Re: [Livei Nyawodz - Ana Kurgu] Bir Çift Kral

#41
Hae, sözlerini dinledikten sonra, bir süre sessizce düşünüyor. Odadaki herkesin gözü onda. Sonunda, ayağa kalkarak ciddi bir ifadeyle konuşmaya başlıyor. "Livei, senin umut dolu bakış açına saygı duyuyorum ve belki, yalnızca belki, senin dediğin gibi bir yol denemek mümkün olabilir. Ama unutma, biz Dünya ile uzlaşmayı deniyoruz, onlar ise defalarca bizi aldatmış ve kullanmış bir toplum. Benim şüphelerim hala var ve bu yolu denemek konusunda temkinliyim." diyor. Hae'nin ses tonu, onun iç çatışmasını ve kararsızlığını yansıtıyor. "Ancak," diye devam ediyor. "Eğer gerçekten bu barış yoluna inanıyorsan ve diğer herkes de bu konuda kararlıysa, ben de bu süreçte yer alacağım. Ama dikkatli olmalıyız. Dünya'nın gerçek niyetlerini gözlemlemek ve her an tetikte olmak zorundayız." Hae'nin bu sözleri, onun temkinli kabulünü ve bu yeni yaklaşıma karşı hala içinde barındırdığı derin kuşkuları açıkça gösteriyor. Max, tüm sözlerin ardından ayağa kalkıyor, odanın merkezine doğru ilerliyor ve derin bir nefes alarak konuşmaya başlıyor. "Hepinizin söylediklerini dikkatle dinledim ve bu yolculukta birlikte çok şey yaşadık." diye başlıyor. "Ben, bazı şeyleri daha önce sizlerle paylaşmadım, bu benim hatam. Ancak bugünden itibaren, daha şeffaf olmayı ve her birinizin güvenini kazanmayı amaçlıyorum." Kendinden emin bir şekilde devam ediyor. "Amacımız barışsa, bu yolda ilerlerken, daha dürüst bir yaklaşım sergilemek zorundayız. Ben de sizin gibi, bu topluluğun bir parçası olarak kendi hatalarımdan ders çıkarmaya ve hep birlikte daha iyi bir geleceği inşa etmeye çalışıyorum." Max, gözlerini herkese çevirerek "Ben, burada, sizlerle birlikte yönetenlerin değil, halkın yanında yer alacağım. Yolumuz ne olursa olsun, sizin kararlarınıza saygı duyacak ve destek olacağım." diye sözlerini bitiriyor. Bu sözlerle, Max'in grubun iradesine olan bağlılığını ve gelecek planlarına yönelik samimi niyetini vurgulamış oluyor. Max, enerjisini toplayarak konuşmasına devam ediyor. "Ayrıca sizlere önemli bir gelişmeden bahsetmem gerekiyor." diye başlıyor. "Üçüncü kıtada yapılan keşifler sonucunda radyoaktif unsurlar tespit ettik. Bu bulguların ne anlama geldiğini anlamak ve potansiyel tehlikeleri değerlendirmek için detaylı bir araştırma yapmamız gerekiyor." Odaya kararlı bir bakış atarak "Bu konuda güvenilir ve yetenekli bir ekip kurmaya ihtiyacımız var." diye ekliyor. "Ek olarak, Birinci Kıta'daki siyasi gerginlikler henüz çözülmedi. Bu durum, hareket kabiliyetimizi sınırlıyor ve planlarımızı dikkatli bir şekilde yapmamız gerektiğini gösteriyor." Max'in bu sözleri, önlerindeki zorlukları ve gerekli stratejik planlamayı vurguluyor.

