[Mutlak Son - Ana Kurgu] Kayan Yıldız

#1

Gedhilfe'nin ıssız mezarlığında, hüzünlü bir sonbahar sabahı, Mabi'nin cenazesi düzenleniyor. Gök gri, bulutlar ağır ağır süzülüyor; güneş ışıkları, mezar taşlarının üzerinde hafifçe parlıyor. Mezarlığın sessizliği, yalnızca rüzgarın yapraklar arasından süzülüşüyle ve ara sıra kırılan bir dalın sesiyle bölünüyor. Frip, sevdiği kişinin mezarı başında duruyor, gözlerinden süzülen yaşlar, yanaklarından yavaşça düşüp toprağa karışıyor. Her gözyaşı, Mabi'ye olan derin sevgisinin ve kaybının bir nişanesi gibi toprağa işleniyor. Etraf, Mabi'nin arkadaşları, ailesi ve tanıdıkları ile dolu; her yüzde, kaybın getirdiği derin keder ve boşluk hissediliyor. Sessizce fısıldanan dualar, rüzgarla birlikte hafifçe uçuşuyor, bazen bir kuşun cıvıltısıyla kesiliyor. Cemaat, Mabi'nin hayatından kesitler paylaşıyor; kahramanlıkları, güldüren anıları ve bıraktığı izler hüzünlü bir tebessüm yaratıyor. Frip, zaman zaman Mabi ile geçirdiği güzel günleri anımsayıp, bu anıların şimdi birer yankıdan ibaret olduğunu fark ediyor. Cenaze töreni boyunca, Frip ve diğer yakınları, Mabi'nin anısına saygılarını sunuyorlar. Her bir çiçek, her bir dua, Mabi'nin dünyada bıraktığı izlerin bir göstergesi. Frip, Mabi'nin mezar taşına son bir çiçek bırakırken, "Seni hiç unutmayacağım, her zaman kalbimdesin." diyor kısık bir sesle. Cemaat yavaş yavaş dağılırken, Frip mezarın başında bir süre daha kalıyor, Mabi'ye son veda olarak. Mezarlıkta yükselen hafif bir rüzgar, sanki Mabi'nin ruhunun etrafta dolaştığını, sevdiklerine son bir kez dokunduğunu hissettiriyor.


Image


Frip, hala Mabi'nin mezar taşı başında dikilirken, Livei, Bok ve Hae onun arkasında sessizce beklemeye devam ediyorlar. Ortamda hüzünlü bir ağırlık var. Bok, yanında duran Hae'ye dönerek fısıldıyor. "Mabi gerçekten de bir savaşçıydı, değil mi? Bütün bu karmaşa içinde bile her zaman ileriye bakmayı başardı." Hae, başını hafifçe sallayarak yanıt veriyor. "Evet, cesareti tartışılmazdı. Ama benim için asıl önemli olan, gerçekten de kalbinin ne kadar büyük olduğuydu. Kendini tehlikeye atarak bile olsa, başkalarını korumaktan çekinmezdi." İkisi de, Mabi'nin ardında bıraktığı boşluğu hissediyor, ancak aynı zamanda onun mirasının, kalanların üzerindeki etkisini de kabul ediyorlar. "Bir kere ailecek Djurat'a gitmiştik. Her şey tam bir kaos içindeydi, siyasi problemler olan bir dönemdi. Gece yarısı olmuştu ve sokaklar tehlikeliydi. Ama Mabi, yerel bir çocuğun peşine takılmış, onu sokak çetelerinden korumaya çalışıyordu. Onunla orada tanışmıştım ve saatlerce peşlerinden koşmuştuk, sonunda o çocuğu güvenli bir yere getirebildik. O gece Mabi bana şunu söylemişti; 'Bazen sadece bir kişiyi kurtarmak, tüm dünyayı değiştirebilir.' İşte o an, onun sadece cesur değil, aynı zamanda derinden iyi bir insan olduğunu anlamıştım."


Image


Bir ağacın gölgelik yamacında, Mabi, Mitga ve Lee, cenaze törenini uzaktan izliyorlar. Mezarlığın huzurlu atmosferi, ağaçların arasından süzülen ışıkla birlikte hafif bir rüzgarın esintisiyle hareketleniyor. Mabi, arkadaşlarının ve sevdiklerinin yas tutuşunu gözlemliyor, yüzünde karmaşık bir ifade var. Lee, yanında sessizce duruyor, zaman zaman Mabi'ye dönüp bir şey söylemek üzere oluyor ancak sözlerini kendine saklıyor. Çevrelerinde, mezarlıkta yaşam ve ölüm arasındaki ince çizgiyi belirten sessizlik hakim. Ağaçların dalları arasından rüzgar hafifçe eserken, yapraklar yavaşça yere düşüyor, her biri Mabi'nin geçmişini ve şu andaki gizli varlığını sembolize ediyor gibi. Mabi'nin yüzünde, yaşananları ve ölümünün ardından gelişen olayları düşündüğü belirgin. Mitga, Mabi'nin dikkatini çekmek için hafifçe koluna dokunuyor, bir şeyler söylemeye başlıyor ama henüz Mabi'nin dikkatini tam olarak çekemiyor. Sonunda Lee, Mabi'ye dönüyor ve "Mavi Yıldız'ın saldıracağından şüpheliyim, cenazede herkesin olacağını bile bile böyle bir şeye kalkışmazlar diye düşünüyorum." diyor. Mitga ise "Belki de biz karargahlarını bulmalıyız." diye yorum yapıyor. O sırada cenazede Bok, Livei'ye dönüyor ve "Sen onu nasıl tanıdın? Mabi'yi." diye soruyor kısaca.

Image

Off Topic
Pasiflik süresi 4 gündür.

