuçta."

Odadaki gerilim bir nebze de olsun kaybolduktan sonra Bok hep birlikte Ingenium'a geri dönmenin alınacak en mantıklı karar olacağını dile getirmişti. Livei de buna katılıyordu. Artık Hiperya'da bir işleri yoktu ve şu mavi metalik elbiseden kurtulmak için can atıyordu. Böylece Max herkesi Gedhilfe'ye geri ışınlamıştı. Memleketine dönmenin rahatlığı ile Livei derin bir nefes aldı. Geri döndükleri anda Bok inanılmaz sorumluluk sahibi bir lider olarak hemen Friks ve Mavi'yi görmek istemiş ve onları geri getirmek üzere ikinci kıtaya gideceğini söylemişti. Hae de Hiperya'dan topladığı bilgileri onlarla paylaşmaya başlamıştı. Ellerindeki cihaz yalnızca birisini kopyalarak snapshotunu oluşturmuyor, onu aynı zamanda manipüle ediyor ve DNA'sını etkiliyordu. "Bu korkunç." diyebildi Livei yalnızca. Max cihazın tehlikesini bilmediğini, onlarla paylaşılmadığını söylemişti. Livei ona inanıyordu. O yalnızca bir observerdı, bilim adamı değildi. Bu cihaz sayesinde Thrao'nun kopyasını manipüle edip kontrol etmişlerdi. O adam muhtemelen artık Thrao bile değildi. Güçleri farklı olmalıydı. Sadece Thrao görünümündeydi.

Cihazın gen kontrolü yapabileceği konusu grupta sessiz bir korkuyla karşılanmıştı. "Bok'un sahip olduğu tarzda güçler... Dünyalıların teknoloji ile elde ettiği ama bizim herhangi bir teknoloji kullanmadan yapabildiğimiz şeyler... Hepsi bu veya bunun gibi cihazlar sayesinde mi yani? Bu çılgınca. Böyle bir güçle koca bir gezegenin sonu gelebilir. Sınırı olmayan güç güç değildir. Bunun var olması bile yanlış. Kötü emelli birilerinin eline düşerse oluşabilecek hasar potansiyeli sonsuz." Livei başını onaylamadığını belirtir şekilde iki yana salladı. Böyle bir cihazın var olması bile hataydı. Kısa süre sonra Friks ve Mavi, Bok ile birlikte geri dönmüşlerdi. Bok şimdi aralarının daha iyi olduğunu, konuşmaya ihtiyaçları olduğunu söylemişti. Friks ve Mavi her ikisi birden ona sarılınca şaşırdı. "Demek barıştınız, bu harika!" dedi gülerek her ikisinin de sırtını sıvazlarken. Mavi hala ağlamaklıydı. Keşkelerden, zamanı geri almaktan bahsediyordu. Livei onu susturdu. "Hayır böyle konuşma. Belki de böyle olması daha iyi oldu. Çok değerli şeyler öğrendik. Ayrıca ben her ne kadar Friks'i vurmuş olsa da kendimi ondan nefret etmeye getiremiyorum. Düşünsenize. O da Mavi. Görünüşü, anıları... Hepsine sahip. Bir laboratuvarda uyandığınızı ve birisinin size kopya olduğunuzu, sizi kullanmak için dünyaya getirdiklerini söylediğini hayal edin. Kim bilir ne kadar korkutucudur. Bu insanlık dışı bir uygulama. Bilmiyorum belki de bu duygularım yanlış ama ben o Mavi için de üzülüyorum. Friks onun en yakın dostu ve o en yakın dostuna ateş etti. Şu cümleyi dile getirmek bile çok saçma geliyor."