Bok, odadaki televizyonu açıyor ve haberlere yöneliyor. Ekranda, Gedhilfe güçlerinin Himota ile aktif bir çatışmaya girdiği ve bu süreçte sivillerin yaralandığına dair acil haberler dönüyor. Haber spikeri, çatışmanın detaylarını ve bölgeden gelen son dakika gelişmelerini aktarırken, odadaki herkesin dikkati televizyona çevrilmiş durumda. Bu durum, herkesin yüzünde endişeli bir ifade oluşturuyor. Kapının çalınma sesiyle bir anda odada huzursuz bir sessizlik oluşuyor. Tereddüt ederek kapıya yöneliyorsun. Odaya dönüp, Max ve diğerlerine durumu işaret ediyorsun, hepsi hızla saklanmaya başlıyorlar. Kapıyı açtığında, karşında iki Gedhilfe kraliyet polisini buluyorsun. Polisler, ciddi bir ifadeyle sana bakıyorlar. "Livei Nyawodz, Thrao Krenstodz ve Friks Serthad'ı derhal merkeze getirmemiz istendi." diyor biri, diğeri ise etrafa dikkatlice göz atıyor. Mavi, önüne geçiyor ve polislere "Tamam, geliyoruz." diye yanıt veriyor. Şaşırıyorsun, ama Mavi size bakıp göz kırpıyor. Polisler, onları dikkatlice izliyor, herhangi bir yanlış hareketi önlemek amacıyla tetikte duruyorlar. Polisler seni, Friks ve Mavi'yi Gedhilfe'nin sokaklarında dolaştırıyorlar, sessiz bir mahallede duruyorlar. Önünüzdeki bina sıradan görünse de, içine adım attığınız andan itibaren eski Gedhilfe mimarisiyle süslenmiş koridorlardan geçiyorsunuz. Bina içinde, her bir detay, Gedhilfe'nin zengin tarihini yansıtan işlemelerle bezeli. Bodruma indikçe, duvarlarda antik savaşçıların ve kralların kabartma resimleri, eski yazıtlar ve gizemli simgeler beliriyor. İniş yolu, sanki zaman içinde bir yolculuk yapıyormuş gibi, giderek daha eski ve mistik bir hava kazanıyor. Bodrum katına vardığınızda, kalın taş duvarlar ve yüksek tavanlı bir oda sizi karşılıyor, bu odanın tarihi atmosferi hemen hissediliyor. Her köşe, Gedhilfe tarihinde bir döneme tanıklık ediyor gibi duruyor. Odanın ortasında tanıdık bir yüz duruyor, Prens Thrao'dan başkası değil bu. Prens sana dönüyor, kafasıyla Mavi ve Friks'e selam verdikten sonra gözlerinin içine bakıp "Selam. Uzun zaman oldu." diyor. Hemen ardından "Sizi bu şekilde sürüklediğim için kusura bakmayın, babamın haberi olmadan sizinle görüşmenin başka bir yolu yoktu." diyor. Sonra da iç çekiyor ve ciddi bir ses tonuyla konuşmaya başlıyor. "Sadede geleceğim. Babamın yaptıklarını onaylamıyorum ve bununla ilgili bir şeyler yapmak istiyorum. Desteğe ihtiyacım var, ve size de ihtiyacınız olan tüm desteği vermeye hazırım. Şu an kıtanın değil, gezegenin tamamının geleceği tehlike altında ve babam bu tehlikenin merkezinde. Kendisi babam, bununla yüzleşmek benim için zor oldu ama çocuk olmayı bırakmam gerekiyor." Gerçekten sözlerinden emin olduğu gözlerinden anlaşılıyor. "Tek bir korkum var, o da Ten'in ne yapacağının belirsizliği. Babasına karşı gelebilecek bir yapıda olduğunu düşünmüyorum, bu savaşı körüklemek için uğraşacak ve babasını takip edecektir diye korkuyorum. Ten büyük bir tehdit olabilir, ama aynı zamanda tarafımızda olurasa büyük bir avantaj da olabilir. Can dostumla karşı cephelerde olmak istemiyorum, onu ikna etmem konusunda bana yardım edebilirseniz çok ama çok minnettar olurum. Ve merak etmeyin, bunu kabul etseniz de etmeseniz de size elimden gelen tüm yardımı yapacağım. Para, erişmek istediğiniz belgeler, gizlilik, dokunulmazlık, ulaşım... Yeter ki şu kaosu durduralım."

Re: [Livei Nyawodz - Ana Kurgu] Bir Çift Kral

#42
Hae çok ikna olmamış gibi görünse de Livei'nin izlemek istediği yolu tedbirli bir şekilde takip etmeyi kabul ettiğini söylemişti. Bu tartışmanın neticelenmesi üzerine Max ayağa kalkarak onlardan sakladığı bilgiler için özür dilemiş, bundan sonra daha şeffaf olacağını ve halkın yanında onlarla birlikte yer alacağını belirtmişti. Sonrasında üçüncü kıtada radyoaktif unsurlar tespit ettiklerini ve bunların ne anlama geldiğini araştırmakta olduklarını söylemişti. Max'in artık onlarla edindiği bilgileri daha rahat bir şekilde paylaşıyor olması umut vericiydi. Gruplarının içerisindeki uyum ve güven artmıştı sanki. Heifteth doğru söylemiş olmalıydı. O esnada Bok son gelişmeleri öğrenebilmek adına televizyonu açmıştı. Gedhilfe ve Himota arasında sıcak bir çatışma başlamıştı ve bundan etkilenen siviller mevcuttu. Livei sıkıntıyla alt dudağını ısırdı. Himota'nın Gedhilfe'ye gerçekten savaş açmasına inanamıyordu.

