Re: [Livei Nyawodz & Mabi Chüimimuta] Öz ve Benlik

#41
Livei, saatine dokunup Bok’a ulaşmaya çalışıyor. Parlak ekranın ışığına bir süre gözünü dikmiş, kalbinin atışlarını sakinleştirmeye çalışarak bekliyorsun. Ancak birkaç dakika boyunca herhangi bir geri dönüş almıyorsun. Beklentinin yarattığı hayal kırıklığı yavaş yavaş omuzlarına çökerken, Bok’un nelerle meşgul olabileceğini düşünüyorsun. Sessizliğin içinde gözlerin Shisha'ya kayıyor. O ise sessizce sigarasını yakıyor, birkaç nefes aldıktan sonra sadece başını kaldırarak bakışlarını sana ve Mabi’ye doğru çeviriyor. "Tamamdır. Hepinizi Observer’ın yanına götüreceğim." diyor, sigarasını dudağından çekerek. Ses tonu her zamanki gibi kayıtsız ve ciddi, ama içinde gizli bir heyecanı fark ediyorsun. Ardından hiç beklemeden ayağa kalkıyor ve odanın kapısını açıyor. Hepiniz peşine takılıyorsunuz. Binadan çıkarken Dana’ya veda ediyor, kısa bir selam veriyor ve tekrar adımlarınızı şehir sokaklarına yönlendiriyorsunuz.

Dusha’nın sokaklarında yürümeye başladığınızda hava hala serin, ama yavaşça ısınmaya başlıyor. Şehrin dar sokaklarında ahşap kepenkli dükkanlar teker teker açılmaya başlıyor. Sokakta satıcılar, ellerindeki malzemeleri tezgahlarına dikkatle diziyor. Kaldırımlarda yeni açılmış kahve dükkanlarının kokusu yayılıyor, sokaktan geçen birkaç kişinin ellerinde kahve fincanları, günlük hayatlarına geri döndüklerini hissediyorsunuz. Yolda size dikkatle bakan birkaç gözle karşılaşıyorsunuz, ama kimse yaklaşmıyor. Herkes kendi işine odaklanmış gibi görünüyor. Biraz ilerledikten sonra küçük bir halıcı dükkanına yaklaşıyorsunuz. Dükkan, dışarıdan bakıldığında oldukça sıradan, hatta biraz köhne görünüyor. Tahta kapısı hafif aralık ve içeriden halıların yoğun dokusu yüzeye çıkmış bir koku yayılıyor. Shisha kapıyı itip içeri girdiğinde, duvarları boydan boya renkli halılarla kaplı, küçük ama sıkışık bir alanla karşılaşıyorsunuz. Orta yerde bir tezgah var, üzerinde birkaç parça antika halı katlanmış şekilde duruyor. Dükkanın sahibi, yaşlı bir adam, size göz ucuyla bakıyor ama Shisha'yı görünce başını hafifçe sallayıp başka bir şey söylemeden arka tarafa doğru dönüyor.

Shisha, dükkanın arkasına doğru yürüyüp halıların birinin ucunu kaldırıyor ve altındaki gizli bir merdiveni ortaya çıkarıyor. Dar ve taş basamaklarla aşağı doğru iniyorsunuz. Merdivenler, sizi yerin altına doğru götürdükçe, hava daha soğuk ve nemli bir hal alıyor. Aşağıya vardığınızda karşınıza küçük, loş ışıklı bir oda çıkıyor. Kapının önünde durduğunuzda, Shisha arkasına dönüyor. "Sadece siz ikiniz." diyor bakışlarını Mabi ve sana çevirerek. "Diğerleri dışarıda beklesin. Daha fazla kalabalığa gerek yok." Onaylayan bakışlarınızın ardından, kapıyı açıyor ve siz içeri giriyorsunuz. Odaya girdiğinizde, küçük bir masa ve birkaç sandalye dışında dikkat çeken tek şey, karşı duvarda oturan genç bir adam. Ellerini ve ayaklarını bağlamışlar, ağzı ise bezle kapatılmış durumda. Yüz hatları belirgin, siyah saçları kısa ve düzgün kesilmiş. Kaşlarının arasında ince bir çizgi var, sanki bir şeyden dolayı uzun zamandır stresliymiş gibi. Genç yaşına rağmen gözlerinde kararlılık ve nefret okunuyor. Shisha, bir adım atıp Observer’ın yanına yaklaşıyor. Bir süre ona baktıktan sonra, yavaşça eğiliyor ve ağzındaki bezi çıkarıyor. Saniyeler sonra Shisha size dönerek "Başlayalım." diyor. Ancak tam o anda Observer yere tükürüyor. Tükürüğün sesi odanın duvarlarında yankılanıyor. Gözlerini size dikiyor, soğuk ve keskin bir bakışla "Zaman daralıyor." diyor. Observer'ın sözlerinin ağırlığı odada asılı kalırken, bir anda Mabi'nin saati hafifçe titreşiyor. Dikkatini dağıtan bu hisse bakmak için gözlerini saatine kaydırıyor. Mitga’dan gelen bir mesajın belirdiğini görüyorsun.

"Mabi, biz geliyoruz. Hazır ol, birkaç kişiyle birlikte görüşmeye katılacağız. Durum ciddi."

Re: [Livei Nyawodz & Mabi Chüimimuta] Öz ve Benlik

#42
Shisha'nın sessizce sigara içişine kitlenirken, hepimizi Observer'ın yanına götüreceğini söylüyordu. İçinde gizli bir heyecan var gibi duruyordu, gerçi ben de heyecanlıydım. Observer'ın ağzından neler duyacağımızı merak ediyordum. Odanın kapısını açıp, peşine takılmamızla birlikte Dana'ya veda etmiş ve Dusha'nın sokaklarında yürümeye başlamıştık. Kafamda birkaç soru vardı, Observer denen kişileri nasıl konuşturacağımızla alakalı. Bildiğim kadarıyla bunlar gerçekten ağzı sıkı adamlardı ve kolay kolay pes etmeyi tercih etmiyorlardı. Şiddete başvurmamız kaçınılmaz olacak gibi duruyordu. Kahve dükkanlarından yayılan kokular, insanların günlük hayatlarına oldukları gibi devam etmeleri çok absürt bir görüntü yaratıyordu gözümde. Bunca olayın içinde bilgisiz bir şekilde hayatlarına devam ediyor olmaları çok imrendiriciydi. Onlara gerçekten imreniyordum. Küçük bir halıcı dükkanına yaklaştığımızda, halıların kokusunu içime çekip, kafamı az da olsa, birkaç saniyeliğine dağıtmayı başarıyordum.