Biraz duraksadıktan sonra birkaç adım geri çekildi ve odadaki herkesi süzdü. "Size bir şey söylemek istiyorum. Biz bence yanlış hareket ediyoruz. Motivasyonumuz yanlış." Odadakileri ve kendini işaret etti. "Heifteth'in benimle konuşmayı seçmesi bir tesadüf değildi. Bir şey söylemek istiyordu. Onu dinlememiz gerekiyor." Max'e bir bakış attıktan sonra devam etti. "Heifteth ile konuşurken yanımda bir observer da vardı. Bana saldırdı aslında ama onunla konuştuğumda masum olduğunu fark ettim. Hiçbir şeyden haberi yoktu. Bu onun işiydi ve o sadece işini yapıyordu. Sevdiklerini hayatta tutmaya çalışan binlerce insandan biriydi yalnızca. Heifteth her ikimize de amaçlarımız doğrultusunda hareket ederken başkalarının hayatlarına ve isteklerine saygılı olmamız gerektiğini öğütledi. Bana özellikle gitmek istediğim yolun zor olduğunu ve pek çok zorlukla karşılaşacağımı ancak sabır ve sebat göstermem gerektiğini söyledi. Gerçek barışın tek bir tarafın mutluluğu üzerine kurulamayacağını, herkes için adil ve eşit bir dünya yaratılması gerektiğini söyledi. Bunlar rastgele seçilmiş sözcükler değiller. Bize bir şey anlatmaya çalışıyor." Odadakilerin tepkisini ölçtü bir süre. "Biz bir terör örgütü değiliz. Bizim amacımız bir başkasının hayatını yok etmek, mutluluğunu bozmak, umut ışığını karartmak olmamalı. Dünya'daki herkese sırf içindeki bazıları hayatımızı zorlaştırıyor diye kin besleyemeyiz. Oradaki insanları öldürmek, sindirmek, asimile etmek, yok etmek, köleleştirmek gibi amaçlarımız olamaz. Onların çok büyük bir kısmı olanlardan habersiz. Diğerlerinin de tam olarak ne istediğini, ne arzu ettiğini bilmiyoruz. İşin nihayetinde bizi kim var etti? Biz şu an kim sayesinde buradayız, bu gezegene sahibiz, sevdiklerimize sahibiz? Dünya, değil mi?" Derin bir nefes aldı. "Bizim amacımız anlaşmaya varmak olmalı. Ne olursa olsun öfkeyle, kinle, hırsla hareket etmemeliyiz. Onları anlamaya çalışmalıyız. Ne yapmaya çalıştıklarını, ne istediklerini anlamaya çalışmalıyız. Sonra da kendimizi anlatmalıyız. Biz ne istiyoruz? Biz ne olmasından korkuyoruz? Başımıza neyin gelmesini istemiyoruz? Amacımız her iki tarafın da şartlarına uyacak bir orta yol bulmak olmalı. Oradaki insanlar da gezegenlerini teknoloji yüzünden kaybetmek üzere olan insanlar. Aynı şey tekrar yaşansın veya bizim de başımıza gelsin istemeyiz. En nihayetinde hepimiz insanız. Snapshotlarımız da dahil buna." Kendini yineledi. "Esas amacımız uzlaşmak olmalı, savaşmak değil. Bunca zaman anlamadığımız şeylerin peşinden boş hırsımız ile gidip gereksiz bir öfke ve tepki yarattık. Sonrasında da elimize yüzümüze bulaştırdık. Buna bir son verebiliriz. Her şey bizim elimizde. İstersek başarabiliriz. Ben böyle düşünüyorum. Daha fazla kan dökülmesine, daha fazla insanın canının yanmasına gerek yok. Her iki taraf da sırf birbirine üstün gelebilmek için geri döndürülemez hatalar yapmaya başladı. Ben Dünya'nın snapshot teknolojisini şu anda kullandıkları amaç için ürettiklerini düşünmüyorum. Başka bir amaçları vardı. Belki ömrü uzatmak, belki ölümü yenmek. Şu anda bizi tehlike olarak gördükleri için bunu bir savaş taktiğine çevirdiler. Bu durum hepimize çok büyük zararlar verecek. Ben geriye dönüp baktığımda insanlığımı sorgulamak istemiyorum. Sırf galip geleceğim diye pişmanlıklar ve acılarla dolu bir geçmişim olsun istemiyorum. Tanımadığım ama tanısam çok iyi dost olabileceğim insanların canlarını yakmak istemiyorum. Kimseyi öldürmek veya savaşmak istemiyorum. Bence Heifteth de bunu yapmamı istiyordu. Vicdanım böyle daha rahat edecek. Siz ne düşünüyorsunuz?"
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz - Ana Kurgu] Bir Çift Kral