Tam herkes televizyondaki gelişmelere pür dikkat kesilmişti ki kapının çalınma sesiyle herkes irkilmişti. Livei odadaki herkese tedirgin bir yüz ifadesiyle döndükten sonra kapıya yöneldi ve sakince araladı. Diğerlerine de bir el işareti yapmıştı ki herhangi bir durumda saklanıp sıvışabilsinlerdi. Kapıyı çalan iki Gedhilfe kraliyet polisiydi. Livei, Thrao ve Friks'in kendileriyle gelmesini talep ediyorlardı. Onları çağıran kişi kral olamazdı, kral daha önce onları yanındaki Dünyalılar sayesinde ışınlayarak çağırmıştı. O halde onları kim çağırıyordu? Bu bir tuzak olabilir miydi? Thrao hızla öne atılarak gelmeyi kabul ettiklerini söylemişti. Böylece üçü evden ayrılarak polisleri takip etmeye başladılar. Thrao bunu yaptıktan sonra ona dönüp göz kırptığı için bir planı olduğuna güveniyordu.

Polisler üçünü ara sokaklarda dolaştırdıktan sonra ıssız bir mahallede durmuşlardı. Terk edilmiş gibi duran klasik bir Gedhilfe binasından içeriye girdiler. Duvarlardaki süslemeler Gedhilfe'nin tarihini anlatan kabartmalarla doluydu. Polislerin yönlendirmesi ile birlikte bodruma doğru inmeye başladılar. Kasvetli ve rutubetli havayı ciğerlerinde hissedebiliyordu. Odanın ortasında Prens Thrao onları bekliyordu. Livei onun tanıdık yüzünü görünce rahatlamış bir şekilde soluk aldı. Prens hepsiyle selamlaşmıştı. Babasının haberi olmadan onlarla buluşmasının başka yolu olmadığını belirttikten sonra direkt konuya girmişti. Babasının yaptıklarını artık hiçbir şekilde onaylayamayacağını, bu konuda bir şeyler yapması gerektiğini hissettiğini söylemişti. Himota prensi Ten için endişeli olduğunu, en yakın arkadaşıyla karşı karşıya gelmek istemediğini ancak onun babasına karşı çıkacak potansiyeli olmadığını düşündüğünü, bu yüzden de onun fikrini değiştirmek istediğini söylemişti. Ona yardım etmeyi kabul ederlerse Prens de onlara her türlü imkanı sağlayacaktı. Hatta bu teklifi kabul etmeseler dahi onlara yardım etmek istiyordu. Livei gülümseyerek söze girdi. "Bunu duyduğuma çok sevindim. Bahsi geçen kişi baban olduğundan ötürü bu durumun senin için ne kadar zorlu olduğunu tahmin edebiliyorum. Bizim de en büyük dileğimiz bu kaosu durdurmak. Açıkçası Prens Ten'i hiç tanımıyorum, onun fikirlerini değiştirmek için ne yapabiliriz emin değilim ama sana yardım etmeyi çok isterim. Bu savaşı durdurmazsak daha çok insanın canı yanacak. Biz artık barış olsun istiyoruz. Uzlaşalım istiyoruz. Ingenium halkları olarak da, Ingenium - Dünya ilişkileri bakımından da. Herkesin birlikte barış içinde var olacağı bir ortam yaratalım. Ingenium'daki gerginliklerin bir şekilde tatlıya bağlanması çok iyi olur. Bize olan yardımların için çok teşekkür ederiz. Bundan sonra birlikte hareket etmeyi çok isterim."
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz - Ana Kurgu] Bir Çift Kral

#43
Prens Thrao, önerilerine dikkatle kulak verirken yüzünde umut dolu bir ifade beliriyor. "Ten ile yüzleşmeliyiz. Ancak şu andaki çatışma koşulları altında Himota'ya normal bir şekilde gitmemiz imkansız." diye başlıyor. Sözlerini devam ettirirken, ses tonunda bir kararlılık ve aciliyet hissediliyor. "Bu nedenle, buluşmayı gizli ve stratejik bir şekilde planlamamız gerekiyor. Zamanlama her şeyden önemli olacak." Tam bu sırada, odanın diğer ucunda bekleyen bir kraliyet polisi, endişe içinde yanınıza doğru koşarak geliyor. "Prensim, bir sorun var." diye nefes nefese konuşmaya başlıyor. "Dışarıda büyük bir topluluk toplandı. Söylentilere göre babanızın burada olduğunuzu düşünüyorlar. Durum her an kontrolden çıkabilir." Polisin bu sözleri, odadaki atmosferi daha da gererken, herkesin yüzünde bir endişe dalgası yayılıyor. Thrao, bu gelişme karşısında derin bir nefes alıp durumu değerlendiriyor. Yüzünde kararlı bir ifadeyle "Görünüşe göre planlarımızı daha da hızlandırmamız gerekecek." diyor. "Hızlı ve dikkatli hareket etmeliyiz. Ten ile olan buluşmamızı sadece bizim için değil, tüm gezegenin geleceği için de güvenli ve etkili bir şekilde gerçekleştirmeliyiz." Thrao'nun yüzünde bir gülümseme beliriyor, polislerden birine doğru işaret edip "Saati alabilir miyim?" diye soruyor. Polis hızla cebinden çıkarıp bir saati Thrao'ya uzatıyor. Saati bileğine takarken, sana dönüp şaka yollu "Bu teknolojiyi daha önce gördün mü bilmiyorum ama tanıdıktır herhalde." diyor. Ardından ciddi bir ifadeye bürünerek ekliyor. "Hazır olun, hepimizi Himota'ya ışınlayacağım. Saraylarında Ten'in odasının nerede olduğunu biliyorum, bizi direkt oraya götüreceğim." Herkesi hazırlıklı olmaya çağırıyor ve saatin düğmesine basmaya hazırlanıyor.