Dükkan sahibi, içeriye girdiğimizde Shisha'ya başını sallamış ve arka tarafa doğru dönmüştü. Dükkanın arkasına doğru yürümüş, halılardan birini kaldırmıştı Shisha. Gizli bir merdivenle aşağı doğru inmeye başladıkça soğuk ve nemli hava vücuduma işliyordu. Aşağıda, loş ışıklı bir odada, sadece ikimizin gireceğini söylüyordu. Diğerlerinin dışarıda beklemesi isteğine karşılık kafamı bir iki kez onaylamak maksatlı aşağı yukarı sallamıştım. İçeride küçük bir masa, birkaç sandalye ve genç bir adam oturuyordu. Elleri ve ayakları bağlıydı, ağzı ise bezle kapatılmıştı. Bir şeylerden dolayı uzun zamandır stresli gibi duran adamın gözlerinden nefreti okunabiliyordu. Aynı duyguları birbirimize karşı paylaşıyor olmak, güzel bir ortak noktaydı. Observer'ın ağzındaki bezi çıkarmasıyla birlikte, adam yere tükürmüş ve zamanın daraldığını söylemişti. İleriye doğru bir adım attığım anda saatim titreşmeye başlamıştı. Mitga, birkaç kişiyle birlikte görüşmeye katılacağımızı söylüyordu.

"Mitga hazır olmamızı söylüyor. Vaktimiz az."

Dedikten sonra, elimin tersiyle öyle okkalı bir tokat patlattım ki adamın suratına, sandalye ile birlikte sağa doğru düşüşünü izledim sakince. El bileklerimde Kas stilimi kullanarak bir anda boğazına doğru yapıştım, sandalyesiyle birlikte kendime doğru çektim yüzünü. Yüzlerimiz arasında bir burun mesafesi kaldıktan sonra gözlerinin içine bakmaya başladım. "Konuşacak mısın, yoksa daralan zaman içerisinde seni yok edeyim mi?" Boynunu iyice sıkıp, bir süre nefessiz bıraktıktan sonra, tuttuğum boynuyla birlikte sandalyesini ve adamı çekerek yerine geri oturttum. Geri oturttuktan sonra elimi boğazından çekerek nefes almasına izin veriyordum.
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Livei Nyawodz & Mabi Chüimimuta] Öz ve Benlik

#43
Bok'tan herhangi bir haber alamamıştı. Ona ulaşıp ulaşamadığından bile emin değildi. Saati kullanmayı çözmesi gerekiyordu. Bok'un ona bu kadar zamandır haber vermemiş olması hayra alamet değildi. Mabi'yi görmeye gidecektiyse Mabi'nin neden bundan haberi yoktu? Mabi'yi görmeye gitmediyse nereye gitmişti? Livei bir yandan onun başına bir şey gelmeyeceği fikriyle kendini avutuyor bir yandan da başına gelebilecek bin bir türlü kötü olasılığı hesaplıyordu. En son daha fazla düşünmenin faydası olmadığına kanaat getirerek önündeki işe odaklanmaya karar verdi. Shisha'ya dönüp baktığında adam keyif sigarasını tüttürüyordu. Observer'ın yanına gideceklerini söyleyerek kapıyı açmış ve dışarı çıkmıştı. Diğerlerine de onu takip etmek kalmıştı.

Dusha'da saat ilerledikçe güneş ışınlarının etkisi kendini belli ediyordu. Daha fazla dükkan açılmaya başlamış, neşeli bir telaş her yanı sarmıştı. Livei etrafı izlerken gözlerinin batıştığını hissetti. Gözlerini kısa bir an için kapatarak üzerlerini ovaladı. Neredeyse 24 saattir uyumamıştı. Gece uykusunu komple atlamıştı ve bu durum bedenine iyi gelmiyordu. Mavi de aynı durumdaydı, o da fazlasıyla uykusuz olsa gerekti. Kısa bir süre ilerledikten sonra bir halıcı dükkanına ulaştılar. Shisha kapıyı açıp onları da içeri girmeye davet etmişti. Livei adamı burada nereye sakladıklarını merak etmişti. Shisha ile dükkan sahibinin kısa bir bakışmasından sonra dükkan sahibi amca dükkanın arka kapısından gizli bir geçit açmıştı. Halıların arkasına saklanmış bir bodrum veya sığınak girişi gibiydi. Bu duruma pek de şaşırmadan hep birlikte taş basamaklardan aşağıya inmeye başladılar.

Rutubetli, loş ve küçük bir oda önlerinde duruyordu. Shisha sadece ikisinin gitmesini istiyordu. Ülkeyi kurtardı diye bu iyice triplere girmişti he. Öyle emir vermeler filan, sen hayırdır Shisha? Livei başıyla onaylarken Shisha'nın kolunu hafifçe dürttü ve Mabi'nin arkasından odaya girdi. Adam duvara yaslanmış bir sandalyenin üzerindeydi. Elleri ve ayakları bağlanmıştı. Ağzında da bir bez vardı. Shisha içeri girdikten sonra adamın ağzındaki bezi çıkartmıştı. Genç bir adamdı. Siyah kısa saçları vardı. Alnındaki kırışıklıklar genç yaşı ile uyumsuzdu. Gözlerindeki nefreti görebiliyordu. Onlara sertçe bakarak zamanın daraldığını söylemişti. Livei kimin iyi polisi kimin kötü polisi oynayacağını bilmediği için Mabi'nin ne tepki vereceğini beklemeye başladı. O esnada Mabi, Mitga'dan bir mesaj aldığını, zamanlarının az olduğunu söylemişti. "Tamamdır."