#39
Bok, Livei'nin sözlerini dikkatle dinledikten sonra ayağa kalkıyor ve ciddi bir ifadeyle başlıyor. "Livei'nin dediklerinde büyük bir hakikat var. Biz, bu savaşı sadece güç ve öfkeyle değil, anlayış ve barışla da kazanabiliriz. Kendi deneyimimden biliyorum, öfke ve intikam yolu sadece daha fazla acıya yol açıyor. Ben de senin gibi düşünüyorum, bizim gerçek amacımız uzlaşma ve barış olmalı. Dünya ile savaşmak yerine, onlarla anlaşarak daha iyi bir gelecek inşa edebiliriz. Dünya halkının çoğu, bizim hikayemizi ve mücadelemizi bilmiyor. Onlara doğruları anlatmalı, onların anlayışını kazanmalıyız. Bizim hedefimiz, her iki taraf için de adil ve sürdürülebilir bir dünya yaratmak olmalı." Bok, kararlı bir şekilde etrafına bakarak "Bu yol zor olacak, ama ben inanıyorum ki, doğru olanı yaparsak, sonunda her iki taraf da kazanacak. Hepimiz aynı evreni paylaşıyoruz ve barış içinde yaşamak herkesin hakkı." diye ekliyor. Friks, derin bir nefes alıyor ve konuşmaya başlıyor. "Benim çocukluğum, bir mafya ailesinin gölgesinde geçti. Çevremdeki nefret ve şiddetin ne kadar yıkıcı olabileceğini gördüm. Böyle bir ortamda büyümek, insanın bakış açısını ve değer yargılarını derinden etkiliyor. Ama şimdi, Livei'nin sözleriyle yüzleştiğimde, hepimizin aslında aynı şeyi, barış ve anlayışı arzuladığımızı anlıyorum. Livei'nin yaklaşımı, benim geçmişimde gördüğüm kin ve öfke dolu dünyadan çok daha umut verici. Onun bu görüşlerini destekliyorum. Uzlaşma yolunu seçerek, daha iyi bir gelecek inşa edebiliriz." Mavi, konuşmasına biraz tereddütle başlıyor. "Livei, senin sözlerin doğru ve umut verici, ancak... benim için bazı şeyleri affetmek kolay olmayacak. Özellikle de son başıma gelenlerden sonra bazı şeyleri unutamayacağıma eminim..." Yüzünde karmaşık bir ifade beliriyor. "Ancak anlıyorum ki bu yol, daha büyük bir amaç için gerekli. Belki de en iyi yol bu. En iyi yol, kin ve nefreti bir kenara bırakıp, geleceğe odaklanmak. Livei'nin yaklaşımı, her ne kadar benim için zor olsa da, doğru olanı yapmamızı sağlayacak." Dükkancı kendinden memnun görünüyor, herkesin görüşünü teker teker dinlemek onu mutlu ediyor gibi. Max, duruşunu sağlamlaştırarak konuşmaya başlıyor. "Ben Ingeniumluların kaderine Ingeniumluların karar vermesini her zaman destekledim. Bu mücadelenin başından beri sizin yanınızdaydım ve ne karar verirseniz, o yolda size eşlik etmeye hazırım. Eğer bu barış ve anlayış yolu ise, ben de bu yolda sizinle birlikte yürüyeceğim. Bana düşen, sizin kararlarınıza saygı duymak ve gerektiğinde destek olmak." Max'in bu sözleri, Ingenium halkına olan inancını ve onların iradesine saygı duyduğunu gösteriyor.