Etrafınız, Ten'in odasının zarif dekorasyonuyla dolu. Odanın dışından, iki gardiyanın konuşmaları duyuluyor. "Sen duydun mu, büyük toplantı başlamış bile. İmparator, Ten'i ikna etmeye çalışıyor ama oğlan inatçı." diyor biri. "Evet, duydum. Ten onu bu savaşı durdurmaya ikna etmeye çalışıyor ama İmparator, daha fazla güç istiyor gibi görünüyor." diye yanıtlıyor öteki. Konuşmalarında, İmparator Pisan Higenadon ve Ten'in arasındaki anlaşmazlıkların derinliği ve tehlikeli sonuçları hissediliyor. Gardiyanlar, Ten'in savaşı sonlandırma çabalarından ve İmparator'un büyüyen hırsından endişe duyuyor gibi. Bu bilgiler ışığında, yapacakları sonraki hamle üzerine düşünmeye başlıyorsunuz. Oda, yüksek tavanlı, büyük pencereleri ve ağır kumaş perdeleri ile oldukça ihtişamlı, her köşesi güç ve otoriteyi yansıtıyor. Gardiyanların sesleri yavaşça uzaklaşırken, sen ve arkadaşların, bu tehlikeli siyasi manzara içinde nasıl bir strateji izleyeceğinize karar vermeye çalışıyorsunuz. Çok geçmeden sert ve güçlü ayak sesleri duymaya başlıyorsunuz. Bir anda kapı açılıyor, karşınızda Ten var. Ten, sinirle odanın duvarına bir yumruk atıyor ve duvar içine göçüyor. Elini çektiğinde, yıkıntılar arasından sizi fark ediyor ve gözleri şaşkınlıkla büyüyor. "Burada ne arıyorsunuz?" diye soruyor, ses tonunda hem öfke hem de şaşkınlık var. Thrao gerilimi azaltmak adına "Sadece konuşmaya geldik dostum." diyor. Ten ise "Dostum mu?" diye soruyor. Thrao'ya yaklaşıyor ve "Bu savaşı erteledin, benim bunu daha uzun süredir bildiğimi de öğrendiler, her şeyi öğrendiğimiz gün beni dinleseydin ve her şeyi söyleseydik bunlar olmayacaktı. O gün dostunu kaybettin." diyor. Çok ciddi görünüyor. Thrao ise elini omzuna uzatıyor ve "Bak-" derken Ten elini itiyor ve "Şu an resmi olarak savaştayız, tutuklanmak istemiyorsanız dönün." diyor. Thrao üzgün bir yüz ifadesiyle Ten'in sırtına bakıyor.

Re: [Livei Nyawodz - Ana Kurgu] Bir Çift Kral

#44
Prens Thrao, Ten ile buluşmalarını gizli yapmaları gerektiğini, normal şartlarda Himota'ya girmenin şu anki çatışma durumunda fazlasıyla zorlu olacağını söylemişti. Polislerden birisinin saatini alarak Livei'ye şaka yollu bu teknolojiyi daha önce görüp görmediğini sormuştu. Livei gözlerini devirerek sarkastik bir şekilde cevapladı. "Hayatımda ilk kez görüyorum, bu ne ola ki?" Onları Himota'ya ışınlayacağını söylemişti. Bok onlarla olsaydı saate gerek kalmadan da ışınlanabilirlerdi diye düşündü Livei. Kısa süre sonra gözlerini farklı bir yerde açtı. Kraliyete ait olduğu belli bir odanın içindeydiler. İki gardiyan kendi aralarında Ten'in savaşı onaylamadığını konuşuyorlardı. Demek ki Ten babasına karşı çıkabiliyordu en yakın dostu Thrao'nun öngörüsünün aksine. Gardiyanlar geçip giderken sıklaşan ayak seslerini duymuşlardı ve odaya birkaç saniye sonra Ten giriş yapmıştı. Tam olarak onu son gördüğü zamanki gibi görünüyordu. İçeri girer girmez güzelim odanın duvarını yumruklamış ve duvarın içe göçmesine sebep olmuştu. Tam olarak hatırladığı gibiydi. Klasik Himota erkeği işte. Kas gücünden başka bir özellikleri gelişmiyordu bunların.