Tabi ki de Mabi kötü polisi oynayacaktı. Tipiyle uyuşuyordu. Livei bir süre onun adama işkence edişini izledi. Yediği tokatla yere düşmesini, boğazından tutulup kaldırılmasını. Bu aşamada Livei adamın yanına giderek dizlerinin üzerine çömeldi ve adamla göz hizasında kalmaya çalıştı. İyi polisi oynayacaktı bu yüzden çok şefkatli bir ses tonu takındı. "Böyle olmak zorunda değil. Biz masumları korumak istiyoruz. Bunun için Bay Zengin ile anlaşmaya çalıştık. Ama o savaş istediğini söyledi. Sizi umursamıyor. Sizin hayatınıza gram değer vermiyor. Sizi ölüme sürüklüyor ve onun için birer rakamdan fazlası değilsiniz. Sizin hayatınıza da bizim hayatımıza da, hatta hiçbir hayata değer vermeyen kalpsiz birisi o." Adamın elini tuttu. "Tehdit mi ediliyorsun? Zorla mı çalıştırıyorlar? Aileni mi öldüreceklerini söylüyorlar? Senden ne istediler? Kral ile ne planlıyordunuz? Konuş, bize planlarını anlat. Boş yere ölmek zorunda değilsiniz. Bunu durdurabiliriz. Biz, bize biçtikleri rolden çok daha fazlasıyız." Adamla göz temasını kesmemeye dikkat etti. İyi polis - kötü polisin işe yaramasını umuyordu çünkü bununla uğraşacak fazla zamanı yoktu.
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz & Mabi Chüimimuta] Öz ve Benlik

#44
Mabi'nin tokadıyla adamın sandalyesi devrilirken odada yankılanan ses, duvarların soğuk ve nemli atmosferini daha da ağırlaştırıyor. Adam yere düştüğünde, yüzüne vurduğun tokadın izleri belirginleşiyor. Burnundan akan kan, koyu bir çizgi halinde yere damlayarak küçük bir gölcük oluşturuyor. Gözlerini kısa bir an kapatıp derin bir nefes alıyor, ardından kanını yere tükürüyor. Dudaklarında acı bir gülümseme beliriyor, sanki ne olacağını çoktan kabul etmiş gibi. "Benim ölümüm hiçbir şeyi değiştirmez." diye fısıldıyor. O an odadaki her şey, nefes alışverişleri bile bir anlığına duraklıyor gibi hissediliyor. "Kısa bir süre içinde bu odada bulunan herkes ölecek. Zaman daralıyor, farkında değilsiniz bile." Bu sözlerle birlikte odanın içindeki hava daha da ağırlaşıyor. Shisha sessizce sigarasını tüttürüyor, gözleri dikkatle adamın üzerinde, sanki onun her hareketini ölçüp biçiyormuş gibi. Livei, Mabi'nin sert müdahalesinin ardından adamın önünde dizlerinin üzerine çöküyorsun. Ellerinle adamın ellerini nazikçe tutuyorsun, şefkatli bir tonla konuşarak ona dokunmaya çalışıyorsun. Gözlerinin içine bakarak, içindeki insanlığa ulaşmayı deniyorsun. Göz teması kurduğun anda, onun gözlerinde derin bir boşluk ve inançsızlık görüyorsun.

Kendisine birkaç soru soruyorsun. Ellerini nazikçe ellerine alırken, onu bu kaderin ağırlığından kurtarabileceğin bir yol bulmaya çalışıyorsun. İçinde hafif bir umut kıvılcımı var belki de; onu bu karanlık plandan çekip çıkarabileceğini düşünüyorsun. Adam acı bir gülümsemeyle başını iki yana sallıyor. Gözleri tekrar kapanıyor, sanki konuşacaklarının bir anlamı yokmuş gibi. "Hayır. Hiç kimse beni zorlamadı." diye başlıyor, sesi soğuk ve kayıtsız. "Tehdit edilmedim. Ailem yok. Zaten bu projeye bile isteye katıldım. Başka bir seçenek yoktu." Bu cümleler ağzından çıkarken gözlerini tekrar açıyor, bu kez gözlerinde meydan okuma ve pişmanlık karışımı bir ifade var. Şu ana kadar Livei’nin sesi onu etkilememiş gibi görünüyor. "Biz Dünyalılar güçlüyüz, yeryüzünde başa çıkılamaz bir güç kuruyoruz. Krallıklar, şehirler, halklar… Hepiniz ölüme mahkum oldunuz. Ben sadece en mantıklı tarafı seçtim." Bu sözler odada yankılanırken, sanki üzerine çöken bir ağırlık daha hissediliyor. Sözleri adeta duvarların arasına sıkışıp kalıyor. Adamın gözlerinde o soğuk kararlılık belirginleşiyor. Livei’ye bakıyor, ama sözleri tüm odadakilere hitap ediyormuş gibi.

"Bu bir savaş değil. Bu bir temizlik. Hepiniz Dünya’nın egemenliğini kabul edeceksiniz ya da yok olacaksınız. O kadar basit. Kral, bu planın bir parçasıydı, ama o da sadece bir piyondu. Dünya, yeryüzündeki tüm dengeleri değiştirmek için geliyor. İster savaşın, ister boyun eğin. Ama zamanı geldiğinde, her şey alt üst olacak." Adamın nefesi biraz daha hızlanıyor, ama söylediklerinden bir gram bile pişmanlık duymadığı açıkça belli oluyor. "Bu yüzden buradayım. Ben bir askerim. Bir piyonum. Ama en azından kazanan taraftayım. Sizse... siz kaybedenlerdensiniz." Sözlerinin ardından odada ölümcül bir sessizlik hakim oluyor. Adamın gözlerindeki karanlık ve acımasız kararlılık, adeta odanın havasını boğuyor. Nefesi bile odadaki herkes için ağır geliyor sanki. Livei’nin yanında, Mabi sessizce izliyor, ama adamın sözleri karşısında zihninde dönen pek çok senaryonun işlediğini hissedebiliyorsun. Onun da içinden kopan fırtınalar, bu konuşmayı daha da derinleştiriyor.