Re: [Mutlak Son - Ana Kurgu] Kayan Yıldız

#2
Ölümün, çok ağır bir olay olduğunu birkaç kez deneyimledim. Ancak kendi ölümümün ağırlığını hiçbir zaman deneyimlemem sanıyordum. Bir gün, gözlerim kapanacaktı ve gözlerimi açtığım yerde huzurdan başka bir şey bulmayacaktım. Belki kimseyi hatırlamayacaktım, belki de hatırladığım, sevdiğim insanları bekleyecektim huzur içinde. Onların da bana katılmalarını, yaşadıkları hayatı anlatmalarını bekleyecektim. Ancak şimdi bakıyorum da, arkamdan ağlayan insanları görebiliyorum, belki de bir daha yanlarında hiçbir zaman olmayacağımı düşünüyorlar, bir anıdan ibaret kalacağımı, bir daha onlarla gülümsemeyeceğimi. Her birinin yüzünden akan yaş, kalbime yediğim bir bıçak darbesi gibi keskin bir şekilde saplanıyor göğsüme. Ancak onları korumak zorundayım, zorundaydım. Onlara daha iyi bir hayat sunmak zorundayım, düşmanımızı yok etmek zorundayım, bunun için her şeyi göze almak zorundayım. Bazen, bazen bir gözden daha fazlasını sevdiğim insanlar için vermek zorundayım. Buna ölmüş olmam dahilse, bu durumu göğüslenmek zorundayım.

Frip'in ağlayışını gördüğümde, hiç kendimi bu denli güçsüz hissetmemiştim. Onunla tekrardan kavuşacağım güne kadar, bir ölü olarak kalmak zorundaydım. Bunu onları korumak için yapıyorum, Thomas ve Jükum'un girdikleri durumdan sonra korkuyorum. Evet, gerçekten korkuyorum. Ölü olmak ne kadar mezarlıkta Mavi Yıldız'ı tongaya getirmek gibi bir plan olmuşsa da, bana düzenlenen saldırıdan sonra yanımdaki insanlara bir şeyler olacağından korkuyorum. Ben günahsız bir adam değilim, aynı babam gibi belki de çoğu kişiyi gözümü kırpmadan öldürüyorum. Vezir Elion denen adamın sırf benden intikam almak için yanımdaki insanları yok edecek olma ihtimali, tüylerime kadar ürpertiyor. Onları işlediğim günahlardan ötürü cezalandıramam. Ancak Elion denen adamı cezalandıracağım. Beni soktuğu bu durum için cezalandıracağım, onları korumak için ölmüş taklidi yapıyor olduğum için cezalandıracağım. Her bir Mavi Yıldız üyesini bu dünyadan sileceğim.

Kulağıma dolan sesler önce boğuk bir şekilde geliyordu, hiçbirini duymadığımdan eminim. Arkadaşlarımı izlemekten, Frip'i izlemekten ve düşünüp durmaktan kendimi soyutlamışım bu dünyadan. Mitga'nın koluma dokunmasıyla birlikte kendime geldim gibi oldu, ancak tam toparlayamadım. Sonrasında Lee'nin söze girmesiyle keskin bakışlarımı ona doğru çevirdim. Bu lavuğu hiç sevmedim. Thomas olsaydı her şey çok daha farklı olurdu, eminim. Max gibi götün teki olduğunu düşünmeden edemiyorum. Hem bu Monsiuer falan da demiyor, benim hiç hoşuma gitmemeye başladı. Lee'nin sözlerinden sonra Mitga'nın söze girmesiyle bakışlarım biraz daha yumuşadı. Söylediği mantıklıydı, belki de karargahlarını bulmalıydık, ancak burada bir gözlemci kalmalıydı. Gözlemci olaraksa, Lee'den başkasını düşünemiyorum. Yanımda sevmediğim bir lavukla birlikte karargaha gidemem.

"Mutlak Son'un tüm ekibi buradayken, ellerine hazır bir fırsat vermiştik. Değerlendirirler sanmıştım, Elion gerçekten de korkak götün tekiymiş demek ki." Dedim Mitga'nın gözlerinin içine bakarak. Sonrasında bileğimdeki saati kurcalamaya başladım, Lee'ye dönerek konuşmaya başladım. "Bize bu saatin nasıl kullanılacağını ve karargaha nasıl gideceğimizi öğret. Görünmez olmak gibi şeyleri biliyorum, nasıl bir şeyler bulacağımı tam olarak bilmiyorum." Bana bilgileri öğrettikten sonrasında ortaya doğru konuşacağım. "Lee, senin burada gözlemci olarak kalman gerekiyor. Her ne kadar ekibimiz güçlü de olsa, dışarıdan bir gözlemcinin hızlı müdahalesi iyi olacaktır." Sonrasında Mitga'ya döndüm. "Kardeşim, karanlıkta kalmamızın bir sebebi var. Mavi Yıldız'ın benim yaşadığımı bilmemesi gerekiyor. Ama karargahlarına giderek, neler olacağı veya neler planladıkları hakkında bilgileri alabiliriz. İşte o zaman gerekirse müdahale ederiz." Dedikten sonra bir kez daha Lee'ye döndüm. "Bu saatle, insanların zihnine konuşabilir miyim? Telepati falan gibi?"
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Mutlak Son - Ana Kurgu] Kayan Yıldız

#3
► Show Spoiler

Şıp şıp şıp. Yağmur suyuyla ıslanan taze toprağın kokusu sarmıştı dört bir yanı.
Ayakkabısını balçık haline gelmiş toprağa vurdu. Lanet olasıca toprak yeni bir kurban seçmiş ve almış çekmişti yine içine. Onu kendilerinden kopararak... Livei göğsünde yükselmekte olan acıyı ve boğazında gittikçe büyümekte olan yumruyu yutkunarak susturmaya çalışıyordu. Bedeni iştahsızlıktan solmuş, göz altları uykusuzluktan mor torbalarla kaplanmıştı. Hava sanki içindeki kasvetin dışarıya vurulmuş hali gibi yağmurlu ve bulutluydu. Livei etrafında bazı sesler işitiyordu. Herkes Mabi ismindeki bir adamın kısa ama onurlu hayatını kutluyordu. Onun anıları konuşuluyor, kahramanlıkları anlatılıyor, hüzünlü yanaklardan süzülen gözyaşları toprağa ve soğuk taşa karışıyordu. Livei ise sadece izliyordu. Oradaydı ancak aynı zamanda kendisini hiç de orada hissetmiyordu. Kısa kızıl saçları olan bir kadının sevdiğine ilettiği son sözleri dinliyordu. Mezar taşı denen taşın önünde dikiliyordu kadın. Dudakları acıyla titriyor, bedeni hüzünle sarsılıyordu. Sanki o toprağı kazıp geri almak istiyordu sevdiği adamı. Sanki ona bir şans verseler her şeyini feda eder ve onu geri getirirdi. Sanki ona tekrar birlikte olabileceklerini söyleseler o toprağı kazar kendi de içine girerdi. Livei o kadının arkasındaydı. Dinliyordu. Acıdan çatlayarak çıkan sözcükleri, söylenmek istenen onca şeye rağmen ağlamaktan söylenemeyen her şeyi duyuyordu. Sadece duruyordu orada. Bir kabuk gibi. Bir ceset gibi. Var oluyordu. Nefes alıp veriyordu. Onun artık alamadığı nefesi alıyordu.