Duvarı yumrukladıktan sonra odada yalnız olmadığını fark etmişti. Onlara dönüp burada ne aradıklarını sormuştu. Thrao onunla konuşmak istediğini söylediğinde tıpkı toksik ilişkisinden yeni kurtulmuş ve exinin peşini bırakmasını isteyen bir sevgili edasıyla reddetmişti prensi. Odadaki herkesi onları tutuklamakla tehdit etmişti. Şimdi bu tuhaf durumun içerisinde Livei'nin tam olarak ne yapması gerekiyordu? İki sevgilinin arasına dalmış gibi hissetmişti kendini. Bu onun meselesi değildi. Livei derin bir iç çektikten sonra konuşmaya dahil olmaya karar verdi. "Prens Ten, lütfen bizi dinleyin. Bu savaşa gerek yok. Sizin de istemediğinizi biliyoruz. Bunu durdurabiliriz. Birbirimizin canını boşu boşuna yakmamıza gerek yok. Her şeyi yoluna sokabiliriz, her şeyi düzeltebiliriz. Bunu barış içinde yapabiliriz. Planımız var. Lütfen Prens Thrao'nun diyeceklerini bir dinleyin. Fikriniz değişebilir. Ona bir şans vermelisiniz. Aranızda her ne olmuş olursa olsun siz dostsunuz. Prensimiz de babasının davranışlarını onaylıyor değil. Gedhilfe Kralı'nı durduracağız ama bu konuda yardımınıza ihtiyacımız var."
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz - Ana Kurgu] Bir Çift Kral

#45
Ten, gözlerini sana çeviriyor, iyice kısıyor ve yavaşça sana doğru yürümeye başlıyor. "Sen ve arkadaşlarını araştırdım Livei Nyawodz. Siz daha kendi ülkenizde barışı sağlayamıyor, hatta yıkmaya çalışmıyor musunuz? Arkandaki iki herif Deinzei azınlığından. Amacınız Gedhilfe hükümetini devirmek değil miydi? Bu kıtanın bütünlüğünü bozmaz mıydı?" Friks öne çıkıyor ve "Prens, kusura bakma ama kimse hükümet falan devirmeye çalışmıyordu. Haklarımızı elde etmek, tanınmak istiyorduk." diyor. Ten ise "Başta haklarınızı elde etmek isteyeceksiniz, sonra özerk bölgeler isteyeceksiniz. Sonra özgürlük mözgürlük diye dolaşacaksınız. Ayrıca senin gibi bir adamın bana cevap vermeye hakkı yok, Friks." Friks'in gözleri parlıyor ve öfkeyle "Ne alaka lan?" diyor. Ten ise "Mafya ailenle birlikte yıllar boyunca Gedhilfe hükümetine karşı çalıştınız. Çapulcusunuz kısacası." diyor. Friks bir anda sinirleniyor ve elini kaldırıyor. Ten ise Friks konuşamadan "Saygılı ol be biraz, karşında soylu var." diyor. Hemen ardından Prens Thrao'ya dönüyor ve konuşmaya hazırlanırken bu sefer Mavi öne çıkıyor. "Pardon pardon bir dakika. Prens Ten, size saygı duyuyorum ama siz de bize saygı duyun lütfen. Deinzeiler kolektif bir fikre sahip bir topluluk değiller. Biz sadece belli bir kökeni ve kültürü olan, hükümetin de bu kültürü silmesine tepki gösteren insanlarız. Sadece hakkımızı arıyoruz. Hakkımız bölge, toprak gibi şeyler değil. Sadece ismimiz anılsın, tarihimizi bilelim istiyoruz. Çok şey istemiyoruz. Siz bunu anlayabilirsiniz diye düşünüyorum." Ten biraz da olsa sakinleşiyor. "Hem anlıyorum, hem de anlamıyorum. Himota'da azınlıklara sizin ülkenizde olduğu gibi davranmıyoruz. Onları azınlık olarak nitelendirmiyoruz hatta. Ama neyse, konu bu değil. Kavganızı anlıyorum ama ben prensipleri olan ve idealarını da bu prensiplere göre oluşturan bir adamım. Devletin bütünlüğü her şeyden önemlidir. Yaptıklarınızın devletin bütünlüğünü zedeleme riski olduğunu düşünüyorum." Mavi ise "Sizi çok iyi anlıyorum, fakat Gedhilfe hükümeti başından bizi yok saymasaydı zaten bugün zedelenme riski ile karşılaşmazdı." diye cevap veriyor. Ten ise bir kaşını kaldırıyor ve "Belki de haklısındır, evet." diyor. Hemen ardından tekrar sana dönüyor ve "Her şeyi biliyorum, Maxwell Fahrner ile tanıştığınız gün bizim yanımızdan ayrıldıktan sonra neler yaşadığınızı da biliyorum. Uçağa ilk binenler arasında senin olduğunu da biliyorum. Livei Nyawodz, senin gözünde Dünya gezegeninin tehdidini ortadan kaldırmak ve kıtanın toprak bütünlüğünü korumak için Dünyalılarla çalışmak iyi bir çözüm mü?" diye soruyor. Hemen ardından Prens Thrao'ya dönüyor ve "Hele ki senin gibi bir adamın bu fikre katılması... İnan bana anlam veremiyorum." diyerek azarlıyor.