Tam o sırada, Shisha sessizce sigarasını yere atıyor ve ayağıyla ezip söndürdükten sonra adama doğru bir adım atıyor. Bakışları, gözlerinde titreyen bir sabırsızlıkla dolu, ama o sabrı zorlayan bir gerginlik de var içinde. Derin bir nefes alıp konuşmaya başlıyor. "Peki bu kadar eminsen, o zaman bu kadar soğukkanlı nasıl kalabiliyorsun? Arkadaşların seni bir piyon olarak mı kullanıyor, yoksa sana gerçekten bir şey vaat ettiler mi?" Adamın gözlerinin içine dik dik bakarken, Shisha'nın sesi her zamankinden daha sakin, ama altında sert bir öfke yatıyor. Adam kısa bir an sessiz kalıyor, sanki Shisha'nın sorusu zihninde yankılanıyor. Ardından omuzlarını silkip umursamaz bir ifadeyle konuşmaya başlıyor. "Hiçbir şey vaat etmediler." diyor, sesi soğuk ve monoton. "Ama zaten ihtiyacım olan hiçbir şey de yok. Ben hayatta kalmak istiyorum. Ve hayatta kalmak için onların tarafında olmak zorundayım. Kazananlar her zaman haklıdır. Eğer hayatta kalmak için piyon olmak gerekiyorsa, o zaman bir piyon olurum. Bu kadar basit." Shisha, adamın cevabı karşısında kaşlarını çatıyor. Derin bir sessizlik bir kez daha odaya hakim oluyor, herkes bu anlamsız kararlılığın arkasındaki mantığı çözmeye çalışıyor.

Re: [Livei Nyawodz & Mabi Chüimimuta] Öz ve Benlik

#45
Adam soğukkanlılıkla, gözlerinde hiçbir duygu emaresi olmadan, sanki gelecekten bir bilgi almış gibi emin bir ses tonuyla bu odadaki herkesin öleceğini ve ne kadar az zamanları kaldığından haberleri bile olmadığını söylemişti. Livei'nin göstermelik merhameti de pek işe yaramamış görünüyordu. Adam tehdit edilmediğini, projeye tamamen her şeyin farkında olarak katıldığını söylemişti. Dünyalıların güçlü olduklarını, yakında tüm Ingenium'u yok edeceklerini, onların da Dünya'nın egemenliğini kabul etmekten ya da ölmekten başka seçenekleri olmadığını söylemişti. Kendisi de bir piyon olduğunu, piyon olmaktan da gocunmadığını, kazanan tarafta olacağını ve hayatta kalmak istediğini söylemişti. Livei onun bu belki de naifliğinden gelen aptallığını duyunca hafif bir kahkaha patlattı. Ellerini adamın ellerinden çekti ancak göz temasını sürdürdü. "Bak sen şu kaderin cilvesine. Biz de hayatta kalmak istiyoruz. Ne olacak şimdi?"

Ayağa kalkıp adamın sandalyesine doğru yaklaştı. Diziyle adamın kasıklarına kuvvetli bir baskı uygularken eliyle de adamın çenesini tutarak yüzünü kendi yüzüne yaklaştırdı. Gözlerinde bastırmakta zorlandığı bir öfke parıldarken sesi oldukça meydan okuyan bir tondaydı. "Sana gerçekleri söyleyeyim istersen. Sizi çok fena uyutuyorlar. Sizin o başınızdakiler var ya, bizden deli gibi korkuyorlar. Paçaları tutuşmuş durumda. Bizim her yaptığınızdan haberimiz var hiç merak etme sen. Diz boyu boş tehditler... Neden biliyor musun? Çünkü biz sizden çok daha güçlüyüz. Silahımız olmadığı zaman böyle ellerimiz kollarımız bağlanarak hapsedilemiyoruz. Bizden o kadar korkuyorlar ki bizi kopyalamaya veya bizim insanlarımızı kendi taraflarına çekmeye çalışıyorlar. Çünkü bizimle başa çıkacak güçleri yok. Bizi, bizimle yenmek zorundalar. Temizlikmiş, haha. Bizi kendilerinden güçlü yaratmanın bedelini ödüyorlar. Çok daha fenasını da ödeyecekler. Bilmiyorlar mı? Ingenium'da onlara bir gelecek yok. İstersek sadece atom enerjimizi kullanarak bu gezegeni de Dünyayı da kendimizle birlikte yok edebiliriz. Çok mu zor sanıyorsun? Yapmayacağımızı mı düşünüyorsun? Canım istese sana neler yapabileceğime dair hiçbir fikrin yok." Diziyle adamın kasıklarına son bir kez iyice baskı yaptıktan sonra geri çekildi. "Ağzınızdan köpürerek fışkıran kibrinizle ve nefretinizle öleceksiniz. İzleyeceksiniz. Kazandığımızı göreceksiniz. Kendi karısını ve çocuğunu elleriyle öldüren o liderlerinin seni nasıl bir nefret döngüne soktuklarını fark ettiğinde pişman olman için çok geç olacak."

Kollarını göğsünde birleştirdi. "Şimdi ne yapacaksın sevgili observer, piyon, asker? Nasıl hayatta kalmayı planlıyorsun? Bizi açık açık öldürmek isteyen birisini sağ bırakmamızı mı bekliyorsun? Liderlerin gelip seni kurtaracaklar mı? Arkandan üzülecek tek bir insan bile var mı bari? Cevap ver."
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz & Mabi Chüimimuta] Öz ve Benlik

#46
Tokadı vurup azcık hırpaladığım Observer, ölümünün hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini söylüyordu. Kısa bir süre sonra bu odada bulunan herkesin öleceğini, zamanın daraldığını söylüyordu. Bu insanların hepsinin aynı şeyleri zırvalayıp durma saçmalıkları beni şaşırtmıyordu artık. Shisha sigarasını tüttürmeye devam ederken, Livei ise adamın önüne çökmüş ve onunla konuşmaya başlamıştı. Bu böceğin ağzının açılmayacağından emin gibiydim. Yine de bir şeyler konuşuyor olması ilgimi çekmişti. Kendisini kimsenin zorlamadığını, tehdit edilmediğini söylüyordu. Dünya'nın tarafında olması ve bizleri katletmek istemesi tamamen kendi tercihinden ibaretti. Kollarımı göğsümde birleştirip, duygusuz bir şekilde dinlemeye devam ettim. Hala meydan okumaya çalışır gibi çıkıyordu ağzından çıkan kelimeler. Beyni yıkanmış biri olduğundan mıydı, yoksa gerçekten Dünya'ya bu kadar mı güveniyordu bilmiyorum.