Çok yaklaştığını hissetmişti. Prens Ten ve Thrao'yu barıştırdığında başarıyor olduğunu hissetmişti. Arkalarına aldıkları güçten, Heifteth'ten, yeni kararlarından tüm ekibe bahsetmek için sabırsızlanıyordu. Mavi Yıldız'a gideceklerdi. Onları yok edeceklerdi. Barışı sağlayacaklardı. Hep böyle oluyordu. Ne zaman bir şeye sahip olduğunu düşünse hayat ona aslında ne kadar güçsüz olduğunu hatırlatıyordu. Dünya ile uğraşmaya o kadar odaklanmıştı ki kendi insanlarının onlara verebileceği zararı hesaba katmamıştı. Mavi Yıldız'ın onların peşine düşeceğini düşünememişti. Hesaplayamamıştı. Tıpkı Mavi'nin snapshotunun onu aldatması gibi yine bir şekilde aldatılmıştı. Belki de kendi kendini aldatmıştı. Barışçıl bir yolun çözüm olabileceğini düşündüğü esnada tekrar sınanmıştı. Kimseyi öldürmek istemediğine, canavar olmak istemediğine kendini ikna etmeye çalışırken yüreği yeniden öfke, nefret ve intikam duygularıyla kabarmaya başlamıştı. Onun dostuna dokunmuşlardı. Onun ekibine zarar vermişlerdi. Onun ailesinden birisini ondan koparmışlardı. Belki de bu odadaki herkesten daha cesur olan bir adamı, sahip olabileceği geleceğinden mahrum bırakmışlardı. Livei ne hissettiğinden emin değildi. Yüreğindeki bu cayır cayır yangını tanımlamakta zorlanıyordu. Üzgündü, mutsuzdu, hüsran ve adaletsizlik hissediyordu, öfkeliydi, intikam istiyordu. Bütün dünyayı bir alev topuna çevirmek istiyordu. Kendi kalbi gibi cayır cayır yanarken izleyecekti her yeri. Ona yaşattığını yaşatacaktı her bir metrekaresine. İçindeki herkesi ve her şeyi kendini hapsettikleri o cehenneme hapsedecekti. Mabi'ye yar olmamıştı ya bu dünya, kimseye yar olmayacaktı.

Onun heyecanla parıldayan gök mavisi gözlerini hatırlayınca acıyla dişlerini sıktı. O gözlerdeki yaşamı hatırlıyordu. Şu anda mezarının başında ayakta zor durabilen Frip'i gördüğü zaman bütün yüzünün nasıl aydınlandığını hatırlıyordu. Şimdi ondan geriye bir tek bu anılar kalmıştı. Her aklına düştüğünde kalbini bir kor gibi içten içe yakacak olan bu anılar. Hae ve Bok onun cesaretinden ve kocaman kalbinden bahsederken ikisini de bağırarak susturmak istedi. Yeterdi artık. Yetmişti. Artık duymak istemiyordu. Artık bu manzarayı izlemek istemiyordu. Onun hakkında nasıl böyle konuşabilirlerdi? Ölümünü nasıl böyle çabuk kabul edebilirlerdi? Kollarında bir ağrı hissettiğinde ellerini farkında olmadan sımsıkı yumruk haline getirdiğini fark etti. Bütün bedeni gerginlikten kaskatı kesilmişti. Bok'un soru soran ses tonunu işitti. Ona Mabi'yi nasıl tanıdığını sormuştu. Bu soru Livei'nin zihninde gün yüzüne çıkmasını istemediği onlarca anının kare kare gözlerinin önüne gelmesine sebep oldu. "Ben..." Yutkundu. Konuşmakta zorlandığını fark etti. "Mabi benim için..." Sol gözünden damlayan bir damla yaşı koluna sildi. "Mabi en umutsuz anlarda bize ışık olan, en üzücü durumda yüzümüzü güldüren, korkudan dona kaldığımız anlarda bizi harekete geçiren, tanıdığım en yürekli adamdı." Hüznünü daha fazla saklayamayacağını anlayarak her iki elini de yüzüne kapatıp gözyaşlarını serbest bıraktı. "Onu koruyamadım. Benim hatam. Keşke onun yerine ben ölseydim. Benim ölmem gerekiyordu onun değil. Onu aramıza katan bendim. Onu tehlikeye ben attım. Hepsi benim suçum. Çok üzgünüm." Dizlerinin üzerine çöküp hıçkırarak ağlamaya başladı.
Image
► Show Spoiler