Prens Thrao, Ten'e iyice yaklaşıyor ve "Sen hayatı boyunca baskı ile büyütülmüş bir çocuksun. O yüzden kafanda belli kalıplar olması, bu kalıpların dışına çıkmayı bırak sorgulamakta bile zorlanman çok normal. Ben bunun iyi bir kişilik özelliği olduğunu da düşünmüyorum. Ama yıllardır seni can dostum olarak gördüm. Neden? Çünkü deneyimlerinin seni tanımladığını düşünmüyorum. Gözümde bu kadar geri kafalı, insani duygulardan uzak biri değilsin sen. Böyle olmadığını bana belki de bin kez kanıtladın. Senin asıl problemin kendinle." Eliyle Ten'in göğsünü dürtüyor. "Lütfen şu içine bir kere de olsa bak ve kendine sor, şu an sorguladığın şeyleri gerçekten sorguluyor musun yoksa odaya girdiğinden beri kafanda olan cevabı olabildiğince ertelemek için vakit mi öldürüyorsun?" Ten'in kaşlarının çattığını görebiliyorsunuz. "Ne kadar güzel bir kişilik analizi yapmışsın. Tebrik ederim, bu Gedhilfelilerde olan bir özellik sanırım, doğru ve dürüst olmamak, bir kere zıt düştüğünde ise tüm negatif düşüncelerini karşıya yığmak. Arkamdan iş bile çeviriyor olsan şaşırmam şu saatten sonra." Thrao az da olsa sesini yükselterek cevap veriyor. "Kardeşim, bir türlü anlamak istemiyorsun ama ben sana tekrar anlatayım, bu düşünceler yersiz değil, sen kendini fazla belli ediyorsun. Ayrıca bu bir kişilik analizi değil, daha az önce demedim mi sana bunu seninle o şekilde ilişkilendirmediğimi? Ten, bu gerçek ile yüzleşmedikçe fikirlerinin değişmeyeceğini biliyorum, o yüzden yüzüne söylüyorum. Arkandan konuşmuyorum, sinsi bir planım yok. Yüzüne söylüyorum, sen tam olarak bir İmparatorluğun isteyeceği bir insansın, bir varissin. Gedhilfe Krallığı! Himota İmparatorluğu! Vay be, isimlerin heybetine bak be! Bir gün anlayacaksın ki bu isimlerin hiçbir önemi yok, önemli olan bu isimlerin altında yaşayan insanlar ve onların geleceği. Ve ben şurada on dakikadır bunu anlayacağın günün bugün olması için uğraşıyorum, çünkü her an Dünyalılar gelip hem o isimleri, hem de o isimlerin altında yaşayanları yok edebilir. Bu!" Ten'in hızlı nefes almaya başladığını gören Thrao bir adım geri çekiliyor ve beklemeye başlıyor. Ten, önce sana, sonra Thrao'ya, sonra da kapıya bakıyor. En son da duvarda açtığı deliğe bakıyor. Thrao'ya doğru hızla ilerliyor, yakasından tutuyor, bir süre Thrao'nun gözlerinin içine öfkeyle bakıyor, sonra da bırakıp sana dönüyor. "Mavi Yıldız." diyor. "Mavi Yıldız'ı yok edin. Kanıtlayın kendinizi. Bana gerçekten umursadığınızı gösterin. Himota'daki mafya örgütlerinin de artmasına sebep oldular. Yardım edeceğim, yardım edeceğim ama..." Elleri titriyor, çok sinirli. "Ben kötü biri değilim. Ben yardım etmek istiyorum. Bu kıtanın insanlarını önemsiyorum." Sana daha da yaklaşıyor, ciddi bir yüz ifadesiyle "Mavi Yıldız'ı yok edeceğiz. Birlikte. Sonra da sıra Gedhilfe ve Himota arasındaki karışıklığı durdurmaya gelecek." diyor. Gözlerini Thrao'ya çeviriyor ve imalı bir şekilde "Babam istese de istemese de," diye cümlesine başlıyor. "Himota'nın kaynaklarını sizlerin kullanımına sunacağım. Gerekirse sizinle gelecek, yardımcı olacak, yanınızda bulunacağım." Elini uzatıyor. İlginçtir ki, elini sana uzatıyor, Thrao'ya değil. Thrao ise yandan pişmiş kelle gibi gülümsüyor. Elini sıkıp sıkmamak senin elinde, ama bu çocuğun doğasını düşünürsek bu şu ana kadar gösterdiği en dostane hareket olabilir.