Bu yaşanacak olayların bir savaş olmadığını, bir temizlik olduğunu söylüyordu. Üstelik bunu bir temizlik olarak görüyor olması, işleri onun için daha kötü bir hale getiriyordu. Kral Deith'in de bu planın parçası olduğunu, ancak bir piyondan ibaret olduğunu söylüyordu. Zamanı geldiği anda, her şeyin alt üst olacağını ve bunların her şeyi yok edeceğini söylüyordu. Bir piyon olsa da, kazanan tarafta olduğunu düşünmesi bu elemanı motive ediyordu. Hayatta kalmak istiyordu, kazanan birisi olarak hayatta kalacak ve bizleri ezip geçeceklerdi yaşamak için. Shisha araya girip kendi sorusunu sorduktan sonra adam, kendisine hiçbir şey vaat edilmediğini söylüyordu. İhtiyacı olan bir şey olmadığını, hayatta kalmak için onların tarafında olduğunu, kazananların her zaman haklı olduğunu söylüyordu. Kazanmak için piyon olması gerekiyorsa, piyon olabileceğini belirtmesi gülümsememe sebep oluyordu. Bu konuşmanın sonunda, kendisi kaybedenler arasına katılacaktı.

Livei'nin konuşmasını sakince dinledim. Sorduğu sorusundan sonra, derin bir nefes alıp verdim. "Kazanan ve kaybeden." dedim sakince. Çocuğun gözlerinin içine baktıktan sonra, "Hayatta kalmak için kazanman gerekiyordu değil mi?" diye sordum. Aslında ondan gelecek hiçbir cevabı umursamıyordum, yine de kendini bir şey sansın diye sorumu yönelttim. "Madem öyle, seni öldüreceğim. Bu odada kazananın ve hayatta kalacak kişinin kim olduğunu anlamanı istiyorum." Dedikten sonra Kemik Bıçakları stilimle sağ elimde bıçağı çıkarttım. "Son cevaplarını ver çocuk, çünkü bunu birazdan yavaşça boğazına sokacağım. Her bir saniyede, kazananın kim olduğunu daha iyi anlayacaksın. Hayatta kalacak olanın kim olduğunu. Kafanda kurduğun düşüncelerinin gerçekle nasıl ilişkisi olduğunu, ilk elden öğreteceğim." Livei'nin yönelttiği soruya bir cevabı var mı diye bekleyeceğim, anlatmak istediği başka şeyler var mı diye bekleyeceğim. Ancak bu odanın içerisinde, ona söz verdiğim gibi, kazanan ben olacağım.
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Livei Nyawodz & Mabi Chüimimuta] Öz ve Benlik

#47

Mabi'nin tokadının yankısı odada yavaşça kaybolurken, Observer’ın bedenini toparlamaya çalıştığını görüyorsunuz. Kanlı burnu nefes almasını zorlaştırıyor, ama gözlerinde o acımasız meydan okuma hala var. Yere tükürüyor, kanlı bir iz bırakarak size dönüyor. Dudaklarındaki küçümseyici gülümseme, hiçbir şeyin onu gerçekten korkutmadığını hissettiriyor. Livei’nin sözleri ona dokunmuş olsa da, adamın içindeki karanlık, çok daha derinlerde kök salmış gibi duruyor. Livei’nin meydan okuyan sözlerine karşı, adam bir süre sessiz kalıyor. Çenesini tutan elini çektiğinde, gözlerini Livei’ye dikiyor. Hareket etmiyor, ama başının hafif bir sarsılmasıyla seni duyduğunu belli ediyor. Sonra yavaşça kasıklarına uygulanan baskıya rağmen derin bir nefes alıyor ve arkasına yaslanıyor. Öfkeli bakışları önce Livei’ye, sonra sana, Mabi'ye kayıyor. Sanki her şeyi görmüş, her şeyi anlamış gibi konuşmaya başlıyor.

"Hayatta kalmak..." diyor dudaklarında zehirli bir gülümsemeyle. "Size bir şey söyleyeyim mi? Biz insanlar... Biz öyle bir türüz ki, kendi çocuklarımızı bile yeriz gerekirse. Açlıktan ölmek üzere olan bir anne düşünün... Son lokmasını çocuğuna verir mi sanıyorsunuz? Hayır. O lokmayı kendisi yer. Çünkü hayatta kalmak, ahlaktan önce gelir bizim için. Her zaman öyle oldu." Gözlerindeki o delice parıltıyla size bakıyor, sanki karanlık bir gerçeği açığa çıkarmanın hazzını yaşıyordu. "Siz Ingeniumlular... Siz temiz kalmaya çalışıyorsunuz. İşte bu yüzden kaybedeceksiniz. Çünkü biz... Biz çamura dalarız. Kanalizasyonda yüzeriz. Cesetlerin üzerinden geçeriz. Ve bunların hepsini yaparken gülümseriz. Çünkü biz, hayatta kalmanın gerçek bedelini biliriz."