Re: [Mutlak Son - Ana Kurgu] Kayan Yıldız

#4
Mabi: Lee, sorularını dikkatle dinliyor ve saatle ilgili detayları anlatmaya başlıyor. "Bu saat, görünmezlik veya kılık değiştirme gibi işlevlere sahip, ancak telepati yeteneği yok. Bu tarz şeyleri direkt ana merkezden gerçekleştiriyorlar, Observerların boyutlararası geçişlerinin ise saatle ilgili olmadığını biliyoruz. Ancak, saatin iletişim özelliği var. Yani, kısa mesajlar gönderebilir veya alabilirsin. Bu, özellikle uzaktaki takım üyeleriyle koordinasyon sağlarken çok işe yarar. Tabii bunun için diğer üyelerin de saati olması gerekiyor. Ek olarak bulunduğun bölgedeki iletişim hatlarını kısa süreliğine devre dışı bırakabiliyorsun, böylece senden başka kimse saat kullanamayabiliyor, tabii bu Observerlar için acil durum olmadıkça yasak olan bir özellik." Lee, saatin diğer fonksiyonlarını da gösteriyor, özellikle çevresel tarama ve kısa mesafe ışınlanma özelliklerine dikkat çekiyor. "Çevresel tarama, yakınımızdaki tehlikeleri veya ilgi noktalarını algılamamıza yardımcı olan, yapay zeka ile geliştirilmiş bir sistem. Kısa mesafe ışınlanma ise, tehlikeli durumlardan hızla uzaklaşmamıza veya stratejik pozisyon kazanmamıza olanak tanıyor." O sırada saatin tarama özelliğini kullanarak çevreyi incelerken, bir insan grubunun mezarlığa doğru hızla yaklaştığını görüyorsun. Lee, bu duruma şaşırıyor ve hemen daha gizli bir pozisyona geçmenizi öneriyor. "Burada kalmak güvenli olmayabilir. Daha iyi saklanmalıyız." diye fısıldıyor, gözleri sürekli çevresindeki hareketleri tarıyor. Mitga, onun endişesini paylaşarak "Livei ve diğerlerinden çok da uzaklaşmayalım ama." diye cevap veriyor. Üçünüz, sessizce ve dikkatlice, mezarlıkta daha kuytu bir noktaya doğru ilerlemeye başlıyorsunuz. Lee, bir ağacın gölgesinde durup "Bu iyi bir yer gibi, buradan gelenleri görebiliriz ama onlar bizi görmekte zorlanır muhtemelen." diye işaret ediyor. Mitga, çevresini süzerek "Umarım bu kadar insan içinde Mavi Yıldız'ı ayırt edebiliriz." diye mırıldanıyor. Olası tehlikelere karşı tetikte, gizli pozisyonlarınızı sağlamlaştırıyorsunuz. O sırada Lee sana dönüyor ve "Mabi, eğer bir kavga meydana gelirse planın ne olacak?" diye soruyor. Mitga da odağını sana veriyor ve dinlemeye başlıyor.

Livei: Yağmurla birlikte düşen damlalar göz yaşlarınla birleşirken, etraftaki her ses yavaşça sessizliğe gömülüyor. Hüzünle dolu gözlerle çevrene bakıyorsun, her bir arkadaşının yüzünde Mabi'ye duyulan derin özlemin izlerini görüyorsun. Hafifçe dizlerine çöküyorsun, göz yaşlarını durduramıyorsun. Bu an, senin için sadece bir veda değil, aynı zamanda içsel bir hesaplaşma anı. Bok, senin bu kırılgan halini görünce yanına yaklaşıyor, sana destek olmak için omuzlarından tutuyor. Yavaşça sarılarak "Kendini suçlama, Livei. Mabi bizi her zaman cesaretlendirdi, şimdi onun için güçlü kalmalıyız. Onun mirası, bizimle birlikte yaşamaya devam edecek. Sen onun hikayesini her zaman en iyi şekilde anlatacaksın." diye fısıldıyor. Bu sözler biraz olsun rahatlamasını sağlıyor, yavaşça nefes alıp vererek kendini toplamaya çalışıyorsun. Tam bu sırada, mezarlığın diğer ucundan yaklaşık on kişilik bir grup beliriyor. Sen ve Bok hızla ayağa kalkıyorsunuz. Adamlardan biri öne çıkarak "Şanlı planımıza karşı çıkan herkes eninde sonunda toprağa girecektir!" diye bağırıyor. Sesi tehditkar bir ton taşıyor ve elemanların Mavi Yıldız'a ait olduğu belli oluyor. Bu durum, hızla hareket etmenizi gerektiriyor. Adamların yaklaşmasıyla, etrafınızda tehlike seviyesi aniden yükseliyor. En öndeki adam "Bizi Vezir Elion gönderdi. Bu işi burada bitirelim diye. Aranızdaki en güçlü elemanlar da burada zaten." diyor. Hae elinde Uranyum oluşturmaya başlıyor ve "Arkadaşlar, bunu gerçekten istemezsiniz. Planınızı gerçekleştirmek için çok fazla insana ihtiyacınız olacak. On tanenizin eksilmesi gerçekten boşuna olur." diyor. Mavi Yıldız ekibinden biri ise "Elinizden geleni ardınıza koymayın o zaman, orospu çocukları." diyor. Size doğru yürürlerken en öndeki "Bok Jemipech ve Livei Nyawodz'u öldürmeyin." diyor. Bu, Hae'nin daha da sinirlenmesine sebep oluyor ve en önünüze geçip onlara doğru koşmaya başlıyor. Bok, eliyle silah işareti yapıyor ve enerjisini elinde biriktirmeye başlıyor. Karşıda da bir kurşun kullanıcısı var gibi görünüyor, o da eliyle seni hedef almış durumda. Her ne yapacaksan çevikliğin önemli olduğu çok açık.

Re: [Mutlak Son - Ana Kurgu] Kayan Yıldız

#5
Lee'nin cevapları, kısmen beni tatmin etmiş kısmen etmemişti. Bu saatle telepati yapabiliyor olsam muhteşem bir şeye dönüşebilirdi olay, ancak yapamıyor olmakta çok sıkıntı değildi. Sonuçta görünmez olmak, kılık değiştirmek gibi şeylere sahiptim. Telepati gibi şeyleri ana merkezden gerçekleştirdiklerini öğrendim. Bunun haricinde iletişim olarak ise kısa mesaj atabildiğimi ve görüntüleyebildiğimi öğrendim. Uzaktaki takım üyelerimle bu şekilde bağlantı kurabilirdim. Bu benim için iyiydi, Thomas'ın saatinin olması ve ona kısa mesaj atabilecek olmam iyiye işaretti. Ayrıca bulunduğum bölgedeki iletişim hatlarını kısa süreliğine devre dışı bırakabilmek ani bir saldırı için muhteşem bir şeye dönüşebilirdi. Bu saatle baskın atmak çok çok daha kolay olacaktı muhtemelen.