Re: [Livei Nyawodz - Ana Kurgu] Bir Çift Kral

#46
Araya girmesinin üzerine Ten ona dönmüş ve kendisini araştırdığını, onun huzur bozan, Gedhilfe'yi devirmeye çalışanlardan olduğunu bildiğini söylemişti. Adeta terörist pislikler olduğunu ima etmişti! Livei kanın başına sıçradığını hissetti. "Pardon?" Livei lafına devam edemeden Friks araya girmiş ve amaçlarının bu olmadığını Friks'e göre oldukça sakin bir dille anlatmıştı. Prens Ten ortamın iyice gerilmesine sebep olmuştu. Friks neredeyse onu dövecekti. Livei uzanıp onu tutacaktı ki Ten bağırıp saygılı olması gerektiğini söylemişti. Ortalık birbirine girmek üzereydi ki aralarında hala öfkesini kontrol edebilen kişi olan Mavi çıkıp amaçlarının farklı olduğunu, niyetlerini güzel bir dille anlatmıştı. Belli ki Ten biraz evvel hayata olan öfkesini onlardan çıkartmak istemişti ve bu hiç de olgun bir hareket değildi. Mavi'nin açıklamaları ile birlikte ortamdaki gerginlik bir nebze olsun azalmıştı. Ten tekrar Livei'ye dönerek Max ile tanıştıklarını bildiğini, uçağa binen ilk isimlerden olduğunu da bildiğini söylemiş ve Dünyalılar ile birlikte çalışmak iyi bir çözüm mü diye sormuştu. "Evet?" Hemen ardından da Thrao'ya dönerek onu bu fikre katıldığı için azarlamıştı. Livei gözlerini devirdi.

Ten'i yatıştırabilecek tek adam gibi duran Prens Thrao, Ten'e yaklaşmış ve artık bu geri kafalılığını bir kenara atıp modern problemlerin gerektirdiği modern çözümlere ayak uydurması gerektiğini güzel bir dille ifade etmişti. Ten ise Himotalı kafasına sahip olduğu gerçeğini pek kabul etmek istiyor gibi değildi. Thrao önemli olanın imparatorluklar değil, onları bir araya getiren insanlar olduğunu söylemiş ve Ten'in buna ikna olmasını dilediğini yüzüne söylemişti. Ten bunları sindirmeye çalışıyor gibiydi. Nefes alış verişi hızlanmıştı. Gözleri odada dört dönüyordu. Önce Thrao'ya yöneldi ve onu yakasından tuttu. Sonra gözleri genç kızın üzerinde durdu. Ağzından iki kelime çıktı. Mavi Yıldız. Onları yok etmelerini istiyordu. Kendilerini kanıtlayacaklardı, samimiyetlerini kanıtlayacaklardı. Kendisi de yardım edecekti, böyle söylemişti. Kötü biri olmadığını, kıtanın insanlarını önemsediğini söylemişti. Birlikte Mavi Yıldız'ı yok edeceklerini, sonra da Gedhilfe ve Himota ilişkilerini düzelteceklerini söylemişti. Bunu yapmayı istiyor gibiydi. Livei yüzüne yerleşen kocaman gülümsemeye engel olamadı. İşte böyle yola gelecekti. Elini uzatmıştı. Elini Thrao'ya değil kendisine uzatmıştı. Arkadaşına karşı kendini hala mahcup hissediyor olmalıydı. Belki de yenilgiyi kabul etmek istemiyordu. Livei gülümseyerek ona uzattığı elini içtenlikle sıktı. "Bize bir şans verdiğiniz için teşekkürler Prens Ten. Pişman olmayacaksınız. Önce herkesin huzurunu kaçıran şu lanet örgütü yok ediyoruz öyleyse!" dedi iyice keyiflenerek. Bu ismi duymayalı uzun zaman olmuştu. Ortalığı birbirine katıp karıştıran, Bok'u ve kendisini örgütten atan o hastalıklı tiplemelerin ne iş çevirdiklerini bilmiyordu. Himota'yı bile rahatsız edecek kadar büyüdülerse yılanın başını kesme zamanı gelmiş demekti.
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz - Ana Kurgu] Bir Çift Kral