Sesi alçalıyor, neredeyse bir fısıltıya dönüşüyor. "Size bir sır vereyim mi? İnsanlık hiçbir zaman yüce değerler için savaşmadı. Biz sadece... hayatta kaldık. Kardeşlerimizi sattık, dostlarımızı aldattık, sevdiklerimizi kurban ettik. Ve her seferinde kendimize şunu söyledik: 'Bu farklı. Bu sefer mecburdum.' Böyle böyle canavar olduk işte. Ama biliyor musunuz ne oldu? Bu canavarlık bizi hayatta tuttu." Gözlerini tavana dikiyor, sanki orada yazılı kadim bir gerçeği okuyormuş gibi. "Siz bizi anlayamazsınız. Çünkü siz mükemmel olmaya çalışıyorsunuz. Ama biz... Biz mükemmel değiliz. Biz kusurlarımızla, günahlarımızla, ihanetlerimizle varız. Her birimizin içinde bir katil var. Her birimizin içinde bir hain var. Ve gerektiğinde... O katili, o haini serbest bırakırız."

Size dönüyor, gözleri artık buz gibi. "İşte bu yüzden bizi asla yenemezsiniz. Çünkü siz hala temiz kalmaya çalışıyorsunuz. Oysa biz... Biz çoktan kirlendik. Ve bu kirlilik... Bu kirlilik bizim zırhımız oldu. Bizi yok etmek mi istiyorsunuz? Çok geç. Biz çoktan kendimizi yok ettik. Ve küllerimizden... Daha korkunç bir şey doğdu." Adam derin bir nefes alıyor ve sözlerinin etkisini artırmak için duraklıyor. Bu duruşu, sizi ciddiyetle izleyen birinin jestiyle örtüşüyor. Size, bilgece bir açıklama yapmış olmanın gururuyla, biraz daha öne eğiliyor ve son cümlesini söylüyor.

"Maalesef bizi yenebilecek kimse yok."

Bu cümlelerin ağırlığı odada bir süre asılı kalıyor. Gözleri hala size dikili, ama içinde bir parça pişmanlık ya da korku yok. Sadece sarsılmaz bir inanç.

Image

Re: [Livei Nyawodz & Mabi Chüimimuta] Öz ve Benlik

#48
Adam, yaşına başına bakmadan sanki dünyanın en anlamlı, en felsefi, en bilgece sözleriyle onlara ders veriyormuş gibi lafa girmişti. Halbuki kendisi siki elinde, emo dönemindeki bir ergenden fazlası değildi. Livei sıkılmış bir edayla anlattıklarını dinlerken bir yandan da onu nasıl öldürmesi gerektiğini düşünüyordu. Adam Dünyalıların nasıl dibe battıklarını, nasıl kirlendiklerini, hayatta kalmak için annelerini bile pazarlayabileceklerini, gerekirse kendi boklarını pişirip yiyeceklerini, bu kadar namussuz pislik aşağılık maymunlara karşı Ingeniumluların kazanmasının imkansız olduğunu zırvalıyordu. Livei önce kocaman esnedi. "Of sus artık başımı şişirdin." Elini, adamın söylediklerini önemsemiyormuşçasına salladı. Sonra diğerlerine döndü. "Anlaşılan bundan işimize yarar bir şey çıkmayacak. Kurtulalım gitsin."

Mabi'nin yanına gidip belindeki silahı aldıktan sonra observera doğrulttu. "Mağdur edebiyatınızdan sıkıldım gerçekten. Bize bunları söyleyen ilk kişi değilsin. Sırf hayatta kalabilmek için her türlü pisliği ve rezilliği yaptıktan sonra hayatta kalmanın manası ne ki? Verecek cevabınız yok çünkü anlamıyorsunuz. Herkes ölecek. Sonsuz yaşam diye bir şey yok. Bizi değerlerimize ve ideallerimize bağlı tutan şey de bu gerçeğin kendisi. Canavarlaşmamızı önleyen şey içimizdeki bu bilgi. Her şeyin bir sonunun olduğu gerçeğini idrak etmiş olmak. Ancak anlaşılan sizin egonuz o kadar üstün gelmiş ki hayatın en basit gerçeğini bile unutmuşsunuz. Bu kadar üstünlük kompleksiniz varsa kendinizden daha güçlü bir şey yaratmayacaktınız. Bu da size ders olsun." Silahın namlusunu adamın kafasına dayadı. "Sizi yenebilecek kimse yok demek? Cehennemden izlersin o halde nasıl yendiğimizi." Elini tetiğe götürdü. "Ölecek olmak nasıl bir şey? Son saniyelerini yaşıyor olmak? Ellerinle öldürdüğün ve acı çektirdiğin herkesin yaşadıklarını yaşayacak olmak? Öbür tarafta seni intikam için bekliyor olduklarını bilmek? Onlarla hesaplaşmaya gidiyor olduğunu bilmek? Nasıl bir şey ha? Anlat bana."

Tetiği çekecekmiş gibi yaptı ancak çekmedi. Bekledi. Sonra Mabi'ye döndü. "Bu çok hızlı bir ölüm olur ona. Ödül gibi. Bence senin yöntemin kulağa daha güzel geliyordu." Bu Dünyalı parçalarının içindeki kibri ve nefreti gördükten sonra Elion'a ve ekibine hak vermeye başlarken buluyordu kendisini. Ama buna kapılamazdı. Onlar gibi iğrenç birer yaratığa dönüşerek, insanlıktan çıkarak yapmayacaktı bu işi. Her şeyin sonunda zaferi kazanacak olan onlar olmasa bile onurlarını kaybetmemiş olacaklardı. Sevdiği insanlarla çevreli olarak, idealleri olarak, pişmanlık duymadan ölecekti. Buna kararlıydı. Elinden gelen her şeyi de yapacaktı bunun uğruna. Observer'a son bir kez döndü. Ona sinirlenmiyordu bile. "Sana acıyorum, biliyor musun? Hep bahanelerin arkasına saklanmışsın. Hiç sorgulamamışsın. Tüm bunlar neden oluyor? Neden senin başına geliyor? Sistemin içinde savrulup gitmişsin. Hiç dışına çıkmayı denememişsin. Yazık. Gerçekten yazık. Çok büyük şeyler başarabilirdin. Hayatının bir anlamı olurdu. Hayatta kalmaktan öte bir şey yapmış olurdun." Silahını Mabi'ye geri verdikten sonra saatine baktı. "Sen işini hallet, sonra da Elion ile görüşmeye gidelim o halde." Kapıdan çıkarken yeniden Bok'a ulaşmayı deneyecekti. Neredeydi be bu adam?
Image
► Show Spoiler