Çevresel tarama, kısa mesafe ışınlanma gibi özellikler bir savaş alanında tüm avantajları almamı sağlayacaktı. Bunları akıllıca kullanmak zorunda olduğumu biliyordum. Çevreyi incelediğimdeyse, bir insan grubunun mezarlığa hızla yaklaştığını görmek kanımın kaynamasına sebep oluyordu. Lee bu duruma şaşırmış ve gizli bir pozisyona geçmemizi istemişti, bizde onunla birlikte ilerlemiştik. Ancak bir şeylerin ters olduğunu düşünüyordum, özellikle Mitga'nın burada duruyor olması benim içimi rahatlatmıyordu. Bir ağacın gölgesinde bizim gelenleri görebileceğimiz ve onların bizi görmekte zorlanacağı bir alandaydık. Mitga Mavi Yıldız'ı ayırt etme konusunda umut dilenirken, Lee'de bir kavga meydana gelmesi halinde neler planladığımı sorguluyordu. Lee'ye bir cevap vermeden Mitga'nın önüne birkaç adım atmıştım, aramızdaki mesafe oldukça kısaldıktan sonra iki elimi yanaklarına koydum ve gülümsedim.

"Bir kavga meydana gelirse herhangi bir planım yok, ama senin olacak." Dedikten sonra gülümsemem daha da arttı. "Ölü olan benim, sen değilsin. Benim yanımda durmaman gerekiyor. Oraya gideceksin, hem de şimdi. Livei, Bok, Frip hepsi seni kabullenecekler. Oraya git ve yeni hayatını kur Mitga, bir kavga çıkarsa dostların birbirleri için nasıl çarpıştıklarını deneyimle. O hissiyatı, o duyguları yaşa. Hayatını yönlendirmeye başla. Benimle birlikte ölü olarak kalamazsın, bu bir hayat değil. Hala benim hayatımı yaşamaya devam ediyorsun." Ellerimi yanaklarından çektim. Bir kez daha sarılmak istedim, sanki gerçekten ikizime sarılıyormuş gibi hissediyordum. "Durma, oraya git. Onlara hikayeni anlat. Mabi'nin yaşamadığını, ancak Mitga'nın hayatta olduğunu söyle. Dostları ol." Dedikten sonra, onları dinlememek gerektiğini düşündüm. Oraya gitmek zorundaydı, benimle birlikte daha fazla ölü hayatı yaşamasına izin veremezdim. Bu sadece, bencillik olurdu. "Onları koruyacağına güveniyorum Mitga. Dostların için nefes alacağına inanıyorum."

Mitga'nın gidişinin ardından saatime bakıp, Thomas'a bir kısa mesaj çekeceğim. "Ölü adamlar intikamını nasıl alır Monsieur? Belki de tekinsiz bir barın içerisinde en yakın dostunu bekleyerek. Söylesene Monsieur, hiç ölülerle konuştun mu?" Mesajımın ardından Gedhilfe'nin içinde tekinsiz bir barın içerisinde Thomas'ı bekleyeceğim. Onunla birlikte plan yapmam ve Vezir Elion'u devirmem gerekiyor. Muhtemelen, ölmediğimi bilen nadir insanlardan birisi de o. Max biliyorsa, o da biliyordur. Bilmiyorsa bile, öğrenecek.
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Mutlak Son - Ana Kurgu] Kayan Yıldız

#6
Bedeninin etrafına sarılan kolları hissettiğinde ellerini yüzünden çekti. Bok kulağına Mabi için her zaman cesur kalması gerektiğini fısıldadığında biraz olsun boğazındaki düğüm çözülmüştü. Akan gözyaşlarını koluna silerek onları durdurmaya çalıştı. Yüzünü Bok'a doğru yasladı. "Teşekkür ederim." Bu romantik an mezarlığın ucundan on kişilik bir grubun gelmesi ile bozulmuştu. Hızla ayağa kalkıp kendilerini toparladılar. Adamlar "şanlı" planlarına karşı çıkan herkesin öleceği vurgusunu yaptığı sesi oldukça gaddar ve tehditkar geliyordu. Adamların yüzlerini inceledi. Aralarında tanıdık birisi yok gibiydi. Onları daha önce Mavi Yıldız karargahında görüp görmediğini de hatırlamıyordu ancak Mabi'yi öldürenin Mavi Yıldız olduğu düşünüldüğünde onların da Mavi Yıldız'dan olduklarını varsaymak çok da zor değildi. Livei öfkeyle yumruklarını sıktı. Bu adamlardan nefret ediyordu. Adam onları Vezir Elion'un gönderdiğini, tüm güçlü elemanlar buradayken işlerini bitirmenin kolay olacağını söyledi. İlk öne çıkan kişi Hae olmuştu. Duygularının da tesirinde kalarak elinde uranyum oluşturmaya başlamış ve karşılıklı birbirlerini tehdit etme yarışına girmişlerdi.