Hae, sessizliğini bozarak, Livei'nin sözlerine karşı çıkıyor. "Livei, senin idealizmine saygı duyuyorum, ama gerçekçi olmalıyız. Dünya'nın şu ana kadar yaptıkları, insanlık dışı. Snapshotlarla insanların hayatlarını yok ettiler, kendi çıkarları için kullanıp atıyorlar. Birilerinin yaşamlarını karartıp, kendi hedeflerine ulaşmak için onları manipüle ediyorlar. Bu tarz bir düşmanla nasıl anlaşmaya varabiliriz? Onlar, vicdan ve ahlak sınırlarını aşmış durumdalar. İdealist olmak güzel, ama gerçeklerle yüzleşmek zorundayız. Dünya'nın barışa açık olduğuna inanmıyorum. Onlarla anlaşmaya varmanın, sadece daha fazla acıya yol açacağına inanıyorum." Hae, derin bir acıyla Tihami Savaşı'ndaki deneyimlerini anlatıyor. "Tihami Savaşı'nda, umutsuzluktan, pişmanlıktan dolayı kendimi öldürmeye karar vermiştim." diyor gözleri dolu dolu. "Her şeyin bittiğini düşünüyordum, kaosun içinde bir çıkış yolu bulamıyordum. Öfkem ve acım, beni yutmak üzereydi. Kendime, şırıngalarımı enjekte etmeye başladım. Ölümün kollarına teslim olmaya hazırdım." Gözyaşlarına boğularak devam ediyor. "Ancak Dünya güçleri, tam o anda beni kurtardı. O an ölmeyi hak ettiğimi hissetmiştim, hala da öyle hissediyorum. Bu kadar zarar verdikten sonra, yaşamaya devam etmek... Keşke kurtarmasalardı beni." Hae, gözlerinden süzülen yaşlarla son sözlerini ekliyor. "İnsanları öldürmek istemiyorum, ama Dünya'nın değişmesine imkan yok. Onlarla anlaşmaya varmamız, bizi yok edecek bir hata olur. İyi niyetle yaklaşmamız, bizi daha da savunmasız kılabilir. Dünya'nın şu ana kadar yaptıklarını göz önünde bulundurduğumda, onlara güvenemem. Bizi kurtaracak tek şey, kendi yolumuzu çizmek ve güçlü kalmak." Odayı sessizlik kaplıyor, herkes gözlerini Hae'ye çevirmiş durumda.

Re: [Livei Nyawodz - Ana Kurgu] Bir Çift Kral

#40
Livei'nin söylediklerinden sonra odada bir sessizlik olmuştu. Sessizliği ilk bozan kişi Bok'tu. Ayağa kalkarak sözlerine katıldığını, öfkenin ve intikamın sadece daha çok acıya yol açtığını düşündüğünü söylemişti. Livei onun kendisine katılmasını gülümseyerek onayladı. Bok'tan sonra Friks söze girmişti ve çocukluğunda mafya ailesinde yaşadığı travmanın onu nasıl etkilendiğine değinerek uzlaşma yoluna katıldığını belirtmişti. Friks'i ilk kez bu kadar ciddi konuşurken görüyordu. Sonrasında Mavi söze girmişti. O daha tereddütlüydü. Belli ki son yaşadığı olay onda büyük bir yaraya yol açmıştı. Livei onu da anlıyordu. Tereddüt etmesinden daha doğal bir şey yoktu. Yine de bu yol onun için zor olsa dahi genç kıza katıldığını söylemişti. Max de sonuna kadar onlarla olduğunu dile getirmişti. Odada Livei'nin söylediklerine bir tek Hae katılmamıştı. Hae onların bu insanlık dışı eylemlerini onaylamadığını, uzlaşmaya çalışmanın daha çok acı ve yıkım getireceğini düşündüğünü, Tihami Savaşı esnasında ölememenin vicdan azabını hala çektiğini dile getirmişti. Livei onun tüm söylediklerini sakince dinleyip anlayışla başını salladı. Onu o kadar iyi anlıyordu ki. Kendisi de yakın zamana kadar böyle hissediyordu. Ama Heifteth bunun doğru yol olmadığını söylemişti. Dinleri sahte olsa dahi Heifteth sahte değildi. Ona güvenmek zorundaydılar.