Re: [Livei Nyawodz & Mabi Chüimimuta] Öz ve Benlik

#49
Çocuğun gözlerindeki meydan okuma devam ederken, tekrardan yere tükürerek tepkisini belli ediyordu sözsüz bir şekilde. Konuşmaya başladığında, hayatta kalmanın onun için en büyük elzem olduğunu anlamamak mümkün değildi. Açlıktan ölmek üzere olan bir annenin bile son lokmasını çocuğuna vermeyeceğini belirtiyordu. Hayatta kalmanın ahlaktan önemli olduğu bir dünyanın içerisinde büyümüş olduğu için bu çocuğu suçlamak haksızlık olurdu. Bizler temiz olduğumuz için kaybedecektik bu çocuğun gözünde, haksız da sayılmazdı. Gerçekten hayatta kalmaya uğraşmış, bunun için mücadele etmiş bir çocuğun gözünden bunun böyle yorumlanmasını absürt bulmuyordum. Hiçbir zaman büyük veya yüce değerler için savaşmadıklarını, her zaman, yaptıkları her bir eylemde hayatta kalmaya çalıştıklarını söylüyordu. Hayatta kalabilmek adına tüm değerlerini çiğnemiş bir insanın canavara evrilmiş olması beni şaşırtmıyordu.

Bunların hepsini bir araya getirdiğimizde, onları yenebilmek gerçekten imkansız gibi duruyordu. Bizler, her ne kadar bu savaşta mücadele etsek dahi bazı şeyleri hiçe saymıyorduk. Oysa insanlar, dünyalılar, nefes alabilmek ve yaşamlarına devam edebilmek adına her şeyi yok etmişlerdi. Kendilerini bile. Derin bir nefes aldım çocuğun konuşması bittiğinde. Livei'nin konuşmaya başladığında, gözlerimi hala çocuğun gözlerinden çekmemiştim. Silahımı alıp çocuğun kafasına dayadıktan sonra elini tetiğe götürüşüne gözlerimi çevirdim. Hayatına son verip vermeyeceğini çok merak ediyordum. Benim yöntemimin daha iyi olduğunu söylediğinde, sakin bir şekilde gülümsedim Livei'ye doğru. Hiçbir cevap vermek istemiyordum. Gözlerimi tekrardan çocuğun gözlerine diktim. Livei son konuşmasını yaptıktan sonra silahımı geri verip, işini halletmemi istemişti. Ben de öyle yapmayı planlıyordum. Kapıdan çıkmasını bekledikten sonra Shisha'ya doğru döndüm.

"Odadan çık." Bu Dusha maymunun bana sürekli ters gitmesinden dolayı silahı da hafif bir şekilde onun beline doğru doğrulttum. "Çıkmazsan seni burada kurşun yağmuruna tutarım." Sesimdeki ciddiyet, bunu her an yapabileceğimi ele verirken onun çıkışını bekledim. O çıktıktan sonra silahı belime geri koyup derin bir nefes aldım. "Hayatta kalmayı denemek... Bunun için savaş vermek, tüm değerlerini çiğnemek, kendini çiğnemek, bütün kavramların yok oluşu..." Bu çocuğu anlıyordum bir bakıma. Yine de karşı taraflarda olmak, bizi düşman konumundan ileriye götüremeyecekti. "Bunları hiç yaşamamış olmanı dilerdim. Seninle karşı taraflarda olmamayı dilerdim. Nitekim, bizimki de senin söylediğin gibi hayatta kalma mücadelesi. Tek farkımız, bizimki kendi insanımızla değil." Sağ elimde kemik bıçakları stilimi kullandıktan sonra ağır adımlarla çocuğun tam önüne geldim ve eğildim. "Her ne kadar düşman olsak da, ikimizde hayatta kalma mücadelesi veriyor olsak da, ben buranın savaş meydanı olmadığına inanıyorum. Sana, ölümden daha ağır bir şey bırakacağım." Dedikten sonra ayağındaki bağları bıçağımla kestikten sonra arkasına geçtim. Bileklerini saran iplere bıçağı dayadıktan sonra, kesmeden önce tekrardan konuşmaya başladım. "Düşmanının merhameti ve düşüncelerinin değişmesine karşılık, bir Ingenium'lunun dostluğunu." Bileklerini saran ipleri de kesip çocuğu tamamen serbest bıraktıktan sonra kapıya doğru yürümeye başladım sakince. "Özgürsün, istediğin yere git. Ama şunu unutma, bir savaş meydanında ne kadar büyük düşmansak, eğer istersen yanıma geldiğin ilk anda o kadar büyük dostlar oluruz. Kendine iyi bak."

Ne kadar düşman olsak da, bir yaşam mücadelesi versek de, değerlerimi kaybetmek istemiyordum.

Bu çocuğun da, bu değerlerin kaybedilmeyeceğini görmesini istiyordum.
► Show Spoiler
Image
GERIR BIREJ
Image
Image
image

Re: [Livei Nyawodz & Mabi Chüimimuta] Öz ve Benlik

#50
Mabi: Shisha'ya dönüp çıkmasını söylediğinde yüzündeki ifade bir an donup kalıyor. Silahın soğuk namlusu beline doğrultulduğunda, gözlerindeki o her zamanki küstah parıltı bir an için titriyor. Odadan çıkarken ayak sesleri, sanki isteksiz bir itaatin yankısı gibi. Shisha'nın çıkışının ardından oda, iki kişinin nefesleriyle doluyor. Hayatta kalmanın ve değerlerin anlamı üzerine düşüncelerini paylaşıyorsun. Kemik bıçaklarınla gencin bağlarını çözerken, her kesilen ip parçası sanki geçmişin zincirlerini de koparıyor. Özgürlük ve dostluk üzerine son sözlerini söyleyip kapıya yöneldiğinde, genç adam olduğu yerde kalıyor. Genç adamın içinde kopan fırtına, yüzündeki her kas lifinde kendini gösteriyor. Gözleri, önce kapıya, sonra senin sırtına kayarken, zihninde bin yıllık bir savaş yaşanıyor sanki. Dudakları titriyor, parmakları kontrolsüzce kasılıyor. Yaşamı boyunca öğrendiği her şey, son birkaç dakikada yerle bir olmuş durumda.