Bir şeyler yolunda değildi. Bir terslik vardı. Bu olanlar doğal değildi. Neden bu şekilde gelmişlerdi? Onlarda Dünya'nın her türlü teknolojisi yok muydu? Neden şimdi, şu an, bu mekanı seçmişlerdi? Bir tuhaflık vardı. Adamlardan birisinin anasına küfür etmesi üzerine Hae öne atılmış koşmaya başlamıştı. Bok da elinde kurşun biriktiriyordu. Hayır, bir dakika. Böyle olmaması gerekiyordu. Daha birkaç gün önce bir karar almamışlar mıydı? "DURUN!" diye atıldı öne doğru. Sezyum - Koruyucu Zırh stili ile tüm grubunu içine alacak büyüklükte bir çember oluşturacaktı ve adamlarla arasına ateşten bir duvar örecekti. "Bu bir tuzak! İnanmayın! Bir şey planlıyorlar. Ezici üstünlük bizdeyken on adet adam göndermeleri, hem de şu anı seçmeleri normal değil. Bir düşünün. Başka bir planları var. Onları öldürürsek biz kötü adamlar oluruz. Bunu yapmayacağımızı konuşmuştuk." Sonrasında adamlara dönecekti. "Her ne planlıyorsanız siktirin gidin başımızdan! Zaten bir arkadaşımızın canına kast ettiniz, pis oyunlarınızla daha fazla uğraşamayız. Sizinle eşit şartlarda görüşeceğiz. Liderinizi veya kaç tane lideriniz varsa hepsini devirip yok edeceğiz sizi. Ama bugün, burada, bu şekilde değil. Biz herkesin güven içinde yaşayabileceği bir dünya inşa etmeye çalışıyoruz, siz de ölmek zorunda değilsiniz. Neden kendi insanlarımızı yok edelim ki? Neden birbirimize düşelim? Burada kimse ölmek zorunda değil. O yüzden ya çekin gidin ya da bizimle çalışıp bize yardım edin. Lideriniz sizi manipüle ediyor. Çözüm yolu buymuş gibi davranıyor ama değil. Bir düşünün, nefret ve ölüm üzerine kurulan bir dünya ideal bir dünya olabilir mi? O aldığınız cana değdi mi? Çok yetenekli ve iyi yürekli birisini hayatından kopardınız. Bunun bizim kalplerimizde oluşturduğu kine ve nefrete değdi mi? Kurmaya çalıştığınız dünya temelleri kanla atılmış bir dünya. Asla işe yaramayacak, kimsenin huzur bulamayacağı bir dünya. Ama biz bundan daha fazlasıyız. Biz Dünya'nın bizi gördüğü vahşi ölüm makineleri değiliz. Bizler aklı olan insanlarız. Daha iyisini yaratabiliriz." Yine de saldırırlarsa onları öldürmeyecek şekilde karşılık vermekten başka yapabileceği bir şey yoktu.
Image
► Show Spoiler

Re: [Mutlak Son - Ana Kurgu] Kayan Yıldız

#7
Livei: Koruyucu Zırh stili ile tüm ekibi çevreleyen bir bariyer oluşturuyor ve Mavi Yıldız üyelerine derdini anlatmaya çalışıyorsun. Sözlerin üstüne kısa bir süreliğine de olsa duraksıyorlar, adeta zaman duruyor gibi hissediyorsun. İçlerinden neredeyse tamamı sana kin dolu gözlerle baksa da içlerinden birinin bakışları dikkatini çekiyor. Daha arkalarda duran, kendini pek fazla belli etmeyen genç bir adam. Siyah saçları, buğday teni ve koyu göz rengiyle aklına gelen tek ihtimal Himotalı olduğu. Genç adam diğerlerinin aksine gerçekten dediklerini dinliyor gibi görünüyor. Hemen ardından Mavi Yıldız üyelerinden en önde olanı, aynı zamanda az önce sizlere küfür etmiş olanı kahkaha atmaya başlıyor. "Bizim gibi idealistlere her şeyi söyleyebilirsin, anlarım. Ama manipüle edildiğimizi düşünmek? Livei Nyawodz, biz Mavi Yıldız'ız. Önceki liderlerimizden biri şu an yanında duruyor ve onu başımızdan biz attık. Bir önceki lider de aynı şekilde gitti. Bizim herhangi bir otoriteye manipüle olacak kadar bağlanabileceğimizi mi düşünüyorsun gerçekten? Biz başından beri bu yoldaydık, Jemipech ise perdelerin arkasında neyin döndüğünü fark edince yolumuzu değiştirmeye çalıştı. İdealist düşüncelerimizi kavrayabilen tüm üyeler de harekete geçti, olması gerektiği gibi. Kimsenin manipüle edildiği yok, Elion stratejik bir deha ve iyi bir lider. Eğer bir gün fikirlerimize karşı çıkar veya yanlış kararlar almaya başlarsa onu da siktir edeceğiz. Böyle ucuz konuşmalarla bir yere varamazsın." Adam arkasındaki adamlardan birine dönüyor ve "Nefret ve ölüm üzerine kurulan bir dünya ideal olabilir miymiş? Şu ana kadar herhangi bir dünya neyin üzerine kuruluydu kızıl, söyle bana! Şu ana kadar mutlak barışın yer aldığı bir dünya düzeni yaşandı mı? Bunu oluşturmaya çalışan, hatta oluşturmak istediğini iddia eden desek daha doğru olur, siyasi ideolojiler toplumları daha da felakete sürüklemedi mi? Dünya ile ilgili ne biliyorsun bilmiyorum ama tarihi açıdan bizden çok farklı değiller. Bizim olaya bakış açımız çok net." diyor. Bir diğer adam öne çıkıyor ve "İnsanlık tarihinin başından beri süregelen nihai amaç hayatta kalmak ve türünü devam ettirmektir. Bunun için de her zaman evrilmemiz ve daha güçlü olmamız gerekiyor. İnsanlık bugüne kadar bunu sahip oldukları zekayı teknolojik gelişmelere yol açacak şekilde geliştirerek başardı. Öyle bir noktaya geldik ki artık teknoloji bizim sonumuzu getiriyor, malum şu an sizlerin ve bizlerin var olmasının sebebi de bu teknolojik gelişmeler. Bundan sonra güçlünün yaşadığı bir insanlık hüküm sürecek. Güçlünün, gelişmiş olanın, türü bir ileri noktaya sürükleyebilecek olanın hayatta kaldığı bir sistem kuracağız. Bireylerin bir önemi yok, önemli olan türümüzün hayatta kalması. Bin olarak hayatta kalamazsak bir olmamızın hiçbir anlamı olmaz." diyerek ideolojilerini açıklıyor.