#47
Ten sahteden de olsa gülümsüyor ve elini sıktıktan sonra Prens Thrao'ya dönüyor. Thrao ve Ten, anın ciddiyeti içinde birbirlerine dikkatle bakıyorlar. İkisi de gelecek adımlarının ağırlığını hissediyor gibi. Kısa bir sessizlik sonrası, Thrao elini uzatıyor; Ten, elini sımsıkı tutuyor. İki lider, hem fiziksel hem de mecazi olarak, aralarındaki mesafeyi kapatıyor. Duygusal bir anlaşmanın simgesi olarak, samimi bir sarılma gerçekleşiyor. Thrao, Ten'in kulağına bazı özel sözler fısıldıyor; bu sözler sadece onların arasında kalacak kadar sessiz. Bu gizemli anlaşma, belki de gelecek için umut vadediyor. Sonrasında, Thrao sana ve arkadaşlarına dönüyor, gözlerinde bir veda ifadesiyle. Kısa bir süre sonra, hepinizi Gedhilfe'ye geri götürecek ışınlanma işlemini başlatıyor. Soğuk mavi bir ışık sizi sarıyor ve bir anda, başladığınız yere, Gedhilfe'de beliriyorsunuz. Fark ediyorsun ki ışınlandığınız yer Patron'un evi. Thrao hemen "Bu evi buldum, kayıtlardan araştırdım. Güvende olmalıyız burada. Sonuçta sizin ekibin evi, değil mi?" diye soruyor. Aniden evin diğer odasından sesler yükselmeye başlıyor ve Bok, Hae, Max, Dükkancı ve diğerleri teker teker görünmeye başlıyorlar. Bok ilk konuşan oluyor. "Noluyor ya? Siz nasıl... Prensim, bu sizin işiniz mi?" Thrao gülümseyerek cevap veriyor. "Evet, biraz hızlı hareket etmek zorunda kaldık. Ama güvendeyiz, şimdilik. Prens Ten ile görüşmek için Himota'ya kadar gittik." Bok şaşırıyor ve o anda Thrao'nun kolunda bulunan saati görüyor. Max, Thrao'nun yanına geliyor ve elini uzatıp "Sizinle tekrardan görüşmek çok güzel, Prens Thrao." diyor. Prens ise gülümsüyor ve "Dünya'nın varlığını göz önünde bulundurunca prens mi kaldı diyorum ama, sizden saygı görmek beni mutlu ediyor. Ben de tekrardan görüştüğümüz için mutluyum." diyor. Odanın enerjisi, yeniden bir araya gelmenin verdiği umut ve kararlılıkla yükseliyor. Herkes birbirine destek olmanın ve önlerindeki zorluklara birlikte göğüs germek için hazır olduğunun farkında.

Bir anda odaya bir adam ışınlanıyor ve adam ışınlandığı gibi Max yanına gidiyor ve "Lee? Ne işin var burada?!" diye soruyor. Adının Lee olduğunu tahmin ettiğin adam ise "Size kötü bir haberim var." diyor. "Ben Lee, Max ile birlikte çalışıyorum. Size söylemeliyim ki Mutlak Son'un bir parçası olan Mabi Chüimimuta hayatını kaybetti." Bir an beyninden vurulmuş gibi hissediyorsun. Herkes sessizce Lee'ye bakıyor. Ağzını ilk açan Bok oluyor. "Sen ciddi misin?" demekle yetiniyor. Kimse, ama kimse bunu beklemiyordu. Lee "Detaylarını anlatacağım, şimdi gitmem gerekiyor. Duymanız gerektiğini düşündüm." diyor ve tekrar ışınlanıyor. Olduğunuz yerde kalakalıyorsunuz. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Friks ve Mavi, sana dönüyorlar ve senin tepkini izlemeye başlıyorlar. Sen ise konuşabilecek durumda değilsin. O sırada biraz daha uzağınızda olan Hae ise duvara yumruk atıyor ve "Anasını sikeyim. Mavi Yıldız. Mavi Yıldız yaptı, buna eminim." diyor. Hızlıca Bok'a doğru yürüyor ve "İntikamını alacağız." diyor. Sonra sana dönüyor, ikinizin de başını tutuyor ve sizi kendisine doğru çekiyor. "İntikamını alacağız." diyor tekrar. Size sıkıca sarılıyor. Gözlerinin yaşardığını hissedebiliyorsunuz.
Off Topic
Konu sonlanmıştır.

Ödüller
Livei Nyawodz
• 250 IP
• 5000 PBF
• 5 Stat Puanı (Dağıtılabilir)
Off Topic
Bir sonraki konunuz kısa süre içerisinde açılacaktır.

Return to “Trablo Meydanı”

cron