İçinde büyüdüğü o karanlık dünyada, merhamet bir zayıflık işaretiydi. Dostluk, sadece sırtından bıçaklanmayı beklemekti. Ama şimdi karşısında, tüm bunların tersini kanıtlayan biri olarak duruyorsun. Gözlerinde yaşlar birikmeye başlıyor, belki de yıllardır ilk kez. Bu yaşlar, içinde yıkılan duvarların ardından süzülüyor sanki.
Kapıya tekrar bakıyor. Kaçmak için mükemmel bir fırsat. Ama kaçmak... nereye? Hangi gerçeğe? Hangi yaşama? Sonra bakışları senin yüzüne dönüyor. Yüzündeki ifade, yıllardır görmediği bir şeyi hatırlatıyor ona, insanlık. Saf, çıkarsız, değerlerine bağlı bir insanlık. Zihninde çarpışan düşünceler öyle şiddetli ki, neredeyse fiziksel acı veriyor. Bir yanı "Hepsi yalan! Kaç!" diye haykırırken, diğer yanı "Ya gerçekse? Ya başka bir yol varsa?" diye fısıldıyor. Bu içsel çatışma, bedeninin her zerresinde kendini gösteriyor, titreyen eller, ter basan alın, hızlanan nefes...

Ve sonra, sanki bu çatışmaya daha fazla dayanamayacakmış gibi, aniden parlak bir ışık patlaması oluyor. Genç adam, kendi varlığının yarattığı bu ışık içinde kaybolurken, son bakışlarında bir kararsızlık, bir sorgulama, belki de bir umut kıvılcımı var. Odada yalnız kalıyorsun, havada asılı kalan bu duygusal yoğunluğun ortasında duruyorsun bir süre. Artık yapacak bir şey kalmamış. Ağır adımlarla kapıya yönelirken, arkanda bıraktığın sadece boş bir oda değil, belki de değişmeye başlayan bir ruh var.

Livei: Koridorun soğuk duvarlarına yaslanmış, Mabi'nin odadaki işini bitirmesini bekliyorsun. Florasan lambaların keskin ışığı altında, Shisha'nın uzun silüetinin sana doğru süzüldüğünü fark ediyorsun. Elindeki sigaradan yükselen duman, havada zarif spiraller çizerken, yüzündeki ifade dikkatini çekiyor, gözlerinde bir sorgulama, derinlerde gizlenmeye çalışılan bir endişe var. Tam Shisha dudaklarını aralamak üzereyken, kolundaki saatin ani titreşimi sizi irkiltiyor. Ekranda Bok'un ismi beliriyor, sesli bir çağrı başlatmış. Çağrıyı kabul ettiğinde, kendini halihazırda başlamış bir konuşmanın ortasında buluyorsun. Bok'un sesi, karanlık bir koridorda yankılanan ayak sesleri gibi gergin ve tetikte. "...saldırı tam olarak ne zaman başlayacak?" Ardından gelen ses, kış gecelerinin ayazı kadar soğuk ve keskin. Tanımadığın bu sesin sahibi, sanki bir celladın infaz emrini okur gibi konuşuyor. "Himota'dan başlayacak." diyor ses. "Sonra bir zehir gibi kıtanın damarlarına yayılacak, kuzeye, batıya, doğuya... Dünya'nın hedefi basit, Birinci Kıta'yı kaosun kucağına atmak. Tüm hükümetleri bir satranç tahtasından süpürür gibi devirmek. Yeni oluşturduğumuz element kullanıcıları ordusu, kıtadaki her bir element kullanıcısını avlayacak, yaşayan bir koleksiyon parçası ya da soğuk bir ceset olarak... Sıradan insanlar? Onlar sadece sahnenin sessiz seyircileri olacak. Ama bildikleri düzenin çarklarını paramparça edeceğiz."

Her kelimeyle birlikte içinde büyüyen endişeyi bastırmaya çalışıyorsun. Dünya'nın planının detayları, zihninizde karanlık bir tablo gibi şekilleniyor. Bok'un ağır sessizliği, havayı daha da gergin kılıyor. Bir Observer, evet, bu ses kesinlikle ona ait olmalı. Sözlerine devam ederken, ses tonu bir bilim insanının klinik tarafsızlığını yansıtıyor. "Stratejimizin sıradanlığı, en büyük silahımız." diye açıklıyor. "İnsan zihninin laboratuvarında bir deney bu. Önce sakinleştirici bir enjeksiyon gibi sokağa çıkma yasakları gelecek. Ardından propaganda kanallarının hipnotik mırıltısı, toplumun sesini kısacak." Bok'un derin nefesi statik bir parazit gibi hatta karışıyor. "Peki sen... sen neden buradasın? Bu kaosun ortasında senin hikayen ne?" Observer'ın cevabı, onu dinleyen herkesi ürpertiyor. "Abim..." diyor, sesi artık o soğuk maske değil, çatlak bir fısıltı. "Onu bir deney faresi gibi kullandılar. Öldürdüler. Şimdi... şimdi tek düşünebildiğim kız kardeşimi korumak. Başka bir seçeneğim yoktu. Hayatta kalmak için... başka bir yolum yoktu." Son kelimeler boğazında düğümleniyor, sanki yıllardır bastırılmış bir acının kapakları açılmış gibi. Bok'un cevap vermesine fırsat kalmadan bağlantı kesiliyor, geride bıraktığı sessizlik kulaklarında çınlıyor.

Shisha'ya döndüğünde, onun da aynı ağırlığın altında ezildiğini görüyorsun. Elindeki sigara, külü dökülmüş, unutulmuş. Gözlerinde gördüğün şok ifadesi, az önce duydukların kadar gerçek ve rahatsız edici. O sırada yanınıza Mabi geliyor.
Locked

Return to “Konutlar”

cron