O sırada hızlı ve sert ayak sesleri duymaya başlıyorsun. Seninle birlikte herkes sesin geldiği noktaya bakıyor ve bir anda o noktada Mabi'yi görüyorsun. Mavi Yıldız üyelerinden en önde olanı bir anda yanındaki üyelere emir vermeye başlıyor, kulaklarına fısıldıyor. Gözlerindeki paniği görmek o kadar zor değil. İçlerinden biri "Sen ölmemiş miydin, sarı kafalı pezevenk?" diye soruyor yüksek bir sesle. Gelen kişi ise Mabi olmadığını anlamanı sağlayacak bir cümle kuruyor. "Öldü. Ben Mitga Chüimimuta!" Hemen ardından Mitga, Mavi Yıldız üyelerine doğru koşmaya başlıyor ve kaslarının büyümeye başladığını görüyorsun, Kalsiyum elementini kullanıyor gibi görünüyor. Gittikçe hızlanıyor ve Mavi Yıldız üyeleri dağılırken içlerinden birine yumruğu indiriyor. Yumruk attığı adamın çene kemiği tamamen kırılıyor ve yere düşüyor. Hemen ardından Bok, kendini oluşturduğun bariyerin dışına ışınlıyor ve eliyle kurşun oluşturup Mavi Yıldız üyelerinden birini hayati olmayan bir yerinden vuruyor. Kalan 8 kişinin yarısı Bok'un, yarısı da Mitga'nın üstüne abanıyor. Mitga üstüne doğru gelen Mavi Yıldız üyelerini savuşturmaya çalışırken Bok kendini henüz kimsenin göremeyeceği bir yere ışınlayarak saldırıdan kurtuluyor. Hae ise yavaş yavaş Uranyum oluşturmaya başlıyor. Kimseye hayati tehlike oluşturacak şekilde saldırmamaya dikkat ediyorsunuz. O sırada, Himotalı olduğunu tahmin ettiğin genç Mavi Yıldız üyesi, akıl almaz bir hamle yapıyor. Cebinden uzun bir hançer çıkarıyor ve kendi ekip arkadaşlarından birinin kalbine saplıyor. Adam orada yaşamını yitiriyor. Himotalı çok stresli görünüyor, bu olayın hemen ardından oradan koşarak kaçıyor. Mavi Yıldız üyelerinden biri ise "İhanet etti, yakalayın!" diye bağırıyor. O anda bariyerinde bir çatlak oluşuyor ve bir anda parçalarına ayrılıyor. Yere bakıyor ve bir mermi görüyorsun. Üyelerden biri parmağını sana doğrultmuş durumda. "Erkek arkadaşın bile benim kadar iyi Kurşun kullanmıyordur." diyor ve pişkin bir gülümsemeyle seni süzüyor. Mitga, üstüne gelen tüm Mavi Yıldız üyelerini sırasıyla yere seriyor ve hemen ardından seni ve Hae'yi kucaklayıp uzaklara doğru koşmaya başlıyor. Şu an Mabi'nin tıpatıp aynısı olan ama adı Mitga olan garip bir adamın kucağında Hae ile birlikte yüksek hızda yolculuk yapıyorsun. Mitga ise tek bir şey söylüyor. "O kaçan çocuğu bulacağız. Bulmamız lazım." Çok geçmeden Hae, Mitga'ya durmasını söylüyor ve indiğinizde Mitga konuşmaya başlıyor. "Size kendimi doğru düzgün tanıtmadım, kusuruma bakmayın. Ben Mitga Chüimimuta. Mabi Chüimimuta'nın klonuyum. Mabi'yi kullanarak beni oluşturdular, sonra da onu öldürdüler. Ondan geriye kalan tek şey benim." Hae şaşkınlık içinde Mitga'nın gözlerine bakıyor, sonra da sana dönüyor. Ne diyeceğini bilemiyor gibi duruyor.

Mabi: Gedhilfe eski Gedhilfe değil. Sokaklarda, kıtanın tamamını kaplayan kargaşanın esintileri dolaşıyor. Protestocular meşaleleriyle Dünya ve hükümet karşıtı söylemlerde bulunurken bir yandan da Himota ile hem savaş karşıtı, hem de savaş yanlısı insanlar dolaşıyor, fikirlerini bağırarak anlatmaya çalışıyorlar. Senin ise tek yapmak istediğin şey tekinsiz bir bara gidip en yakın dostunla sarhoş olmak. Böylece barın yolunu tutuyorsun. Hangi bar olduğu önemli değil, çok insan olmasın, işlek olmasın yeter. Gördüğün birkaç barın ardından en mantıklı olduğunu düşündüğün bara giriyorsun. Hafiften kararmaya başlayan havayla birlikte iç mekanın estetiği de güzelleşiyor, Gedhilfe'nin tarihine gönderme olduğunu düşündüğün bir sürü duvar dekorasyonu var. Lambalar parlak ama her yeri eşit aydınlatacak şekilde konumlandırılmış. Barmenin hemen yanında duran tabureler bir yana, kafe gibi düzenlenmiş bir sürü sandalye ve koltuk da var. Sen de bunlardan birine geçiyorsun, herkesin tek sıra halinde olduğu tabureler bu kadar ciddi hususlar konuşmak için doğru bir yer olmaz. Oturduğun barın koordinatlarını Thomas'a gönderdikten sonra beklemeye başlıyorsun. Oturduğun yer öyle bir konumlanmış ki, barın mutfağını görebiliyorsun. Mutfakta çalışan adamlar Himotalı, görünüşlerinden anlaşılıyor. Hemen yan masanda ise iki Gedhilfeli oturmuş, Himota'ya nasıl saldırmaları gerektiğini konuşuyorlar. Sırıtıyorsun, hayatın absürt gerçekleriyle bir arada olmayalı uzun zaman olmuştu. Çok geçmeden kapıdan tanıdık bir yüz giriyor.