Hae'nin karşı çıkışından sonra odada bir sessizlik oluşmuştu. Herkes bu sessizliği kendi fikirlerini toparlamak için kullanıyor olmalıydı. Livei yavaşça Hae'nin yanına yaklaşıp sırtını sıvazladı. "Seni o kadar iyi anlıyorum ki! Çok acı çektin. Hepimiz çektik. Korkuyorsun, güvenmiyorsun, ucu belirsiz bir yolda ilerlemek istemiyorsun. Öfkelisin. Böyle hissetmen çok normal. Hepimiz böyle hissettik, hissediyoruz ve gelecekte de hissedeceğiz. Beni yanlış anlamayın lütfen. Ben kendimizi ezdirelim, kullandıralım demiyorum. Kendimizi elbette savunacağız. Şartlarımızı ve kırmızı çizgimizi onlara belirteceğiz. Sesimizi duyuracağız. Ben sadece her iki tarafın da birlikte var olacağı bir gerçeği yaratabileceğimize inanıyorum. Bunun için de öfkemizi, kalp kırıklığımızı, hırsımızı ve kinimizi bir kenara bırakmalıyız. Dünyalıları sen de gördün. Hiçbir şeyden haberleri yok. İnsanlar bilmedikleri şeyden korkarlar. Biz de korktuk. Çünkü bilmiyorduk. Dünya denen bir şeyi duyduk ve onu kendimize düşman belledik. Dünyalılar için de bu böyle olacak. Onların gözünde yok olmakta olan ırklarına ve gezegenlerine saldıran barbar yabancılar olacağız. Bizden korkacaklar ve bizi düşman belleyecekler. Halbuki buna hiç gerek yok. Biz barışçıl bir yolla yaklaşırsak bu bir domino etkisi yaratır. Bizim asaletimiz ve kibarlığımız onlara da ulaşır. Onları utandırır. Bizi yok etmek isteselerdi şu ana kadar ellerine geçen binlerce fırsatı kullanırlardı. Onlar bizi yok etmek istemiyor. Amaçları bu değil. Onlar bizim evrimleşmemizi, gelişmemizi görmek istiyorlar. Bu yüzden devamlı potansiyelimizi sınıyorlar. Biz bundan hoşlanmıyoruz çünkü onlar gibi duyguları olan insanlar olduğumuzu onlara duyurmak istiyoruz. Fikirlerini, bakış açılarını değiştirmek istiyoruz. Bunu öfkeyle yapamayız. Bunu onlara saldırarak yapamayız. Ama onların da bunu neden yaptıklarını anlamaya çalışmalıyız. Dünya hakkında ne biliyoruz? Onlar ne yaşadılar? Şapkalı'nın anılarını görüyorum bazen bir başkasının gözünden. Karısını ve çocuğunu kaybettiğini gördüm. Onların mezarını yüzünde gaz maskesiyle ziyaret ettiğini, evine dönüp hüngür hüngür ağladığını gördüm. Ağlarken maskesini çıkardı ancak nefes alamadığı için yeniden yüzüne takmak zorunda kaldı. Kaybettiklerinin arkasından doya doya ağlayamadığı bir gerçeklikte yaşıyor. Onların nasıl geçmişleri olduğunu, ne acılar yaşadıklarını bilmiyoruz. Muhtemelen bizi çok çocuksu görüyorlardır çünkü onlar da bizi anlamıyor. Belki de bize gıpta ediyorlardır çünkü bizim gibi olsalardı yaşadıkları tüm bu kayıpları yaşamayacaklardı. Dünya'da da Ingenium'da da tek bir ırk var o da insan ırkı. Biz birlikte birbirimizi anlayarak yaşayabiliriz."
Image
► Show Spoiler

Return to “Trablo Meydanı”

cron