Thomas'ı gördüğün anda ayağa kalkıyorsun. Thomas bir süre gözlerine bakıyor ve önünde öylece duruyor. Bir anda gözlerinden yaşlar akmaya başladığını fark ediyorsun. Sana sıkıca sarılıyor ve "Monsieur, beni kurtardın. Seni kaybetmediğimiz için ne kadar mutlu olduğumu anlatamam." diyor. Kafandan tutuyor, başını senin başına yaslıyor ve "Bağımız asla kırılamayacak, sen benim kardeşimsin." diyor. Bir süre birbirinizi teselli ettikten sonra masaya oturuyor ve konuşmaya başlıyorsunuz. Thomas sana sen yokken olan her şeyi anlatıyor. "Sen gittikten sonra Jükum ile tek başımıza kaldık ve ben de iyileştikten sonra yapabileceğimiz en iyi şeyi yaptık, yani Mavi Yıldız'ı araştırmaya başladık. Monsieur, Mavi Yıldız Gedhilfe'nin Dünya ile iletişim kurdukları bir merkezlerine saldırı düzenlemeyi planlıyor. Bu merkezin Yofær'de olduğunu ve tek merkez olduğunu biliyoruz fakat Yofær'in neresinde olduğuna dair hiçbir bilgi yok. Mavi Yıldız da bu konuda çok dikkatli ilerliyor, yazılı hiçbir kaynak bulamadık. Tek yol sorgu gibi görünüyor, sanırım. Ne yapmalıyız bilmiyorum. Mavi Yıldız'ın amacı şimdilik Dünya ile iletişim kurma özgürlüğüne sahip tek topluluk olmak. Birbirini yok etmek isteyen iki grup ne konuşacak bilmiyorum ama. Ne diyorsun Monsieur, ne yapmalıyız?"

Re: [Mutlak Son - Ana Kurgu] Kayan Yıldız

#8
Karmaşa ve kaos, Gedhilfe'nin sokaklarını ele geçirmişti. Protestocular bir yandan Dünya ve hükümet karşıtı söylemlerde bulunurken, bir tarafsa tam tersini savunuyordu. Herkes bir şekilde sesini çıkarmaya çalışıyor, bir şekilde fikirlerini duyurmak istiyordu. Bunca karmaşanın içinde özgürce dolaşmak, içimde farklı bir hissiyatı uyandırıyordu. Tüm bu olayların ve karmaşanın içerisinde Thomas'la görüşecek olmak beni rahatlatan yegane şeydi. Tekinsiz bir barda onunla intikam planları kuracak olmak, bir sonraki hamlemizi planlayacak olmak beni rahatlatıyordu. Sanırım artık bizim yaşadığımız kaosa alışmıştım, belki de bu kaos beni yaşatan şeylerden biriydi. Gözüme kestirdiğim tekinsiz bir bara girdikten sonra kendime en uygun bulduğum masalardan birine geçtim. Pek göz önünde olmak istemiyordum, ancak çokta uzak olmak istemiyordum bulunduğum ortamda.

Barın mutfağında çalışan Himotalı adamlar dikkatimi çekti. Bunca olayın içerisinde onların burada çalışabiliyor olması garibime gitmişti. Yan masamdaki iki Gedhilfeli Himota'ya nasıl saldırılması gerektiğini konuşurken, gözüm bir yandan mutfaktaki adamlara dalıyordu. Ya bu herifler onlardan haberdar değildi, ya da oldukça komik bir durum dönüyordu. Pek fazla zaman geçmeden, Thomas'ı görmemle birlikte ayağa kalktım. Yüzümdeki gülümseme iyice artmıştı, onu sapasağlam görüyor olmak beni sevindiriyordu. Bir süre gözlerimiz birbirleriyle buluşmuştu, gözlerinden yaş akarken bana sıkıca sarılıyordu, ben de ona elimden geldiğinde, onu öldürmeden sıkıca sarılmıştım.

"Sen de benim kardeşimsin, monsiuer."

Dedikten sonra masaya oturduk. Bana benim olmadığım süreçte Mavi Yıldız'ı araştırdığını söylüyordu. Gedhilfe'nin Dünya ile iletişim kurdukları bir merkezlerine saldırı düzenleyeceklermiş. Bu merkez Yofær'de bulunuyormuş, tek merkezmiş ancak neresinde olduğu belli değilmiş. Mavi Yıldız bu konuda oldukça dikkatli olduğundan, yazılı bir kaynakta bulunmuyormuş. Tek yol sorgu gibi görünüyordu Thomas için, Mavi Yıldız'ın amacı ise Dünya ile iletişim kurma özgürlüğüne sahip tek topluluk olmakmış. Ne yapmamız gerektiğini sorduğunda, çarpık bir gülümseme yüzüme oturdu.

"Garip gelecek ama, Gedhilfe'yi koruyacağız."

Diyerek konuşmaya başladım. Masada sağ elimle melodik bir ritim tutarken, bir yandan düşünüyordum. Sorgu kısmı riskli olabilirdi, ancak bilgili bir kişiyi kaçırabilirsek risksiz olurdu. Bilgili bir kişiyi ise kaçırabileceğimiz konusunda şüpheliydim. Böylesine dikkatli bir grubun, bu konuda bilgili birisini herhangi bir şekilde riske atacağını sanmıyordum.

"Mavi Yıldız'dan birisini sorgulayabileceğimiz konusunda şüpheliyim. Biliyorsun, daha önce bir kişiyi sorguladık ve çoğu şeyden bihaberdi. Dediğin gibi bu konuda çok dikkatlilerse, sorgulayacağımız bilgiye sahip birisini koruyorlardır, ki bu kişi muhtemelen Vezir Elion falandır. Onu da elimizi kolumuzu sallayıp sorgulama şansımız yok." Derin bir nefes alıp verdikten sonra gülümsedim. "Deith Ozæf. Onunla görüşmemiz lazım. Bizi merkeze götürmesini isteyeceğiz, onunla kısa bir süreliğine iş birliği kuracağız. Deith mantıksız bir herif değil, bu teklifi görmezden gelmeyecektir. Biz onu koruruz, Mavi Yıldız'ı ortadan kaldırırız, sonrasında düşman olacaksak tekrardan düşman oluruz. Yapmamız gereken şey bu olmalı. Ne diyorsun?" Thomas'ın tepkisini merakla bekliyordum, benim açımdan oldukça iyi bir plan gibi dursa da, onun fikirlerini de dinlemek istiyordum.
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image
Post Reply

Return to “Şehir Mezarlığı”

cron